Paylaş
Hikâyesini anlatayım.
Önceki akşam, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde “Genç Bakış” programına katıldım.
Abbas Güçlü 3 yıldan beri beni bu programa davet ediyordu.
Doğrusu, genel yayın yönetmeni olarak o programa çıkmaya çekiniyordum.
Aşırı tepkiler nedeniyle yönettiğim gazeteye zarar gelir diye düşünüyordum.
Şimdi üstümde o sıfat olmadığı için, kendi adıma öğrenci topluluğunun karşısına çıktım.
Üç buçuk saat boyunca, tartıştık, gerildik, güldük, düşündük.
Bu 3.5 saat, benim açımdan çok yararlı oldu.
Birçok gözlem yaptım.
Programa ilgi çok büyüktü. Ana salon tamamen doldu. Bir salon daha açtılar. O da yetmedi. Dışarda bazı öğrenciler kaldı.
Program başlamadan Abbas Güçlü, “Her gün gazete okuyanlar elini kaldırsın” diye sordu. Salonun yüzde 10’u elini kaldırdı.
“İnternetten gazete okuyanlar” diye sorunca, izleyicilerin yüzde 80’ine yakını el kaldırdı.
Ben “Facebook’a girenleri” sordum. Neredeyse yüzde 80’i girdiğini belirtti.
Salondakilerin niteliğini en çarpıcı şekilde ortaya koyan soru, referandumda ne oy verildiğiydi.
Salonun yüzde 80’ine yakını “Hayır” oyu kullandığını ifade etti.
Öğrencilerin çoğu Ege illerindendi ve İzmirliler çoğunluktaydı.
Öğrencilerin en çok tartıştığı iki yazım, “Kürtlerle Birlikte yaşamak zorunda mıyız” ile “Beyaz Türklerin yeni başkenti” yazılarıydı.
Her ikisinin de taraftarı ve karşıtı olan vardı.
Ben, “Türkiye Kürt sorununu çözmeli. Ama bu çözüm sağlanırken ne Türklerin ne de Kürtlerin gururu kırılmamalıdır” dedim.
Bu sözlerim Türk öğrencilerin bir bölümünden tepki aldı.
* * *
En çok dikkatimi çeken noktalardan biri, özellikle kız öğrencilerin daha radikal tavırlara sahip olduğuydu. Bir kız öğrenci bana çok sinirlendiğini, o nedenle konuşamadığını belirtip, beni hiç inandırıcı bulmadığını söyledi.
Ben de “İnandırıcılık sübjektif bir görüştür. Ama inandırıcı olmasam bile iyi inandırıcılık rolü yaptığımı kabul edin” diyerek şaka yaptım.
Şakayı çok sevdiğini söyleyemem.
Buna karşılık bazı Türk öğrenciler de beni “Kürtçü” olmakla suçladı.
Onlara da “Bir dakika, bir dakika, ben, logosunda ‘Türkiye Türklerindir’ yazısını taşıyan bir gazetenin yöneticisiydim. Ve o ifade oradan indirilmedi” dedim.
Salonun büyük bölümü Ergenekon davasına çok muhalif açıdan yaklaşıyordu. Bir öğrenci söze “Ergenekon saçmalığı” diye başladı. Ona şunu söyledim:
“Ergenekon saçmalığı deme. Ergenekon’un iki tarafı var. Bir tarafında çok ciddi çeteleşmeler, darbe girişimleri var. Türkiye bununla mutlaka hesaplaşmalı. Bu hepimizin menfaatinedir. Ama öteki tarafta da ciddi hukuk ihlalleri, insan hakları ihlalleri var. Ayrıca bazı konularda siyasi hesaplaşma hissi veren uygulamalar var. Bunları birbirinden ayırarak yaklaşmakta yarar var.”
Bir kız öğrenci, “Eşref Bitlis’in öldürülmesi” ile ilgili görüşünü anlatırken ona da şunu söyledim: “Eşref Bitlis’in öldürülmesi henüz bir iddia. O nedenle kesin yargı gibi bir ifade bana göre doğru olmaz. Bu ifadeyi araştırmalar ve yargı kesin kararını verdikten sonra kullanmalıyız.”
En çok konuşulan konulardan biri Türkiye’nin bir “korku devleti haline mi geldiği” sorusuydu.
Abbas Güçlü, “Türkiye’nin korku devleti haline geldiği görüşünde olanlar elini kaldırsın” deyince salonun üçte ikisinden fazlası elini kaldırdı.
Bir erkek öğrenci, “Türk medyası korkuyor. Siz de bir hükümet şakşakçısısınız” deyince espriyi patlattım:
“Lütfen bunu bir kere daha söyle. Arkadaşlar kayda geçsinler. Belki de bu meslek hayatımın uzamasına yardımcı olabilir.”
Sözlerim hem kahkaha, hem alkış aldı.
“Genç Bakış” programlarının çoğunda gözlemlenen bir durum Aydın’da da fazlasıyla vardı. Salondaki gençlerin yüzde 80’ine yakını Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişine karşıydı. Ayrıca özelleştirme karşıtlarının sayısı da hayli fazlaydı.
Bir başka gözlemim de şu. Komplo teorileri öğrencilerin küçümsenmeyecek bir bölümünde kesin yargı gibi kabul görüyor.
Öğrenciler arasında en eşite yakın farklılaşmanın “türban” konusu olduğu izlenimi aldım. Bir bölüm, üniversiteye türbanla girilmesine kategorik olarak karşı çıkarken, öteki bölüm onları yuhalıyordu.
Ben de türbanın üniversitede serbest bırakılmasından yana olanlar safında yer aldım.
Dört saate yakın süren program bittiğinde, gayet medeni bir şekilde ayrıldık. Çok sayıda öğrenci gelip benimle fotoğraf çektirdi.
Abbas Güçlü program sonunda öğrencilere benim hakkımda karne notu verdirdi.
Karne notu her konuda alkışların seviyesi ile ölçüldü.
Paylaş