“NATO’nun gelecek 10 yılına yön verecek olan Stratejik Konsept 19-20 Kasım’da Lizbon’da karara bağlanacak. ABD’nin bastırması ile NATO şemsiyesi altında Türkiye’ye, İran ve Suriye’ye karşı füze kalkanı yerleştirilmesi ihtimali çok ama çok kritik bir karar. Bu karar Türkiye’nin ekseninin yörüngesini belirleyecek.” (en son: Cüneyt Ülsever-Hürriyet-7 Kasım 2010) Türkiye füze kalkanı projesine dahil olmazsa “komşularla sıfır sorun konsepti”ne sadık kalmış gözükecek ama NATO’nun 10 yılına yön verecek Stratejik Konsept’ten ayrılacak, resmi olarak olmasa bile fiilen NATO’dan çıkmış olacak. Yok, dahil olursa, bu sefer de hem Batı’ya attığı salvolar yerlerde sürünmeye başlayacak, hem de 1 Mart Tezkeresi’nin reddiyesi ile başlayan “Müslüman adam Müslüman’a silah çekmez” şiarı bütün itibarını kaybedecek! Bırakın Ortadoğu’nun sokaklarındaki algılamayı, kendi muhafazakâr tabanında bile “Hıristiyanlarla bir olup, daha da ötesi Siyonist İsrail’i korumak için Müslüman dostlarına karşı geliştirilen şer cephesine katılmış” olarak algılanacak! Tam anlamı ile altı sakal üstü bıyık bir durum! Türkiye’ye “Eksenini belli et!” uyarısı daha net yapılamazdı. * * * Türkiye’yi yakından takip eden bir Avrupalı dostum, Türkiye’nin füze kalkanı projesine muhakkak katılacağını, sadece kararına “bazı şartlar” adı altında kulplar takacağını günlerce önce ifade etmişti. “Sıkıysa kabul etmesin!” demeye getirmişti. Nitekim, Türkiye Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın tüm salvolarına rağmen NATO’ya “Hayır!” diyemeyeceğini bildiği için 19-20 Kasım’da Lizbon’da yapılacak karar toplantısı öncesi çeşitli kulplar aramaya başladı. Türkiye kendi şartlarını öne sürecekmiş: 1) Düşman ülkelerin adı (İran, Suriye) zikredilmeyecek. 2) Kalkanlar sadece savunma amaçlı kullanılacak ve tüm Türkiye’yi koruyacak. 3) Kalkanlar diğer NATO ülkelerine de konacak. Türkiye’nin bulduğu çözüm şöyle de anlatılabilir: Diyelim ki, bir duble rakı içmek zorunda kalıyorsunuz. Alkol içmek itikadınıza ters ama içinde bulunduğunuz gerçekler sizi buna zorluyor. Siz de saf rakıya bol su katarak rakıyı içiyorsunuz. Su koydukça adı üzerinde rakı sulanır, hatta suyun kendi rengi giderek bardağa hâkim olur ama ne yaparsanız yapın içindeki alkol miktarı aynı kalır! Siz yine de itikadınıza (prensiplerinize) ters bir durumu kabullenmiş olursunuz! Gözüken odur ki, İslami hassasiyeti yüksek hükümet alkolü mideye indirecek! * * * Üstelik, basına yansıyan kulplar (bahane şartlar) da pek basit. Stratejik Konsept’e “İran ve Suriye”nin adları yazılmasa ne yazar? Süleyman Demirel’in Fırat’taki sağır çobanı bile “düşman”ın kim olduğunu biliyor. Yine herhangi bir yere yazılmasa bile, NATO’nun Türkiye’ye füze kalkanı yerleştirirse; tamam Avrupa ülkelerini herhangi bir nükleer saldırıya karşı korumaya çalışacak ama önceliğin İsrail’i İran’dan korumak olduğunu yine aynı sağır çoban bile biliyor. Ayrıca, kalkanlar savunma amaçlı konacak ama füzeler sadece futbol sahasında top toplar gibi İran’ın bir olasılık atacağı nükleer başlıkları havada toplayacak değil, önleyici tedbir bağlamında nükleer başlık yerleştirilmiş İran topraklarını da gereğinde mecburen vurmaya çalışacak. * * * Bakalım, Ahmet Davutoğlu füze kalkanı projesine Türkiye’nin katılımını hangi “konsept” ile savunacak. Ancak baştan söyleyeyim: Yemezler!