“Şimdi anasını bile satan işte o zihniyetin marifetlerini görüyorsunuz” diye bir cümle yazdı. Cümlenin hedefi... Bu memleketin seçilmiş hükümeti, başbakanı ve bakanları idi... Oktay Ekşi, “anasını satan zihniyet” diyerek, hükümete, Başbakan’a ve bakanlara çok çirkin bir şekilde hakaret etti. Ve ardından da dünkü yazısında... “Ayarı kaçırmışız”, “Kantarın topuzunu kaçırmışız”, “Vurucu ifadenin şehvetine kapılmışız” türü ifadelerle özür diledi. ¡¡¡ Dün öğle saatleriydi. Oturdum bir yazı yazdım. Lafı hiç eğip bükmeden... “Oktay Ekşi istifa etmelidir” dedim yazıda. Çünkü... Oktay Ekşi, “kantarın topuzu”nu değil, kantarın kendisini kaçırmıştı. Yaptığı ayıp, “Biraz ağır kaçtı galiba, özür dileriz” tonunda ifadelerle geçiştirilebilecek türden bir ayıp değildi. Çünkü... Mesele bir “ağır kaçma” meselesi değildi... Mesele çok çirkin bir yakıştırmanın ve çok çirkin bir hakaretin alenen kullanılabilmesi meselesiydi. Oktay Ekşi’nin yazısında ölçü, “geriye dönülmez” şekilde kaçmıştı. Özürle telin etme sınırı aşılmıştı. Bu nedenle... “Basının beyefendi yazarı” olarak bilinen Oktay Ekşi’nin, bu vahim hatasını “Biraz ağır kaçmış” diyerek geçiştirmeye çalışmakla yetinmemesi gerektiğini yazdım. İstifa etmesini, emekliye ayrılmasını talep eden yazımı yazdım ve gazeteye gönderdim. ¡¡¡ Dün akşamüzeri haber verdiler: Oktay Ekşi gereğini yapmış. Yani istifa etmiş. “Basın Konseyi Başkanı” sıfatıyla, “anasını satanlar” cümlesinden çok daha hafif şeyler yazan gazeteciler hakkında bile kınama kararları alan deneyimli bir gazeteciden de böyle bir tutum beklenirdi. Oktay Ekşi’nin istifa etmesi çok yerinde olmuştur. Yol açtığı sorun, başka türlü telafi edilemezdi. ¡¡¡ Bir noktaya daha işaret etmek istiyorum: Hürriyet’te kural ihlallerinin ve hakaretlerin önüne geçmek, evrensel yayın ilkelerine ve Hürriyet’in yayın politikasına bağlı kalmak amacıyla son dönemde bir “denetim mekanizması” oluşturuldu. Bu mekanizmanın temel amacı, “İstediğin kadar muhalefet yap, istediğin kadar eleştir ama hakaret etme, aşağılama, rencide etme” diye özetleyebileceğim anlayışın geçerlilik kazanmasıdır. Yani maksat, telafi edilemez olası hatalardan hem köşe yazarını, hem de gazeteyi korumaktı. Ama ne yazık ki... Oktay Ekşi, bu denetim mekanizmasının da arkasından dolaşmış ve gece vakti yazısında değişiklik yaparak o kabul edilemez ifadeyi yazısına koymuş. Böylece o ifade, gazetenin muhtemel denetiminden de kaçmış. İşin bu kısmına da dikkat çekmek gerektiğini düşünüyorum. ¡¡¡ Şunu da belirtmeliyim: Bir gazetede herhangi bir köşe yazarının yaptığı çok ağır bir ölçüsüzlük... Sadece o köşe yazarını bağlamıyor. Hakarete maruz kalanlar, o köşe yazarının yaptığı ölçüsüzlükten yola çıkarak... Gazetede yazan diğer yazarları da işin içine katarak, hatta topyekûn gazeteyi hedef alarak, “Bunlar işte böyledir” türünden genellemelerde bulunuyorlar. Böylece... Eleştirilerimiz, yazıp çizdiklerimiz, yaptığımız yayıncılık, bu türden bir genellemenin kurbanı oluyor. Oktay Ekşi gereğini yaparak... Bu türden ağır bir zararı da telafi etmiştir. ¡¡¡ Son nokta: Ben bir Hürriyet yazarı olarak... Özürle geçiştirilemeyecek türden bir çirkinlik gördüğümde... Çirkinliği yapan kim olursa olsun... Hemen üstüne atlıyor ve en ağır şekilde vuruyorum. Ona vur, buna vur, ona yüklen, buna yüklen... Ama iş Oktay Ekşi’ye gelince suspus ol... Bunu kendime yediremez ve yakıştıramazdım. Oktay Ekşi istifa ederek... Benim bu yönde bir çaba sarf etmeme de gerek bırakmadı.
Doğan Gazetecilik Yayın İlkeleri 7. MADDE
Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan lakap ve ifadeler kullanılamaz.