YARIM KALAN HAYATLAR 17
Geçen hafta, hastanede bir operasyon geçirdi, o yüzden röportajı ancak şimdi yapabildik. Kendisine inancı tamdı, istediği gibi bir iş bulabildiği için seviniyordu, oyuncu da olabileceğini söylüyordu, ben size bir şey söyleyeyim mi, bu genç adam, her şeyin üstesinden gelir!
Kaza kaç yıl önce oldu?
Temmuz’da 5 yıl olacak.
Bu 5 yılda esas olarak ne öğrendiniz?
Kendime inanmayı... İnsanın başına böyle bir şey geldiğinde arkadaşlık, dostluk, sevgi, aşk, sadakat, hepsini sil baştan sorguluyorsun. Ve çıkışı, kendine inanmakta buluyorsun. Hani, “Tanrı içimizde” diyoruz ya, “Bize şah damarımızdan daha yakın”, belki de o, kendimize duyduğumuz bu inanç. Ben anladım ki, en büyük zorluğu da, hayal kırıklığını da, acıları da sadece bununla aşabilirsin...
Destek aldınız mı?
En büyük desteğim annemdi. Her inancımı kaybettiğimde yeniden ayağa kalkma gücünü bana o verdi.
Annenizin yaklaşımı diğer insanlardan ne kadar farklıydı?
Kazadan sonra, “Bacaklarımı niye hissetmiyorum?” diye sordum. Annem suratıma baktı ve “Hissetmeyeceksin tabii!” dedi, “Biz yaşadığına şükrediyoruz. Öyle bir kaza geçirdin ki, ölümden döndün. Yürüyemeyeceksin artık. Uzunca bir süre. Böyle bir şey bekleme...” Yavuz hırsız, ev sahibini bastırdı! Annem, öyle bir kontratak yaptı ki, kalakaldım, derdime yanamadım, kendime acıyamadım. Bana yaptığı en büyük iyilik buydu. Ben bunu sorduğumda, “Ah evladım, vah evladım!” diye ağlamaya başlasaydı, başıma gelenleri değerlendirmem farklı olurdu...
Kendinize acırdınız...
Aynen! Ama annem öyle doğal davrandı ki, kendime acıma faslını atlayıp, hayatta kaldığıma şükretmeye başladım. Bir gün hastanenin yemekhanesinden ekmek artıklarını toplamış, “Hadi bakalım” dedi, “Aşağıya iniyoruz, sokak köpeklerini beslemeye!” Zor bir şey aslında ilk kez tekerlekli sandalyeyle insan içine karışmak, fakat öyle bir oldu bittiye getirdi ki, ben hastanenin bahçesindeki insanlarla farkında olmadan sosyalleşiverdim.
Nasıl bir hayat dersi aldınız? Ya da aldınız mı?
E çeşitli dersler çıkarıyorsunuz tabii. Birincisi, körü körüne bildiğini okumamak lazım. Riskli şeylerden kaçınmak lazım. İnsanlar diyor ki, “Canım, motorda giderken de kaza olur arabada giderken de...” Evet ama birinin yüzdesi daha yüksek. Zorlamayacaksın hiçbir şeyi bu hayatta, ben zorladım. Bir de, insanlara körü körüne güvenmek doğru değilmiş...
Neye istinaden söylüyorsunuz bunu...
Çok yakın olacağını düşündüğüm insanlar benden uzaklaştı, uzakta durduğunu sandıklarım ise yakınlaştı. Birdenbire, resmi gayet net görüyorsun başına böyle bir felaket gelince. İtişsek de kakışsak da, sevişsek de dövüş de etsek, aşkla bağlı olduğum bir sevgilim vardı, benden çocuğu olsun istiyordu, ama kazadan yirmi gün sonra, çekti İngiltere’ye gitti, “Seninle evlensek çocuğumuz bile olmaz. Seni bizimkilerle nasıl tanıştıracağım?” dedi. O müthiş aşkı da görmüş olduk böylece...
“Bu, benim sınavımdı” diyor mu insan...
Diyor. “Keşke bu şekilde öğrenmeseydim öğrendiklerimi” çok dedim, hâlâ diyorum. Gerçi, şöyle tuhaf bir şey de oluyor, bir tarafınız eksik kaldığı zaman, başka bir taraflardan kendinizi tamamlıyorsunuz, ne bileyim hisleriniz daha gelişiyor, insanları daha derinden algılamaya başlıyorsunuz. Bu açılardan bana artıları oldu ama o eski adamı çok özlüyorum, o filinta gibi adamı, demir gibi adamı, eski beni...
Geçirdiğiniz bütün bu süreci hangi duygularla tanımlarsınız...
Önce müthiş bir çöküş ve yılgınlık. Sonra öfke. Hâlâ aşamadığım öfke nöbetlerim var, başıma gelenleri hazmedebilmiş, yüzde 100 kabullenmiş değilim, çünkü 26 yaşına kadar yaşadığım bir hayat var ve şu anda sadece 30 yaşındayım. Ama bütün bu süreçlerden sonra azim dönemi gibi bir şey başladı. İçimden, “Bir şeyler yapabilir miyim acaba?” dedim, “Yok” dedi bir ses, “Dene yaparsın!” dedi öteki sesi. Ben ikinci sesi dinledim. 2010’da sahneye çıktım. Birden tekrar kendime güvenim geldi. Çünkü bir şeyler sergileyebiliyordum, bedenimin kalan kısmıyla seyircilere bir şeyler anlatabiliyordum...
Bir de oyunculuk deneyiminiz oldu değil mi?
Evet İzmit Şehir Tiyatroları’nda. Mevlana’nın Mesnevisi’nden uyarlanmış bir oyundu. Derviş karakterini canlandırdım. İnsanlar beğendi, “Nerede oyunculuk eğitimi aldın?” filan dediler. Sonra düşündüm, neden ben oyunculuk yeteneğimi kamera karşında kullanmıyorum. Hangi kanalı açsam, bir arkadaşıma denk geliyorum, benim de aynı formasyonum var, sadece bacaklarım tutmuyor. Belki böyle bir şey de olabilir...
Baş koreograf Mehmet Balkan bir eserde rol teklif etti
Sizin için gösteri organize etmeye çalışıyoruz, ne diyorsunuz?
Tabii ki heyecan verici. Ama şöyle bir şey var, benim tek başıma, bir saatlik bir temsilin altından kalkabilmem mümkün değil. Ben kısa kısa performanslar sergiliyorum, 6 dakika, 7 dakika en fazla. Bu kadar kısa bir gösteri için insanları oraya toplamak olmaz, olsa olsa, ben bir temsilde renk olabilirim.
Devlet Opera ve Balesi bugüne kadar destek oldu mu?
Sağ olsunlar oldular. İki üç kere aralarında para topladılar, bir de elektrikli sandalye aldılar. Gerçi ben ilk günden beri, “Devlet balesi çatısının altına geri dönmek istiyorum, mümkünse bana iş verin, her sabah güne piyano sesiyle başlamak istiyorum” dedim. Bütün üstelememe rağmen, iş olamadı...
Şimdi oldu..."Ben tek başıma temsil veremem ancak bir temsilin parçası olabilirim..." |
Evet. Çok şükür. İstanbul Modern Dans Topluluğu’nda Rengin Hoca’nın (Gökmen) bana öngördüğü sahne amirliği görevine çok sevindim. Hatta havalara uçtum. Belki benim dans etmemi isteyecek bir koreograf olursa, kim bilir uygun düşen bir eserde sahneye de çıkabilirim. Ulaştırma Bakanlığı’na da çok teşekkür ederim, onların sunduğu iş de benim için ek gelir olabilir. Bu arada Cuma günü Mersin’de olacağım. Genel Müdürlüğün baş koreografı Mehmet Balkan bir eserde rol teklif etti...
Çok güzel, tebrik ediyorum. Nasıl gidiyorsunuz Mersin’e? Anneniz mi yardımcı olacak?
Yoo kendim gideceğim. Buradan bir taksiye bineceğim, muvain beni kucaklayacak Mersin otobüsüne bindirecek, Mersin’e vardığımda indirecek, gideceğim yere gideceğim...
Yanınızda kimse olmayacak mı?
Gerek yok. Bodrum’a da kendi başıma gidip geliyorum. Ben bütün işlerimi kendi kol gücümle yapabiliyorum. Bazen otobüse bindirecek muavin yoksa, ben kendim de çıkabiliyorum. Bir apartmanda asansör yoksa, apartmanın merdivenlerini popomun üzerinde kol kuvvetiyle geri geri tırmanabiliyorum. Kollarım bacaklarım oldu. Beni bağımlılıktan kurtardı...