Aslında cevabım basit. “Uğurlu gelsin” diye. Peki neden ters çevrilmiş ayakkabı görünce hemen düze çeviririm. Onun cevabı da basit. “Evden ölü çıkmasın” diye. Ya yataktan kalkarken neden hep sağ tarafımdan inerim. Onun da cevabı hazır: “Uğurum bozulmasın” diye. Fenerbahçe maçını tribünden seyrederken yaptığım o tuhaf mı tuhaf hareketler? Her maçta kendiliğimden uydurduğum şeyler? Mesela ilk golü attığımız veya yediğimiz zaman parmaklarımı birbirine geçirmişsem; onu hep tekrar etmek veya bir daha hiç yapmamak. Hep uğur meselesi. * * * Ben Allah’a inanan bir insanım, ama dindar değilim. Öyleyse neden bütün hurafelerden kurtulamıyorum? Bir gün bu soruyu psikiyatr Yankı Yazgan’a sordum. Hafif bir tebessümle, “Cevabı çok açık” dedi. “Çünkü yaptığın hareket o kadar basit, o kadar zahmet istemeyen bir şey ki; bunu yaparak bütün gününü kurtarıyorsun.” Ne kadar basit ama ne kadar gerçekçi bir açıklama, değil mi... Sadece sağ adımı atarak, o gün meydana gelebilecek kötü bir şeyin sorumluluğunu üzerimden atıyorum. Yani “Ben işyerime sol ayağımla girdiğim için bu kötü olay meydana geldi” diyeceğim bir sorumluluktan kurtulmayı kastediyorum. Yankı Yazgan’ın açıklaması beni bu hurafeden kurtardı mı? Ne yazar, tam aksine o günden beri daha da dikkat ediyorum. Hareket o kadar basit ki; tak sağ adımım. İş bitiyor. Bugün işte bu duygularla Basket Milli Takımımızın maçına gitmiyorum. “Uğursuz gelirim” korkusuyla. Çünkü özel işim nedeniyle ilk iki maça gitmedim ve milliler kazandı. Sonrakilere bu nedenle gitmedim. Bugünküne de gitmiyorum. Çünkü hareket basit. Evde kalıyorum. Amaaa... Ben bir basket fanatiğiyim. NBA hastasıyım. Milli takımımızın olağanüstü performansı beni uçuruyor. Onlar uçuyor, ben daha yüksekten uçuyorum. O yüzden gazetelerdeki yarım sürmanşet heyecanımı kesmiyor. Tam manşet, yarım sayfa, tam sayfa pres istiyorum. Şu çocuklara bakın, dünya devleri karşısında NBA skorları ile oynuyorlar. Avrupa’da maçlar 60-70 sayılarla biterken, bizimkiler 95’lerde uçuyorlar. Defanssa feriştahı. Hücumsa kralı, imparatoru. Gönlüm orada. * * * İtiraf edeyim. Bir de heyecan faktörü var. İçim heyecana dayanamıyor. Böyle maçlarda ister salonda olayım, ister televizyon karşısında; zamanımın yarısı ya kaçarak ya da sırtımı maça, ekrana dönerek geçiyor. Helal olsun size çocuklar. Size de helal olsun, takımımızın teknik adamları, yöneticileri. Tanyeviç; Sevgili hocamız; sana hepten helal olsun. Türk basketboluna yaptığın büyük hizmetler hiç unutulmayacak. Allah’tan sana şifa diliyoruz. Sahada başardın, orada da başaracaksın. * * * Sevgili çocuklar, bu ağabeyinizin gönlü de, bedeni de, ruhu da, cismani her şeyi de sizinle birlikte. Her Türk gibi, her Türk kadar sizinle. Bugün yenseniz de, yenmeseniz de sizinle...