Azat’la konuştum Cumhurbaşkanı’na arz ederim

“ELİMDE, kolumda sigara söndürüyordü, annemin çığlıkları geliyordu, yüzünü hatırlamıyorum şimdi, dev gibi bir adamdı”.

Bu sözleri duyunca ne yapacağımı şaşırıyorum. Derin bir sessizlik.
“Yedi yıl annemle birlikte cezaevinde kaldım. Gardiyanlar ya da birileri ara sıra yanımıza geliyor, kötü kötü bakıyor, yatak ve yastıklarımızı bıçaklıyor, hepimize küfür ediyorlardı, çok kötü küfürler”.
Bu sözleri duyunca ne yapacağımı şaşırıyorum. Derin bir sessizlik.
Karşımda aslan gibi bir delikanlı, 15-16 yaşlarında, Azat. Annesi Fatma Tokmak ve oğlu Azat’ın öyküsü, Türkiye’nin terör, güvenlik, hukuk, insan hakları kıskacının aynası.

Azat’la konuştum Cumhurbaşkanı’na arz ederim

BİR CİNAYET
Geçen gün Radikal’de Yıldırım Türker’in yazısında okuyorum. O yazı üzerine önceki gün avukat Eren Keskin’le buluşuyorum. Keskin, Azat’ı da getiriyor.
Türker’in yazısında da var, Avukat Keskin’den ve Azat’tan ayrıntılarını öğreniyorum. Bende bir kaç gecedir uyku bırakmayan dramın özeti şu.
Fatma Tokmak Diyabakır’ın bir köyünde dünyaya geliyor. Anne ve babasını küçük yaşta kaybediyor. Doğum yılını bilmiyor, Türkçe bilmiyor, okuma yazma bilmiyor, nüfus kaydı yok. 34-35 yaşlarında olmalı. Kürt. Ülkesinin böyle bir yurttaşı var mı, yok mu, yerine göre, bazen yok, bazen fena halde var.
Muhtemelen yirmi yaşında köyünden biri Fatma’yı kaçırıyor, imam nikahıyla evleniyor. Eşi PKK’lı. Bir süre sonra dağa çıkıyor. Oğlu Azat o sırada doğuyor.
Eşini beklerken, eve bir PKK’lı geliyor, eşinin öldüğünü söylüyor, Fatma’yı ve Azat’ı İstanbul’a götürüyorlar.
İstanbul’da kaldığı evde bir cinayet işleniyor. Evdeki diğer üç kişi ile birlikte Fatma da tutuklanıyor, örgüt bağlantısı ve cinayet suçlamasıyla. Yıl 1996.
İŞKENCECİLER YIRTIYOR
Azat’ın ve annesinin macerası katlanıyor.
Fatma Türkçe bilmiyor. Kimse Kürtçe ifade almadığı için, Fatma hiç ifade vermeden 3.5 yıl tutuklu kalıyor.
Türkçe ifade versin ve konuşsun, diye annesinin gözü önünde Azat işkence görüyor. Oğluna işkence, annesinin gözü önünde. Anneden çığlıklar.
Yargı önüne çıkmadan 3.5 yıl hapiste kaldığı için, avukatlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor. Türkiye mahkum oluyor. Ancak, Fatma’nın durumu değişmiyor. O yine cezaevinde.
Azat da, annesiyle Gebze Cezaevinde. Yedi yıl hapis ve yokluk ve bir türlü küllenmeyen acılar.
İşkence var mı, yok mu? Adli Tıp “var ama zamanı belli değil” diyor.
İşkenceciler yırtıyor, onlar hakkında dava bile açılmıyor.
FATMA KALP HASTASI
Azat yedi yıl hapiste. O çocuğun psikolojisini düşünebiliyor musunuz? Yaşadıklarını, işkenceyi?
Fatma dokuzuncu yılda tahliye oluyor, 2006 yılında. O arada Azat önce çocuk esirgeme kurumuna gönderiliyor, sonra anneannesi yanına alıyor.
Fatma bir iş buluyor özürlüler merkezinde İstanbul’da. Ama, dava devam ediyor. Azat da, bu arada okula gidiyor İstanbul’da.
Derken, geçenlerde Yargıtay davada son kararı veriyor, ömür boyu hapis.
Azat anlatıyor:
“İki hafta önce polisler benim okula geldiler, müdür beni polislere götürdü, annemi arıyorlarmış. Sonra öğrendim, annemi tutuklamışlar.
O gün ve ondan sonra benim sınavlarım vardı, bildiğim halde, soruları yapamadım. Sınavlarım çok kötü gitti. Oysa, ilk yarıda iyiydi derslerim”.
Onca yaşanmışlıktan sonra Azat’ın geleceğe dönük planı var:
“Sınıfı geçersem bu yıl, Bakırköy Sağlık Meslek Lisesine gitmek istiyorum, daha sonra da anestezi uzmanı olmak istiyorum”.
Azat’ı dinlerken yutkunuyorum, bir daha, bir daha.
GÜL’E DİLEKÇE
Fatma hasta ve çok zor durumda. Azat’ın durumu ortada. Fatma için hukuk açısından yapılacak bir şey yok. Hayır, yapacak tek şey var.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Fatma’yı affedebilir, çünkü hastalık ve buna ilişkin raporlar çok açık.
Affeder mi? Büyüklük gösterir, insanlık örneği vermiş olur. Azat’ın, Fatma’nın ve kim bilir daha kimlerin gönlünü kazanır.
Ey kadınlar kendinizi Fatma’nın yerine koyun. Ey erkekler, çocuklarınızı Azat’ın yerine koyun. Kendinizi koyun. Ve düşünün ve hissedin.
Azat iyi bak kendine, her şeye rağmen, önünde koca bir hayat var.
Meraklısına Not: Azat’ı ömrümde ilk kez gördüm, Fatma’yı hiç bilmem, aileden hiç kimseyi tanımıyorum. İnsanlık adına, onlara hepimizin borcu olduğunu düşünüyorum.
Yazarın Tüm Yazıları