Paylaş
Hayatın kendi akışı içinde de onlarca, yüzlerce neden bulabilirsiniz mutsuz olmak için...Oysa, ben hep bardağın boş değil dolu tarafından bakmayı seviyorum.İflah olmaz bir iyimser olmaktan vazgeçemedim, vazgeçmek de istemiyorum.Hayata karşı Don Kişot gibi davrananları bazen yakından, bazen uzaktan izledim.Şeytanın avukatlığını yapanları da farklı bakanları da...İşte, bu gençleri o yüzden sevdim. Beklentileri olan, iddialarının peşinden koşan gençler...Takım olmayı, birlikte hareket etme duygusunu çok erken fark etmiş olan gençler...Sanatın yaşamın en güzel detayı olduğunu söyleyen gençler...Diyalog kurmaktan çekinmeyen, 360 derece bakabilen gençler...Siyaseti siyasetçilere bırakıp, siyaset üstü kalmayı başaran gençler...Kendilerinden farklı olanları, düşünenleri de kucaklayan gençler...Onları birkaç defa yazdım.Attıkları her adımda da yazmaya devam edeceğim.Çünkü, hepsi ama hepsi desteği; ayakta alkışlanmayı hak ediyorlar.İzmir Senfoni Orkestrası’nın gençleri...Öncelikle belirteyim.Bu grup önümüzdeki günlerde İzmir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası olma yolunda hızla ilerliyor.Şu an Genel Sekreter yetkilerini kullanan Pervin Şenel Genç’in tam desteği var.Ebette talimat Başkan Aziz Kocaoğlu’ndan geliyor.Bana göre çok da doğru yapıyorlar.Örneğin; ben belediyelerin takım kurmalarına, profesyonel spora katkı yapmalarını değil, bu tür gençlere destek vermelerinin daha doğru olduğuna inanıyorum.Aziz Bey’in bir hayali vardı. Sokaklarından müzik yükselen, sanatla iç içe olan kent yaratmak... İşte fırsat...Bu gençler İzmir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası adı altında birleşirler; sonra da bu kenti de rengarenk yaparlar...İnanıyorum...Bir çoğunu tanıdım, yakında diğerleriyle de tanışacağım.Bu gençler hem herkese örnek, hem de Anadolu’da barış elçisi olacak.Ocak ayında orkestranın resmiyet kazanması bekleniyor.* * *Bitmedi...Asıl beni ilgilendiren kısmı...On gün kadar önce yazmıştım. İzmir Gençlik Senfoni Orkestrası, 29 Ekim kutlamalarında aktif görev almak istiyordu.Kendilerine ilk davet Cumhuriyet Halk Partisi’nden geldi.Orkestranın temsilcilerini CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Umut Tunç aradı ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun 29 Ekim’de Ankara Anıtpark’ta bir konser vermelerini istediğini söyledi.Bu gecenin özel bir şefi de olacak...Kemal Kılıçdaroğlu... Kılıçdaroğlu, orkestra üyeleriyle de tek tek tanışmak istemiş.Randevu saati de verilmiş.28 Ekim saat 17.30’da CHP Genel Merkezi’nde...Aferin çocuklar, aferin size...Bu orkestrayı bütün Anadolu’da gezdirin...Büyüklerinizin yapamadıklarını yapın...Barış elçisi olun...Dostluğun ne anlama geldiğini öğretin...Sanatın olmazsa olmaz olduğunu hatırlatın...Türkiye’nin gençlerine güvenmeleri gerektiğini ifade edin...Yapın çocuklar, yapın...
Bir mutluluk tarifi de Atatürk’ten...
MUTLULUĞUN ne anlama geldiği, insanların nasıl mutlu veya mutsuz olduklarına uzun süre kafa yorduktan sonra şu basit formülü geliştirmiştim:Mutluluğun katsayısı = Gerçekleşenler + Beklenenler.Formüle göre; mutluluğun yolu beklentilerin kısılmasından, yani gerçekçi olmasından geçiyordu. Mutluluğun formülünü bulma beklentim gerçekleşmişti; mutluydum artık... Ta ki, Atatürk’ün 17 Mart 1937’de, Romanya Dışişleri Bakanı Antonesku ile yaptığı bir sohbette dile getirdiği “gerçek mutluluk” tarifini öğrenene kadar... Günümüz Türkçesiyle özetliyorum:“Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır...” “... Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, ‘Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi?’ diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün kuşaklarca gizli kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır.” “Herkesin kendine göre bir zevki var. Kimi bahçe ile ilgilenmek, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır. Bahçesinde çiçek yetiştiren adam bir şey bekler mi? Adam yetiştiren adam da çiçek yetiştirendeki duygularla hareket edebilmelidir. Ancak bu şekilde düşünen ve çalışan adamlardır ki, ülkelerine, uluslarına ve bunların geleceklerine yararlı olabilirler. Bir adam ki, ülkenin ve ulusun mutluluğunu düşünür, o adamın değeri birinci derecededir.” ¡¡¡Kendi ülkesinin geleceği için çabalamak da yetmez Atatürk’e göre:“... İnsan bağlı olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya ülkelerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar değer veriyorsa, bütün dünya uluslarının mutluluğu için elinden geldiği kadar çalışmalıdır.”Formülümün ne denli yetersiz kaldığını işte böyle anladım. Çok özlüyoruz, çoook...(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, okulgen@superonline.com)
Paylaş