Paylaş
Aradan geçen 34 yılda bizim mesleğin çehresini en çok değiştiren şey de kadın gazetecilerin sayısındaki “geometrik artış” oldu.
Artık birçok gazetede yazıişleri müdürü, bölüm şefi düzeyinde kadın gazeteciler var, genel yayın müdürlüğüne kadar yükselen kadın gazeteciler de oldu.
Yöneticisi olduğum Doğan Burda Dergi Grubu’nda ise erkeklerin sayısı kadınların ancak yarısına ulaşabiliyor! Çoğu derginin yayın direktörü ve genel yayın yönetmeni kadın.
Bütün bu süreç boyunca kadınların yok denecek kadar az sayıda olduğu yer dağıtım sistemimiz oldu.
Meşakkatli bir iş olduğu içindir diye düşünürdüm hep.
Gece yarısı, sabaha karşı kamyonların bıraktığı gazete ve dergi paketlerini açmak, son bayilere dağıtmak üzere yeniden paketlemek, daha küçük araçlara yükleyerek sokak sokak gezerek yayın dağıtmak gerçekten ağır bir iştir.
Önceki gece Türkiye’nin en büyük yayın dağıtım şirketi Yaysat’ın bayi toplantısındaydım.
Eski yıllarda böyle gecelerde sahnede halay çekenlerin, zeybek oynayanların arasında kadın hiç olmazdı, çünkü bayilerin hepsi erkekti. Kendimi yatılı okuldaki eğlencelerde zannederdim, herkes erkek!
Dün gece baktım artık kadınlar da oradalar. Bazıları babalarının işini devir almışlar, aynı şevkle o güçlüklere katlanarak kadınların her işi yapabileceklerini kanıtlıyorlar.
Ve bu yıl “en iyi talep performansı” ödülünü alan da bir kadın bayimiz oldu. Giresunlu Serap Sevinç! O da baba mesleğini sürdüren kadınlardan biri.
Gazete, dergi yöneticisi olup da başarılı olamayanların önemli bölümü, başarısızlıklarını “dağıtımın hatasına” bağlamaya eğilimlidirler ama aslına bakarsanız mükemmele yakın bir dağıtım sistemimiz de var.
Dört-beş ayrı merkezde basılan gazeteler, gece yarıları biten maç sonuçlarını fotoğraflı olarak yayımlayabiliyorlar ve gazeteler yine de sabah erken saatte son satıcılarda olabiliyor.
Ve üstelik biz her gün çıkardığımız gazetenin kaç adet satacağını öğlene doğru saat 11 civarında öğrenebiliyoruz. Ayın 5’inde de aylık dergilerimizin o ay kaç adet satacağını biliyoruz. Hata artı-eksi yüzde 1’i bulmuyor bile.
Yabancı yayıncılarla konuşurken buna inanmakta güçlük çektiklerini görüyorum, çünkü onların bu sonuçları kesin olarak bilebilmeleri haftalarca sürebiliyor.
Doğan Burda’nın dergileri ortalama yüzde 30 civarında bir iade ile satılıyor. Aralarında iadesi yüzde 10’un altına inen çok sayıda dergi de var. Bu, dünyanın başka herhangi bir ülkesinde, ABD de dahil olmak üzere mümkün olmayan bir sonuç. Bunu bayilerimize borçluyuz. Dergilerin az sattığı yerlerden alınıp daha hızlı satılan noktalara aktarılması günlük takibi gerektiriyor.
Dün Yaysat toplantısından çıkarken hepsine büyük bir teşekkür borçlu olduğumu düşündüm.
Gaydırı gubbak Cemilem!
RAHMETLİ Özay Gönlüm’ün derlediği bu türküyü epeydir dinlememiştim. Yaysat’ın gecesinde Kubat bunu söylemeye başlayınca yeniden hatırladım.
“Gaydırı gubbak” ne demektir diye yıllarca başvurmadığım kaynak kalmadı, tatmin edici bir yanıt hâlâ bulabilmiş değilim. Bu sözün anlamının Denizli Acıpayam yöresinde “hafifmeşrep kadın” anlamında kullanıldığını iddia edenler var ama TDK sözlüklerinde karşılığını bulamadım.
Türkünün sözlerine bakınca da sanki böyle bir anlam yok gibi geliyor bana.
“Cemile’min gezdiği dağlar meşeli imanım / Haydi üç gün oldu Cemilem ben bu derde düşeli / Gaydırı gubbak Cemilem / Nasıl nasıl edelim biz bu işe / Nikâhımızı kıysın / Ünnen gelin hoca Memiş’e!”
İnsan nikâhlanmayı düşündüğü kızdan “hafifmeşrep” diye söz eder mi?
Bir de şöyle bir bölümü var türkünün:
“Cemile’nin fistanı saman sarısı imanım / Haydi gören sancak Cemilem kızı memur karısı.”
Halkın iyice yoksul olduğu, küçük yerlerde düzenli gelire sahip oldukları için en iyi giyinenlerin memurlar ve aileleri olduğu dönemlerde kalan bir duruma işaret ediyor.
“Memur karısı” zannedilecek kadar iyi giyinmiş Cemile, neden “hafifmeşrep” olsun?
Sonuç olarak güzel, oynak bir “Teke havası” ama sözünün sırrı hâlâ kafamı kurcalıyor!
Okuyabileceğiniz çizgiler
“YAZISIZ” karikatür çizmek dünyanın en zor işlerinden biri olmalı. Karikatür, doğası gereği insanı güldürmeli, “komik durumun” insanları düşündürmesini de sağlamalı, mesajını, eleştirisini böyle taşımalı.
Karikatüre söz yazdığınız zaman bu biraz daha kolaylaşıyor, çizginin üzerine binen yük azalıyor gibi geliyor bana.
Son zamanlarda moda olan fıkra yazar gibi uzun sözlerle yüklü karikatür çizmek de elbette kolay bir iş değil ama “yazısız” karikatür oldukça güç bir iş.
Bu sanatın önemli isimlerinden biri de Hicabi Demirci. Uzun yıllar Radikal’de birlikte çalıştık. Hicabi, halen de Radikal’de illüstratör olarak çalışmaya devam ediyor.
Övülmekten çok hoşlanmadığını biliyorum ama ulusal ve uluslararası karikatür yarışmalarında aldığı ödülleri alt alta yazdığınız zaman karşınıza neredeyse iki sayfalık bir liste çıkıyor.
Hicabi Demirci’nin karikatürlerinden oluşan bir albüm Desen Yayınevi tarafından geçtiğimiz yılın son günlerinde yayımlandı.
Bizde yayımlanan karikatür albümleri giderek içerik ve kalite açısından da zenginleşiyor, bu da öyle bir örnek olmuş.
Bu hafta sonu gülümsemek için özel bir neden arıyorsanız, Hicabi Demirci’nin karikatür albümünü okumanızı öneririm.
“Yazısız karikatür albümü nasıl okunur” diye sorabilirsiniz elbette. Evet, yanlış yazmadım, çünkü bunlar okunması gereken çizgiler!
Paylaş