Paylaş
Laiklere ayar veriyorum EY laik arkadaşlar!
Sandınız ki Tayyip Erdoğan kopkoyu bir İslamcıdır...
Sandınız ki iktidara geldiğinde kadınları zorla kapatacak, erkekleri sopayla camilere sokacak.
Sandınız ki Erdoğan iktidarı ele geçirdiğinde sizi kıtır kıtır kesecek.
İşte Tayyip Erdoğan 8 yıldır iktidarda.
Kadınları zorla kapatmadı, erkekleri sopayla camiye sokmadı. Sizi kıtır kıtır kesmedi...
Her yemekte kullandığı hafif dini sosu hesaba katmazsak ortaya öyle “kopkoyu bir İslamcı lider” falan da çıkmadı.
Ya ne çıktı? Şunlar çıktı:
Zihninin arkasında saklanan “sağcı / otoriterlik heveslisi / mukaddesatçı / milliyetçi / Osmanlıcı” çıktı...
Eski komünistlerin iftirayı meslek edinmiş adamlar olduğunu düşünen tipik bir “antikomünist” çıktı...
Bitaraf olanın bertaraf edilmesi gerektiğine inanan otoriter bir lider çıktı...
“Başbakan değil misin, ister asar ister kesersin” diyerek seçilmiş liderliği nasıl algıladığını yansıtan bir lider çıktı.
İşine geldiğinde muarızlarını “PKK ile kol kola giriyorlar” diye hırpalamaya ve gözden düşürmeye çalışan tipik bir pragmatist çıktı...
“Bizi desteklemeyenler yarın huzurumuza geldiğinde biz de sessiz kalırız” diyen bir tehditkâr çıktı.
Medya patronuna “Köşe yazarına sahip çık” diye seslenerek düşünce özgürlüğünü zerre kadar içselleştirmediğini göstermekten hiç çekinmeyen bir lider çıktı.
Eleştiriden yararlanmak yerine, “Sen kimsin ya? Beni sen mi yöneteceksin?” diye efelenmeyi tarz haline getiren bir başbakan çıktı.
Demek ki neymiş?
Mesele Tayyip Erdoğan’ın namaz kılması, eşinin başörtülü olması değilmiş.
Mesele “kişisel dindarlık” değil, açığa çıkması engellenemeyen “otoriter zihniyet” imiş.
Ama siz onun dindarlığına odaklandınız... Bu yüzden de onun otoriterliğe yatkın zihniyetini ıskaladınız...
Veya sizin zihniyetiniz de “otoriterliğe yatkın” olduğu için bunu mesele etmediniz. Ne de olsa sizin için önemli olan “dinsel görüntü”dür.
Öyle olmasa...
“Eşi başını açsın, sorunlar çözülür” ya da “Gittiği balıkçıda elindeki kadehi etrafındakilere şöyle bir kaldırsın, bütün gerilimler biter” tarzında çözümler peşinde koşmazdınız.
Bence artık akıllanma zamanı geldi de geçiyor.
Tayyip Erdoğan’a şöyle diyerek “iyi bir başlangıç” yapabilirsiniz:
“Bana ne kardeşim senin kişisel dindarlığından... İstersen var bin hacca... İstersen alnını secdeden kaldırma... Bana ne? Sen yeter ki benim özgürlüğüme el uzatma, yeter ki benim eleştiri hakkımı elimden almaya kalkma, yeter ki ülkemin demokratik havasını bozma...”
Bunu diyebilirsiniz...
Ama bunu demek için önce “eleştiri hakkı”, “inançlara saygı”, “demokrasiye tutkunluk” ve “özgürlük bilinci” gibi konularda esaslı bir eğitimden geçmek şarttır.
Çünkü...
Gücü eline geçirdiği anda otoriter yüzünü gösterecek olanın, gücü eline geçirenin otoriterliğinden yakınma hakkı olmaz.
Haberin değeri
? Bir panelde bir yazarın başörtülü kadınlara hakaret etmesinden ziyade, o toplantıya katılan CHP Milletvekili’nin bu hakaret nedeniyle başörtülü kadınlardan özür dilemesinin haber değeri vardır.
? CHP adına asılan bir pankartta başörtülü kadınlara hakaret edilmesinden ziyade, CHP Lideri’nin o pankartın kendilerine ait olmadığını, o pankart hakkında suç duyurusunda bulunduklarını açıklamasının haber değeri vardır.
İnsanın hası ne zaman belli olur
Yükselişte olana değil, düşüşte olana nasıl davrandığına bakılır.
“Evet” cevabı aldığında değil, “hayır” cevabı aldığında nasıl davrandığına bakılır.
Övüldüğünde değil, eleştirildiğinde ne yaptığına bakılır.
Bir makama sahip olmadığında değil, bir makama yükseldiğinde nasıl davrandığına bakılır.
Güçlüyle karşılaştığı zamanki davranışına değil, güçsüzle karşılaştığı zamanki davranışına bakılır.
Tayyipist yargı
BİR okurum yazmış:
“Tayyip Erdoğan’ın yargıyı ele geçireceğinden söz ettiğinize göre demek ki muhalefet partilerinin ilk seçimde iktidara gelemeyeceğine inanıyorsunuz”.
Başka bir okurum da benzer bir noktaya atış yapmış: “AK Parti her seçimi kazanacak mı? Yarın öbür gün iktidardan düşer... O zaman sizin ‘Tayyipist yargı oluşturuluyor’ iddianızın bir anlamı kalıyor mu?”
Cevap veriyorum:
BİR: Yapılan düzenlemeleri incelerseniz Anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi durumunda yüksek yargının uzun süreli dizaynının söz konusu olduğunu görürsünüz.
İKİ: İsterse uzun süreli bir dizayn söz konusu olmasın... Ve isterse AK Parti, yapılan ilk seçimde gitsin... Benim için sonuç değişmez.
ÜÇ: Siz yüksek yargıyı, kısa süreli iktidarınızda kendinize yandaş hale getirirseniz, sizden sonra gelenler de aynı yargıyı kendilerine yandaş kılarlar. “Ne Kemalist yargı / Ne de Tayyipist yargı” derken kastım budur.
Kampanya notları
Sokaklarda ne çok “evet” afişi var. Yer gök “evet” olmuş... Ama şöyle bir durumu var bu “evet” afişlerinin: Devlet eliyle asılmış gibi... Soğuk, asık suratlı, disiplinli, mağrur ve mütecaviz... Davaya heyecanla gönül verenlerin ellerinden çıksa biraz dağınık olurdu. Belli ki para verilerek astırılmış... Ters etkisi bundan mı acaba?
Ben “hayır” kampanyası yürüten bir partinin yöneticisi olsam, sokaklara “hayır” afişleri asmak için uğraşmazdım. Onun yerine AK Parti’nin “evet” afişlerini daha da çoğaltmasına fırsat tanırım. Çünkü her gittiğim yerde “AK Parti’nin güç gösterisinin ters etkisine dair müşahedeler” ile karşılaşıyorum.
Evet afişlerinin yeri göğü kaplaması yetmiyormuş gibi bir de “Yetmez ama evet” afişleri var etrafta... Hay bin abanma!
Televizyonlarda AK Partili bakanları görüyoruz... Belli ki referandum için özel karar alınmış: Bakanlar ekranlara çıkıp anlatsın... “Tek adam” görüntüsünün yıkılması açısından doğru bir politika bu... Dileriz devamı da gelir.
Teşvikiye’deki evimde oturmuş günlük olağan telefon görüşmelerimi yaparken sokaktan birden bir ses yükseldi: “Çıktık açık alınla...” Bir bakayım dedim, balkona çıkıp baktım: Bingo! CHP’nin otobüsüymüş... Ne zaman “10. Yıl Marşı”nı duysam, 28 Şubat günlerinin zalimleri gelir aklıma, Ahmet Kaya’ya atılan kaşık çatal gelir... Ne yazık ki bu marş, bir kesimin bir kesim üzerinde kurduğu baskının sembolü haline geldi. CHP keşke bu durumu dikkate alsa...
Referandum için onca televizyon tartışması yönettim, çıkardığım sonuç şudur: En iyisi tartışmayı AK Partili Burhan Kuzu ile CHP’li Şahin Mengü yapıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kampanya döneminde çağrılan her televizyon programına katılmasını çok doğru bir strateji olarak görüyorum.
Şöyle bir baktım Başbakan’ın karşısındaki Yiğit Bulut’a... Dudaklarındaki gülümsemeyi çözmeye çalıştım: Utangaç mı? Arsız mı? Yoksa ikisinin karışımı mı? Bir karar veremedim.
Paylaş