Paylaş
Ödülü iki ciltten oluşan Bütün Şiirleri(*)ne verildi.
O gün şiiri üzerine konuşmalar da yapılacak.
Metin Cengiz’in şiiri, incelmiş, kaba gerçekçilikten arınmış toplumcu bir şiir.
Şairin yaşamını bildiğinizde, şiiriyle yaşamı arasındaki paralellikleri görebilirsiniz.
Ancak bu birebir bir yansıma değildir. Elekten geçirilmiş bir şiir bilgisinin yanında, sağlam, donanımlı bir poetika ile yaşantının birleşmesinden doğan ürünlerdir.
Yerel olanla küreselin bileşimi, kendi geleneğinden, kaynaklarından kopmadan moderne varılabileceğinin kanıtıdır şiirleri.
Yani bir dünya şiiridir: “Türkülerin yaprağı açıyor Marki de Sade’ın sabrında.”
Şiir Yaşar, bir mahpus şiirinin sığ bir toplumculuk yapmadan nasıl yazılacağını, okuyanın imge çabasıyla bir dünya yaratılacağını gösteriyor:
“Eski bir kışla, kelepçelenmiş gün, su kovası,
cop, sessizlik
Duvarlarda kazınmış mevsimler, düşler,
korkulu geyik”
Baskılar, hapisler, zulümler altında kalan bir şairin iki yazma yöntemi vardır.
İçine kapanıp acısını yazmak ya da isyanın, direncin şiirini düşünmek.
İkisi de değil Metin Cengiz’in şiirleri. Çünkü o düzyazının mantığını, sığ toplumculuğu bir yana bırakıp, dünyayı ve öznel durumunu şiirle algılayıp bize iletiyor.
Şirinin bir özelliği, bizim şiir belleğimizde yankısının sürmesinde gizlidir.
Saptamalarımı Görüş Günü, Umut Şarkısı destekler.
Görüş gününü beklemenin özlemi, sonrası, kırılgan, değişken bir ruh halinin güncesi.
“Yolunu şaşırıp bazen bir ışık
Düşer hücrenin soğuk taşlarına”
Onun şiirini, toplumcu parantezine alıp bu tanımla onun çeşitliliğini sınırlamak istemem.
Çünkü Aşk İlahileri’ni okuduğunuzda tema zenginliğini fark edeceksiniz onun şiirinde.
“Bende yürek fırtınalar tarlası” diyen Metin Cengiz’in şiirinde Türk ve dünya şiirinin özümsenmişliğini dize dize izleyebilirsiniz.
Elbette bu özümseme serüveninin içinde divan şiiri de var.
Geleneksel kültürü bugüne getirerek, akılcılığı ve duyarlığı yitirmeden şiir yazmak. İşte Metin Cengiz’in Günümüze Hüzzamlar’ı ben böyle yorumluyorum.
* * *
BİR şiiriyle kutlayalım Metin Cengiz’i.
SON İSYAN
(...)
İşte, günler geçiyor saydam ve ağır
Yabanıl kahkahasını atıyor büyünün rüya treni
Bu belki görüntüsüdür gerçeğin belki değil
İpek telini koparan kimbilir hangi çağdır
-Sevgili, bu şiirle başlayan şölen
Yeryüzüne yağan ilk yağmur duasıdır
Paylaş