Paylaş
İstinye Park’ta buluşuyoruz.
Ana Aktivite Alanı’nda, saat 13.00’te.
Teksen Hoca’ya (Prof. Teksen Çamlıbel), rahim kanseriyle ilgili merak ettiğim her şeyi soruyorum, siz de bizi izliyorsunuz, isterseniz de olaya katılıyorsunuz. Sorularınızı orada kağıda yazıp bana iletirseniz, sizin merak ettiklerini de sorarım.
Buradan elime geçecek 20 bin TL, İstiklal Caddesi’nde mendil satan, çok zor durumda olan, dünya tatlısı 74 yaşında bir teyzeye gidecek. Onun detaylı hikayesini bilahare anlatacağım.
*
Bir başka Yarım Kalan Hayatlar da yarın gerçekleşecek.
Son derece eğlenceli bir projede, jüri üyesi olacağım.
Mutlaka haberiniz vardır, bir sürü yerde yazıldı, çizildi.
Televizyonda da kampanyası oldu zaten.
ETS, bir çifte, bu yılın sonuna kadar, dünyayı gezme imkanı veriyor.
Bundan daha heyecan verici ne olabilir?
ETS, o çifte her ay belirli bir para verecek (5000 TL), onlar da dünyayı gezecek ve bize bildirecek.
Ben 20 yaşında olsaydım, çocuğum olmasaydı, onun okulu-mokulu olmasaydı, atlardım böyle bir teklife, bütün seçmelere girer ve seçilmek için her şeyi yapardım.
10 çift, finale kaldı.
İşte benim de içinde bulunduğum jüri (diğerleri ETS yönetim kurulu başkanı Mehmet Ersoy, bizim Seyahat İlavesi’nin editörü Serhan Yediğ, Kreatif Ajans’tan Şebnem Keçik) o şanslı çifti seçecek.
Unutmadan, ETS’nin istebenimtatilim.com adresinden halk oylaması yapıldı. Halkın oylarının de önemi var yani; halk, jüri üyelerinin beşincisi.
Bence sıkı proje.
Öncelikle ETS’çileri böyle yaratıcı bir fikirle ortaya çıktıkları için kutluyorum.
Hem eğlenceli, hem yaratıcı, hem de merak uyandırıcı.
Sabırsızlıkla o 10 çiftle tanışmayı bekliyorum.
Önce küçük bir hayaldi
PARDON...
Tamamen benim salaklığım.
Ertuğrul Özkök röportajı esnasında flip’le çekim yaptım. HD kalitesinde görüntü kaydeden o minik kameralar var ya, onlarla...
Zannettim ki o filmleri, cırt diye hurriyet.com.tr’ye gönderebilirim. Eğer flip’i İstanbul’da bıraksaymışım, mümkün olabilecekti. Ama yanımda Dubai’ye getirmişim. Ve o 12 minik filmin her biri 37 megabayt, gitmiyor, direniyor, bütün bilgisayarımı kilitliyor.
O yüzden Özkök’ün filmi, hurriyet.com.tr’de yoktu.
Hesap soran okurlardan özür dilerim.
Yarın İstanbul’a yeniden geliyorum, o zaman getireceğim.
Ama gerçekten böyle bir hayalim var. Bütün röportajlarım için. Gazeteye sadece iki, bilemedim üç fotoğraf sığıyor. Siz gerisini göremiyorsunuz. Hem fotoğrafların tamamını, hem de röportaj esnasında çektiğim manalı, manasız, komik görüntüleri izleyebilmeniz için, onları internet ortamına yüklemek istiyorum. Gazeteciliğin de gelecekte böyle bir yere doğru gideceğini düşünüyorum.
Fakat henüz bir adım atamadım.
Şimdilik sadece hayal ediyorum :--)
Bihaber babalar
İNTERNETTE dolaşan şeyleri yayınlamak çok sinir çünkü birinin yazısı filan çıkıyor, sen de “Aaa çok özür dilerim, kaynağı belirsiz yazıyordu” diyorsun, zor durumda kalıyorsun.
Bu da öyle, “Kaynağı belirsiz” ama çok hoşuma gitti, kim yazmışsa güzel yazmış, her türlü riski alıyor ve yayınlıyorum.
*
Anne, dışarıda alışverişteydi.
İki buçuk yaşındaki kızlarına, baba göz kulak oluyordu.
Aslında bu, pek de zor bir şey değildi.
Hatta hiç değildi!
Afacan şey, halının üzerinde “çay seti oyuncağı”yla oynarken, baba da koltuğunda gazetesini okuyor, arada sırada çocuğun kendisine çay seti oyuncağının minik plastik fincanlarıyla ikram ettiği suları, afiyetle çay niyetine içerek, oyuna iştirak ediyordu.
Derken anne, eve geldi.
Baba, anneye “Sus!” işareti yapıp, kızlarını izlemesini istedi.
Bu çok şirin hareketini, annenin de görmesini istiyordu.
Anne, minik kızın, elinde çay fincanıyla salondan çıkıp, biraz sonra içi su dolu olarak babasına getirmesini ve babanın da onu çaymış gibi içmesini bir süre seyretti.
Sonra gayet sakin bir tavırla, elindekilerle mutfağa geçerken, eşine seslendi:
“Uzanabildiği tek su kaynağının klozet olduğunu biliyorsun, değil mi!”
*
Bu yazıdan çıkan sonuç:
1-) Anneler, çocuklarını çok sever ve onlara dair her şeyi bilir.
2-) Babalar, çocuklarına dair birçok şeyi bilmez ama onlar da çok sever.
HAMİŞ: Köşe kısa kaldı, Tuna Kiremitçi yazısı dışarıda... O artık çarşambaya...
Paylaş