Ahmet ile Nedim de Ergenekoncuymuş meğer!

GEÇEN hafta Ahmet Şık telefonla aradı. Aslında ben de onu aramayı düşünüyordum; Soner Yalçın Ergenekon nedeniyle gözaltına alınırken onun bilgisayarlarında Ahmet’in bir kitap taslağının bulunduğuna ilişkin bir haber okumuş, meraklanmıştım.

Haberin Devamı

Nitekim Ahmet de aynı konuda arıyordu. Halen yazmakta olduğu kitabının Soner Yalçın’da ne aradığını bilmiyordu. Kitabın konusu polis içindeki Fethullah Gülen grubuydu. Ve Ahmet, kitabının henüz düzeltilmemiş, tamamlanmamış versiyonunun nasıl olup da Yalçın’da çıktığını bilmiyor, anlayamıyordu./images/100/0x0/55eb58dbf018fbb8f8bb5e6b
Ahmet, “Zaten” dedi, “Şu kitap işi bir bitsin, bu bilgisayarı alıp denize atacağım.”
Ben de kendimi tutamadım, “Denize atmak yetmez” dedim, “Önce içinden hard diskini çıkaracaksın, büyük bir mıknatısla bir süre tutacaksın ki içindekiler silinsin, sonra ona da güvenmeyip çekiçle kıracaksın, en sonunda da denize atacaksın.”
Dün sabahtan beri düşünüyorum: Acaba bu konuşma, Ahmet’in gözaltına alınma sürecini hızlandırmış mıdır? Eğer öyleyse, ona bu aklı veren ben olduğuma göre savcılar artık benden de şüphelenmekte midir?
Şaka bir yana, bunca yıl birlikte çalıştığım Ahmet Şık’ın, aynı binada yıllarımı geçirdiğim Nedim Şener’in en sonunda Ergenekon üyesi olmak suçlamasıyla gözaltına alınmalarını hâlâ tam olarak idrak edebilmiş değilim.
Bu iki isim de, bırakın bu örgütün üyesi olmayı, tam tersine Ergenekon’u ortaya çıkartmaya çalışan, savcıların çabasını bile yetersiz görüp soruşturmanın daha da genişlemesi, daha da derinleşmesi gerektiğini haberleriyle hep yüzümüze vuran gazeteciler.
Elbette Ergenekon soruşturması, bu soruşturmanın “bin yıl” sürüyor olması, soruşturmanın yapılma biçimi gibi konularda söyleyecek çok şeyim var ama şimdi söylemeyeceğim.
Arkadaşlarımızın zaten yeterince zor olan hayatlarından günler ve geceler çalınırken biraz bekleyeceğim, beklemek çok zor olsa ve çok koysa da.../images/100/0x0/55eb58dbf018fbb8f8bb5e6d
Bir görelim bakalım tam olarak neyle suçlanıyorlar, ondan sonra konuşacak çok şeyimiz olacak nasıl olsa.

Haberin Devamı

Mirgün ve Mustafa da suikastçıymış meğer!

MUHSİN Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düşmesini soruşturan savcı, helikopterin düşmediğine düşürüldüğüne kanaat getirmiş ve yaptığı soruşturmanın sonuçlarını bir fezlekeyle özel yetkili savcıya göndermiş. Savcının fezlekesinde yedi kişinin ‘şüpheli’ sıfatıyla adı geçiyor, bunlardan ikisi gazeteci arkadaşlarımız Mirgün Cabas ve Mustafa Hoş.
Bu iki gazeteciye yönelik suçlama, helikopteri onların düşürdüğü. Bunu da helikopterde bulunanları helikopter havadayken cep telefonuyla aramak suretiyle başarmışlar.
İnsanın nefesi kesiliyor.
Fezlekede başka nefes kesici iddialar da var. Mesela bir tanesi, helikopterdekilere havalanmazdan önce verilen kumanyayla, adıyla söylersek dürümlerle ilgili. Savcı bu dürümlerle helikopterdekilerin zehirlenmiş olabileceği iddiasını da ciddiye almış.
Benim yalnız ve güzel cennet vatanım. Bu cennette cinnet geçirmemek çok zor.

Haberin Devamı

Bu ülkede bedel ödemek...

KAHRAMAN falan değilim, aksine korkağın biriyim.
Bazen ne kadar korkarsam korkayım, bildiğim gerçeği eğip bükemiyorum, böyle düşünürken başka türlü konuşup yazamıyorum.
Bir de, çocuk yaştan beri gazeteci olmanın getirdiği bir arıza sanırım, bildiğim şeyi kendime sakla-yamıyorum, onun herkes tarafından da öğrenilmesi için yanıp tutuşuyorum.
Çok iyi biliyorum ki Ahmet de
Nedim de benim gibiydi. Gazetecilik tutkuları ve gerçeğe karşı sadakatleri, korkuları başta olmak üzere her şeyin önüne geçiyordu.
Şimdi, gerçeğin peşinde olmanın bedelini ödüyorlar. Gazeteciliğin bedelini ödüyorlar.

Yazarın Tüm Yazıları