UZUN süre satışı 40 binlerde dolaşan bir gazeteyi yönettim, zaman zaman satışımız 100 bin sınırına gelse ve geçse de, genel kural olarak 40 binler civarında sattık. O yüzden 100 bin okuyucuya sahip olmayı küçümsemem, küçümseyemem.
Biliyorsunuz, internet yaygınlaştı yaygınlaşalı mesleğimizin üzerinde de kara bulutlar dolaşıyor. Hayır, gazeteciliğin hiçbir zaman bitmeyeceğini biliyorum ama aynı şeyi gazete için aynı güvenle söyleyemiyorum maalesef. Hatta tam tersi, kağıda basılı gazetenin ömrünün önümüzdeki 15-20 yıla kalmadan bitebileceğini düşünüyorum. Böyle düşünen sadece ben değilim, dünyanın bütün büyük gazeteleri ve elbette Hürriyet de, o döneme, yani kağıda basılı olmayacak gazete dönemine kendini bugünden hazırlamaya çalışıyor. Biliyorsunuz, gazete, hazırlaması bir hayli masraflı bir şey. Bir kere, hepsi de iyi eğitimli yüzlerce gazeteci çalıştırıyorsunuz. Sonra habere ulaşmak da ucuz değil, habere ulaşmak için onca masraf yapıyor, çok ciddi teknolojik alt yapılar kuruyorsunuz. Daha başka gider kapıları da var ama bir fikir verdim sanırım, elinizde tuttuğunuz gazete hiç de ucuza malolmuyor, iyi gazetecilik yapmak pahalı bir şey. Bu sebeplerle, ileride gerçekleşecek olan kağıda basılı olmayan gazete için bir ücretlendirme ve karlılık modeli ortaya koymak gerekiyor. Bizi kağıda basılı olmayan gazeteyi düşünmeye iten faktör internetin yaygınlaşması. Şu an internette gazeteleri, Hürriyet dahil, bedava okuyorsunuz. Bu haksızlık, çünkü anlatmaya çalıştığım gibi o gazete ciddi bir masrafla yaratılıyor. Sadece ilan gelirleriyle yaşatmaya kalksanız aynı kalitede bir gazeteyi yapamazsınız. O zaman tek yol var gibi gözüküyor: İnterneti paralı yapmak. Bu yola kalkışanlar oldu ama genellikle başarı elde edemediler. Daha doğrusu, The Financial Times ve The Wall Street Journal dışında başarılı örnek yok. (Onların ne kadar başarılı olduğunu, yani para ödeyen kaç okurları olduğunu da bilmiyoruz.) Dikkat edin, bu iki gazete de ekonomi ağırlıklı gazeteler, yani çok özel bir okuyucu grubuna çok özel bilgiler ileten yayın organları. O yüzden başarı şansı buldular sanırım. Yoksa genel ilgiye yönelen The New York Times mesela denediği halde paralı internetten vazgeçti, başarılı olamadı. Şimdi İngiltere’de The Times ve Sunday Times aynı denemeyi yapıyor bir süredir ve 2 Kasım günü The New York Times’da okuduğum haberde, The London Times’ı internetten paralı okuyanların sayısının 100 bine ulaşmasını sevinçli bir haber olarak veriyordu. The Times’ın kağıda basılı versiyonu 800 bin, Sunday Times’ın aynı versiyonu ise 1.2 milyon kadar satıyor. Yani 100 bin rakamı aslında bu gazeteler için düşük bir rakam. Ama belli ki bu rakama ‘Olumlu bir başlangıç’ gözüyle bakılıyor. Belki gerçekten internette de hayat vardır, biz gazetecilere...
Birey yaratamadık ama bol bol egoist yarattık
BİR zamanların meşhur entel geyiklerinin başında, Türkiye’de yaşayanların birey olmayı başarıp başaramadıkları konusu gelirdi. Bence konu önemli, ülkemizde demokrasinin temelinin olup olmamasını ilgilendiren, cumhuriyet felsefesinin yerine oturmasını sağlayacak ‘yurttaş’ların Batılı anlamda ne kadar gerçek ‘yurttaş’ olup olmamasını ilgilendiren bir tartışma bu. Ama öte yandan tartışmalar ‘entel geyiği’ydi; çünkü tartışmacıların ‘birey’in ne kadar önemli olduğunu bildiğini kanıtlamasından başka bir işe yaramıyordu. Çünkü bireyin, bireysel davranışın, bağımsız birey olma bilincinin ve en birey olmanın bence en önemli belirtisi olan aklını asla kimseye emanet etmeme güdüsünün önemini yaygın bir konu haline getirmekle kimse uğraşmıyordu. Buna karşılık, matematikle ilgili yazdığım yazıdaki, ‘Matematik bilmek gerçek hayatta benim ne işime yarayacak’ sorusunda vücut bulan pratik faydacılık toplumumuzda çok yaygın. Cumhuriyet ve eğitimi belki bize birey olmayı öğretemedi ama ortaya bol miktarda egoist çıkardığına kuşku yok.
Matematik ne işe yarar
MATEMATİKÇİLERİN kendi aralarında yazıştığı, eğlendiği, dertleştiği ve yeni bulgularını paylaştığı internet sitelerinden biri de, www.mathoverflow.net adını taşıyor. Geçenlerde bu sitede ‘Matematikçi ne işe yarar’ veya ‘Matematikçi ne yapar’ cinsinden bir soruya verilmiş yanıtları okuyordum, büyük matematikçi Bill Thurston’un yanıtına takıldım kaldım. Merak eden tam yanıtı adını verdiğim siteden de okuyabilir, ben yanıtın bir yerine gerçekten hayran kaldım, sizlerle paylaşmak istedim: “Matematiğin ürünü berraklık ve anlamaktır, teoremlerin kendisi değil. Mesela, Fermat’ın Son Teoremi’nin sonucunun kendi başına hiçbir önemi olamaz. O sonucun gerçek önemi, ne söylediğinde değil bizim dünyayı anlamamıza yaptığı katkıda, bizim kavrayışımıza yönelik meydan okumadadır.” Çocukluğumdan beri, her yerde duyduğum şu sözlerle uğraşıyorum: “Matematik ne işimize yarar ki? Havuz problemi çözmek, gerçek hayatta neyimizi çözmemize yardımcı olacak ki?” Esasında bu sözleri söyleyenlerle uğraşmanın onları iknaya çalışmanın hiçbir faydası yok ama bence bu sözlerin yayılmasını ve dilden dile dolaşırken de gerçek bir şeyi söylediğinin sanılmasını engellemek lazım. Daha bu konuları çok yazıp çizeceğim ama bir temel şeyi söylememe izin verin: Matematik bilmeyen, başka hiçbir şeyi de iyi bilemez. Matematiği küçümseyen bütün bilimi küçümsemiş olur.