‘Kırmızı Kitap’efsanesinin sırları

BAŞLANGIÇTA herşey esrarengizdi.

Bir başbakan görevini yenisine devrederken makam odasındaki kasayı açıyor, içinden çıkan kırmızı kaplı ince kitabı makamın yeni sahibine veriyordu?
O kırmızı kaplı ince kitap, devletin gizli anayasasıydı, Atatürk’ten beri el değiştiriyor, her gelen yeni başbakan o ‘gizli anayasa’ya uygun davranıyordu.
Vay vay vay...
Sanırsınız Da Vinci şifreleri el değiştiriyor.
Şimdi soralım: Bir ‘hukuk devleti’nin ‘gizli anayasa’sı olabilir mi? Cevap soruda gizli zaten: Hayır, olamaz!
Peki nedir bu ‘kırmızı kitap’ meselesi? Bunu da 90’lı yıllarda öğrendik, meğer esas adı ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ imiş. Hatta 90’ların ikinci yarısında Hürriyet gazetesi bu belgeyi ele geçirip yayınladı bile. (Bir maddesini sansüre tabi tutup okuyucularına duyurmamıştı o zamanlar Hürriyet ama bu iyi niyetli bir sansürdü.)
Kimilerince iyice abartılıp efsaneleştirilen ve ‘devletin en gizli belgesi’ denen belgenin içeriğini yayınladı diye Hürriyet’in başına bir şey mi geldi? Hayır, gelmedi, bırakın davayı soruşturma bile açılmadı.
O zamanlar, ‘Soruşturma açılsa bu belgenin gerçekliği kabul edilmiş olur’ bile denmişti; sözde gizliliği korumak için devlet böyle davranmıştı. Komplo teorisi yazmada ve bilmediğimiz yerleri kendi kafamızdan doldurmada üstümüze yoktur zaten.
‘Kırmızı Kitap’, ‘Gizli anayasa’ gibi tuhaf isimler verilen belge, başlıca iki bölümden oluşuyor. İç tehditler ve dış tehditler.
Bütün hayatı ‘Dış düşman ve dış mihrak’ laflarıyla geçen bizim gibiler için ‘Dış tehdit’in saçma olduğunu düşünmek kolay değil. (Ama saçma aslında ‘dış tehdit.’ Günümüz için doğru kelime ‘Rakipler’ falan olabilir, ‘Düşmanlar’ değil.) O yüzden belgenin bu bölümüne dokunmayalım.
Peki ama Allah aşkına, nedir bu ‘iç tehdit’?
Kendisine ‘hukuk devleti’ adını veren bir devletin vatandaşları ‘tehdit’ olmazlar, olsalar olsalar suç işleyecek olurlarsa suçlu olurlar.
Ülkede bölücü terör var diye Kürt kökenli olan herkes ‘iç tehdit’ midir ve giderek ‘iç düşman’ mıdır? (27 Nisan 2007’de yayımlanan askeri muhtırada ‘Ne mutlu Türk’üm diyene, demeyenler düşmanımızdır ve hep öyle kalacaktır’ deniyordu, unutmayın!)
Bir zamanlar ‘irtica’ diye bir ‘iç tehdit’ vardı. Dindar olan, sakallı takkeli ve türbanlı olan herkes ‘tehdit’ midir, ‘düşman’ mıdır? (Uygulamada gördük ki, evet öyleymiş, bir dönem bu ülkede dindar olan herkes tehdit sayıldı, türbanlılar hâlâ sayılıyor olmalı ki Genelkurmay Başkanı 29 Ekim resepsiyonuna bile gitmedi.)
Bir ‘hukuk devleti’nde MGSB gibi gizli bir belgeye yer yoktur. Hadi diyelim birileri yazdı, üstüne de ‘gizli’ diye damgayı bastı, bu durumda bile belgenin bir geçerliği yoktur.
Hukuk devletinde suç ve suçlu vardır. Suçun ne olduğu önceden bellidir, kanunda yazar, o suçu işleyen de yakalanır, yargılanır, suçu işlediği sabit görülürse de cezasını çeker.
‘Hukuk devleti’nde bu böyle olmalıysa eğer neden bizim hâlâ bir ‘Gizli anayasa’mız var?
Hukuken sadece bir ‘Başbakanlık genelgesi’ hükmünde olsa da, maalesef bu belge yüzünden hâlâ daha çok sayıda hayat kararıyor, tek tek vatandaşlarımız suç olmayan davranışları yüzünden hayatta feci zorluklarla karşılaşıyor. (Azınlık vatandaşlarımız bu ülkeden neden ve nasıl gitti sanıyorsunuz, böyle belgelerin uygulanmasıyla hayat onlara her gün zehir edildi ve öyle gittiler.)
Yine Hürriyet’in ortaya çıkardığı meşhur ‘sosyetik fişleme’nin kökeninde de bu belgedeki iç tehdit ve iç düşman algısı vardı.
Sorun, sadece bu belgenin gizliliğinde değil, tehdit değerlendirmeleri içermesinde. Hukuk devletinde tehditler yasalarda yazılıdır, gizli genelgelerde değil. Hukuk devletinde suç yasayla tanımlanır, gizli genelgeyle değil.
O yüzden gelin hükümete soralım: Bu ‘gizli anayasa’da hâlâ ‘iç tehdit’ diye bir şey var mı?
‘Sivilleşiyoruz’, ‘Demokratikleşiyoruz’, ‘Fişleme bitecek’ laflarının test edileceği yer burasıdır: Hükümet açıklasın, daha önce söz verdikleri gibi ‘iç tehdit’i belgeden çıkardılar mı çıkarmadılar mı?
Türkiye’de demokratik rejimin üstündeki askeri ve bürokratik vesayetin kökeninde bu hukuk dışı belge vardır.
Yazarın Tüm Yazıları