Paylaş
Yıldızları çekti içine...
Güneşin tutulduğu gündü... Yıldızların ve gezegenlerin haritalara dağıtıldığı yıllardı...
Tillo’da çizdi gökyüzünü, yeryüzüne...
Erzurumlu İbrahim Hakkı...
Astronominin ilk bilginlerinden...
Şeyh İsmail Fakirullah’a olan bağlılığını astronomik bir düzenle anlatmıştı...
Marifetname’yi de öyle yazmıştı...
Tillo’nun yüksek tepelerini, Mezopotamya’nın simsiyah ve parlak gecelerinde bir gözlemevi gibi kullanmıştı...
Tillo neresi mi?
Şimdi terörün kol gezdiği Siirt dağları...
Siirt’in bugünkü Aydınlar İlçesi...
Şu hale bir bakın...
Yüzlerce yıl önce, uzak gezegenleri, yıldızları görebilen bir bakış, bugün nasıl bir körlüğe ve eğitimsizliğe teslim olmuştur?
Aşiret, kan davası, küçük gelinler, toplu tecavüzler, kadına karşı şiddetin intihara dönüştüğü bir körlük...
Ve terörün vahşeti...
Peki böyle bir uygarlık tarihinden sonra nasıl bu kadar körleşebildik.
Böyle bir hoşgörü coğrafyasında nasıl bu kadar vahşileşebildi bu toplum?..
İbrahim Hakkı’nın yüzlerce yıl önce yazdığı Marifetname böyle bir derstir işte bize...
Uzak gezegenlerin çizildiği bir toprakta zamanla körleşen bir toplumun belki de hiçbir zaman alamayacağı bir ders..
Yalnız Tillo mu?
PUSU COĞRAFYASI
İşte yine geldi haber...
15 günde 40 şehit...
Dünyanın en eski üniversitelerinin açıldığı Harran’dan Nusaybin’e kadar uzanan o aydınlık coğrafyayı bugün şehit haberleri sarsıyor...
O bilim tarihinden, bu kanlı coğrafyaya geldik?
İşte milattan sonra 3’üncü yüzyılda Midyat...
Barıştepesi’nde gelişen Zerdüşt kültürü...
İçimden bir soru yükseliyor. Derin bir sızlama halinde yükseliyor:
- O hoşgörü tarihi bu topraklara mı ait? Aynı yerde miyiz?
- Aynı insanlar mıyız ki, böylesine kan dökülüyor?
Midyat dedim...
İnancın o mütevazı coğrafyasında Aziz Petrus’un kilisesi örneğin...
Tanrım!!!
- Deyr ul Umar’ın toprağı olan Şırnak’ın İdil İlçesi’nden mi geliyor o gencecik evlatların şehit haberleri...
Kartal yuvası Mor Evgen Manastırı’nda eğitim görenlerin kuşağı neredir şimdi?
Yüksek ve uzak dağlardaki eğitim yuvaları, dergâhlar, medreseler, nasıl olmuştur da terörün mağarası haline gelmiştir?
İşte kendi tarihine bir hançer gibi saplanan bugün...
Pusu, tuzak ve ihanet üzerine yuvalanan bugün...
Nasıl anlatacağız bunu bizden sonrakilere...
Deyr ul Zefaran’ların, Fakirullah’ların, Ali Kuşçu’ların tarihinden gelen bu topraklarda şimdi nasıl anlatacağız?
Şehit haberlerini...
Töre cinayetlerini...
Bu yüzden çok merak ediyorum...
Yüzlerce yıl önce İbrahim hakkı, Siirt’in yüksek tepelerinden gökyüzünün sırrına baktıktan sonra, şimdi gökyüzünden kan içindeki bize doğru bakarken acaba ne görmektedir?..
Ya da İsmail Fakirullah’ın yüzlerce yıl önce şu sözü yazdığı coğrafya ile aynı yer midir Diyarbakır?
“Anlarsa uzağım yakınım, anlamazsa yakınım uzağımdır”
Bu durumda biz bugün; ne kadar yakınız ya da uzağız?
Paylaş