Harvey Pekar öylece yatarken...

Çizgi roman yazarı Harvey Pekar, 12 Temmuz’da 70 yaşında öldü. Film kurtları 2003’te Sundance Film Festival’da ödülü kapan ‘American Splendor’dan hatırlayabilir Pekar’ı

Aynı adlı çizgi romanından yapılmıştı film. Çizgi roman da zaten Pekar’ın hayat öyküsüydü.
“Hayatı çizgi roman olacak kadar enteresan bir tipmiş demek” diye düşünebilir tanımayanlar.
Hayır, gayet sıradan duran bir hayatı vardı Pekar’ın.
Memleketi Cleveland’dan neredeyse hiç ayrılmadan yaşayan, hayatın içinde yuvarlanıp giden bir tipti.
Benim Pekar’ı tanımama Robert Crumb vesile olmuştu.
Ah, Mister Robert Crumb! Büyük takıntım!
Çizgi romanlar aleminin ‘yeraltı kralı.’
Crumb, American Splendor’ı çizen tiplerdendi. Crumb başkasının hikayesini çizdiyse “bu işte bir iş var” diyerek takip etmeye başlamıştım Pekar’ı.
Sıradan bir adam. Benim gibi bir adam. Hatta “Tıpkı ben bu be!” dedirten bir adam. Bunu demem boşuna değil.
Pekar’a takılmama yol açan macerası “Plak Toplamayı Nasıl Bıraktım ve Biriktirdiğim Parayla Çizgi Roman Yayınladım”a bakmak durumu açıklamaya yeter.

BİRİKTİRENLERİN HİKAYESİ

Pekar’ın yazdığı, Robert Crumb’ın çizdiği bu birkaç sayfalık, gayet durgun (hemen hepsi böyledir!) hikaye şöyle başlar: “Çocukluğumdan beri hep bir şeyler biriktirmişimdir. Bir dönem çizgi romanlardı, sonra dergiler ve sporla ilgili kitaplar geldi. 16 yaşımdayken caz plakları toplamaya başladım. Başlangıçta ve uzunca bir süre sağlıklı, normal bir işti bu yaptığım. Cazı seviyordum; yakın takipteydim ve dikkatli bir dinleyiciydim.
Uzun süre mantıklı bir şekilde sürdürdüm toplama işini. Sadece dinlemekten hoşlanacağım veya tarihi önemi olduğunu bildiğim albümleri alıyordum.
Ama sonra bir noktada takıntılı hale geldim; dinlemeyeceğimi bile bile sırf koleksiyon değeri var diye plak almaya başladım.
Durumum giderek kötüleşti. Müzayedeleri takip etmeye, nadir plakları kovalamaya ve fantastik boyuttta para harcamaya başladım. Bütün paramı bir kez olsun dinlemeden rafa kaldırdığım plaklara harcamaya başlamıştım. Sinemaya gitmek veya hamburger yemek için bile para ayırmadan önce iki kez düşünür hale gelmiştim...”

SIKICI AMA GERÇEK

Hikaye sadece benim için değil, bütün koleksiyonerler için tanıdık.
Bahsettiği aşamalardan aynen geçmiş biri olarak hikayeyi okurken aynaya bakıyorum hissine kapılmıştım.
Macera (!); anlatıcı Harvey Pekar’ın bir noktada “Yeter!” demeyi başarması ve American Splendor’u basacak kadar para biriktirdiğini açıklamasıyla biter. Bu kadar!
Bir başka macera süpermarkette geçer. Kuyrukta beklerken önündeki ağır ve gereksizce takıntılı insanlardan sıkılmasını anlatır sadece.
Bir diğerinde Robert Crumb’ı ‘silkeleyerek’, duygu sömürüsü yaparak, bıktırarak maceralarını çizmeye ikna etmesini anlatır.
Bir macerada bamya turşusu satan adam vardır, bir macera telefonu “Öğleden önce” diyerek açan adam...
Sıkıcı, değil mi?
Belki ama gerçektir, samimidir, herkesin başına gelebilecek türdendir, basittir ve tuhaf bir bağımlılık yaratır.
Crumb, American Splendor’a yazdığı önsözde “1962’de tanıdığımda evinde soyut resimler asılı olan, modern caz tutkunu ve evi kitaplarla dolu bir tipti Pekar. 20 yıl sonra manzara aynıydı sadece her şey biraz tozlanmıştı” der.

İYİ BİR HAYAT ANLATTI /O

Peki bu kadar ‘sıradan’ bir adam nasıl oldu da sıradan hayatını anlatarak küçük ama sadık bir hayran kitlesi yarattı?
Nasıl oldu da hayatı film oldu? Nasıl oldu da bu film ödül kazandı?
“Seinfeld nasıl başarılı olduysa öyle” demekten öte bir cevap üretmem zor.
Pekar’ı tanımak, küçük hayatını kendi küçük hayatıma, zaaflarını zaaflarıma, depresyonunu depresyonuma, heyecanlarını heyecanlarıma benzeterek okumak büyük bir zevk oldu benim için.
Ve hep öyle kalacak.
Kanseri atlatmıştı ama yeniden geldi hain hastalık.
Ölüm nedeni otopsiden sonra belli olacak ama herkes biliyor, bir yerde durdu işte.
Karısı odasında yerde yatarken bulmuş ölü bedenini...
Huzurlu bir pazar akşamı uyumaya gittikten sonra...
Öylece yatarken...
Cleveland’daki evinde...
Sevgiler Bay Harvey Pekar.
İyi bir hayat yaşadınız bence, bize de iyi bir hayat anlattınız.
Yazarın Tüm Yazıları