Gri, soğuk, yağışlı bir kente sığındım.
Irak Kürt’ü taksi şoförü, aslen Süleymaniyeli olan ama 3 yıl yaşadığı İstanbul’u yere göğe sığdıramayan Behzad’a göre “gay kenti” olan Köln’deyim.
Belli ki kısa bir süre önce Almanya’nın bu güzide kentinde yapılan “Eşcinsel Olimpiyatları”na sinir olmuş.
Gecenin bir vakti Sony’nin Play Station cicilerini tanıttığı partiden otele dönerken Köln hakkında “homofobik” değerlendirmeler yapan Behzad, akıcı konuştuğu Türkçesiyle “Sen oyun oynamaya mı geldin Köln’e?” diyor.
“Evet” diyorum. “Oyunlar oynamaya geldim...”
Hakikaten durumum bu. Köln’de düzenlenen dev “Oyun Fuarı”nı, “gamescom”u yerinde inceleyeceğim.
Yılda 60-70 milyar dolarlık bir hacme ulaşan oyun sektöründeki heyecan verici gelişmelere, insanı şaşkına çeviren yeni teknolojilere şahitlik edecek binlerce kişi arasında eriyip gitmeyi planlıyorum.
* * *
Play Station’cılar yeni oyunları, on milyonlarca satan konsollarıyla kapı aralayacakları dünyaları tanıtıyorlar.
Little Big Planet, Gran Turismo gibi milyonlarca satmış oyunların yeni versiyonları dünya medyasına tanıtılırken “Mubi”den de bahsediliyor.
Çoğu “genç irisi” gibi benim de PS1’den PS3’e uzanan bir maceram var fakat bir uzmanı sayılmam. “Mubi” ilgimi çekiyor hemen.
Mubi bir oyun değil, “sanal bir sinematek”.
Klasikler, bağımsızlar ve “art house” yani sanat filmlerini barındıran bir platform.
Hali hazırda 1200 film var ve bu sayı giderek artıyor.
Dizüstü bilgisayarınızla dünyayı dolaşabileceğiniz müthiş bir film arşivi, bulunması zor bir Brezilya klasiğini evinizde seyretmenize imkan tanıyan bir sinemasever düşü.
Tanıtım toplantısının ardından sektörün parlak isimleriyle laflarken “Mubi şahane bir şeymiş. Türkiye’ye de gelme ihtimali var mı acaba?” diye soruyorum.
Aldığım cevap ve sonrasındaki gelişmeler şahane: “Mubi’yi bir Türk kurdu, Efe Çakarel” diyorlar.
“A-a! Ne harika” diyorum; “Ulaşabilir miyim, kimdir, necidir, nerede yaşar, elektronik posta adresi bulunabilir bir kimse midir?”
“Gelmiş olabilir aslında Köln’e, tam bir dâhi” diyorlar, “Ah bir bulsam” diyorum...
Şanslı bir gazeteciyim, Efe Çakarel yarım saat sonra karşımda duruyor.
Kalın çerçeveli gözlüğünün ardından cin gibi bakan, çok cana yakın, sempatik, güleryüzlü, konuşurken heyecanını ve enerjisini çevresine yayan genç bir adam.
* * *
“Aşırı, hatta had safhada memnun oldum. Kimsiniz?” diyorum, anlatmaya başlıyor müthiş başarı öyküsünü:
- İzmirliyim doğma büyüme. Üniversite için MIT’ye (Massachusetts Isntitue of Technology) gittim. MIT’de elektrik mühendisliği ve bigisayar okudum. Arkasından Goldman & Sachs’de Londra ve New York’ta yatırım bankacılığı yaptım, high-tech üzerine. Sonra Stanford’da işletme master’ı, arkasından Mubi’yi kurdum.
- Çok da gençsiniz.
- 34 yaşındayım o kadar da genç değilim yani. 3 sene önce kurduk şirketi. Çok seri bir şekilde büyüdü çünkü vizyon çok kuvvetli. Vizyon, dünyada şu ana kadar çekilmiş, yapılmış en iyi filmleri bir database’de (veri tabanı) toplamak ve farklı aygıtlarla dünya çapında, anında size sunmak. Bu play Station olsun, i-pad olsun, internet olsun, anında, istediğiniz zamanda sunmak.
* * *
Tanıtımda sayılan ülkeler arasında Türkiye yoktu. “Düşünmüyor musunuz Türkiye’yi? Günahımız ne?” diye soruyorum.
- Türkiye’de Mart ayında devrede olacağız. İlk etapta Play Station ve PC üzerinden başlatacağız ama arkasından i-pad aplikasyonumuz da aynı zamanlarda geliyor.
- Klasikler ve bağımsız filmler taşıyıcı ayak herhalde.
- İyi bir filmse, klasik, bağımsız, art-house (sanat filmi) bizde olur. Ama bazı bir takım büyük filmler de bu platformda olacak. Mesela Coen Kardeşler’in filmleri, Tarantino’nun filmleri. Ama mesela bir Sex & The City 2’yi hiçbir zaman görmeyeceksiniz bu platformda. Tamamen eğlence amaçlı filmler yerine daha çok seyircinin ulaşmakta zorluk çektiği filmlere odaklanıyoruz.
- Kimler karar veriyor filmlere?
- Çok çok önemli, film dünyasında saygın konumdaki seçicilerle çalışıyoruz. Mesela Avrupa filmleri bölümümüz Marie-Pierre Duhamel’in kontrolünde; Venedik Film Festivali seçim komitesinde. Venedik için seçen kadın -ki en önemli festivallerden biri- Mubi için de seçiyor. Latin Amerika bölümümüzü Peter B. Schumann seçiyor. Berlin Film Festivali’nin başındaki adam. Bu adamdan daha önemli bir adam yok dünyada Latin Amerika filmleri alanında. Seçtiğimiz filmlerde kaliteye çok önem veriyoruz.
* * *
İnternet üzerinde önce “The Auteurs” olarak nam salan, yüz binlerce kayıtlı kullanıcısı olan Mubi sadece film seyredilen bir araç değil.
Aynı zamanda bir sosyal paylaşım platformu.
İlk başlarda dertlerini anlatmak için zorluklar çekmişler ama işler Martin Scorsese gibi bir devin destek vermesinden sonra “çığırından çıkmış!”
“İlk başladığımız zaman çok yavaştı. Film dünyası çok muhafazakar bir dünya, internet üzerinde filmleri göstermek istemiyordu.
Zamanla ‘Bu konuya önem veren ve özen gösteren adamlarız’ noktasında ikna ettik. Sonra çok önemli şirketler, insanlar gelmeye başladı; Celluloid Dreams, Criterion Collection...”
Criterion Collection aynı zamanda Mubi’nin de yatırımcısı. Film meraklıları son derece pahalı DVD’lerine ulaşmak için dağları aşmayı göze alır ve bu şirket filmlerini Mubi’ye vermekle yetinmemiş, ortaklık da yapmış. Vaay!
“Arkasından Martin Scorsese geldi ve World Cinema Foundation’la ortak oldu bize. Scorsese gelince yavaş yavaş bütün sinema dünyası bizi tanımaya başladı. Tabii bu prestijle Sony bize yaklaştı.
Playstation’ı şu anda sadece bir oyun konsolu olarak değil bir eğlence platformu olarak konumluyorlar. Var olan gişe canavarı filmlerin yanında sanat filmlerine, bağımsızlara ve klasiklere yer açmak istediler. Bu alanda dünyadaki en önemli, en büyük platform biziz. Bugün Portekiz’den İspanya’ya Fransa’dan İngiltere’ye, Japonya’dan Amerika’ya Meksika’dan Arjantin’e dünyanın en önemli filmlerini bu ülkelerde biz topluyoruz. Böylece dünya çapında bir konsol imzaladık Sony’yle...”
- Sistem nasıl çalışıyor. Gidip yapımcılarla mı temas kuruyorsunuz?
- Tabii, teker teker. Kazancı yüzde elli elli paylaşıyoruz. Hem izle/öde, hem abonelik sistemimiz var. Mubi’ye üye olduğunuz anda bütün filmler elinizin altında oluyor. Şu anda mesela Fellini’nin 8 1/2’unu tak diye seyredebiliyorsunuz...
* * *
Efe Çakarel’i daha fazla esir almam mümkün olmuyor çünkü bu dâhiyle tanışmak için baskı kuran dünya medyası var sırtımda.
Daha geniş bir röportaj için sözünü ve kartını alıyorum.
Kaliforniya’da Palo Alto’da birkaç yakın arkadaşı ve hafif aile desteğiyle kurduğu Mubi, bugün Paris ve Londra’da da ofisleri bulunan “en popüler” sinema konu başlıkları, en paylaşılamayan şirketler arasında.
Aylık abone ücreti ABD’de 12.99 dolar, Avrupa’da 12.99 Euro, İngiltere’de 9.99 pound. Türkiye’ye çılgın bir rakamla “9.99 TL”ye girmek azminde.
Scorsese’nin üzerine titrediğini bildiğimiz Türk Sineması klasiği “Susuz Yaz”, bazı Yılmaz Güney filmleri listesinde. Semih Kaplanoğlu gibi yönetmenlerin filmleri de yoldaymış.
Konuşmaya doyamıyorum ama vakti gerçekten kısıtlı Efe Çakarel’in; röportaj sözünü de koparmışım zaten, rahat bırakıyorum.
Bir dâhi ile, müthiş bir girişimciyle tanışmış olmanın mutluluğu ile ayrılıyorum partiden.
Şoför Behzad “İyi oyunlar var mı bari?” diye soruyor, “Sen filmleri gör bir de Behzad” diyorum otelin önünde inerken, “Şahane filmler var kardeşim, pek yakında!”