Paylaş
“Benim aklım artık olan biteni almıyor” dedi.
Ses tonunda herhangi bir umutsuzluk yoktu.
Tersine kararlı ama öfkeliydi.
“Türkiye’de işin çığırından çıktığını görüyorum. Yıllarımı bu mesleğe verdim. Çok olaylar yaşadım, bir sürü iktidarlar, darbeler gördüm. Ama inan bana böyle bir dönem yaşadığımı anımsamıyorum.”
Soğukkanlı ve sakindi.
Gidişi hiç iyi görmüyordu. Türkiye’nin bu dönemi nasıl atlatacağı konusunda bir öngörüde bulunamayacağını itiraf ediyordu.
Yaşadığı en büyük hüsranı ise şöyle açıklıyordu:
“İnan bana yıllardan beri aynı yazgıyı paylaştığım arkadaşlarımı tanımakta zorlanıyorum. Nasıl bir mantıkla bu dönemi değerlendirip bu iktidara sahip çıktıklarını anlayamıyorum.”
Sert bir poyrazın ısırdığı bir İstanbul akşamında karşılaştığımız kafenin önünde konuşuyorduk.
O sigara içiyordu.
İçine çektiği dumanı sıkıntısını dağıtmak için öfkeyle üflüyor gibiydi.
* * *
“Niçin ve neden böyle bir yola girdiler? Biliyorum, bazıları çıkarları uğruna yapıyorlar bunu. Onlara şaşırmıyorum. Fazla da önemsemiyorum. Onlar bu iktidarla birlikte meslekten silinecekler. Böylelerinin meslek yaşamlarının hep yalakalık yaptıkları iktidarla birlikte bittiğine tanık oldum.”
Sigarasından bir nefes daha çekti, biraz soluklandı, sonra yine konuşmasını sürdürdü:
“Ama gerçek gazeteci olanların tutumları için üzülüyorum. Bu ülkeye büyük zarar verdiklerini görmemeleri vahim. İnan bana onları tanımakta zorlanıyorum.”
Yine duruyor, biraz düşünüyor. Sözü bitmez tükenmez soruşturma ve yargılamalara getiriyor:
“Yargılamalardaki yanlışları, tertipleri, hukuk kurallarının hiçe sayılmasını, kurumların çökeltilme amaçlarını, hedeflerini nasıl göremiyorlar? Bunlardan çok tedirginim.”
Bizim mesleğin duayenlerinden olan yazar, sözlerini şöyle noktalıyor:
“Biliyor musun, esas acı olan bütün hukuksuzluklar ve antidemokratik müdahaleler demokrasi uğruna yapıldığı masalıyla halka sunuluyor.
Halkı aldatıyorlar. Aslında demokratik rejimi ortadan kaldırıyorlar.”
* * *
Meslektaşımın endişelerine ve tedirginliğine aynen katılmamak olası değil.
Cezaevine atılan hemen her meslekten iktidar karşıtı aydınların tutukluluk itirazları hep bire iki oyla reddediliyor.
Mahkeme başkanı kabul oyu veriyor, iki hâkim üye reddediyor.
Kimdir bu iki üye?
Tahliyeler için her türlü hukuki gerekçe varken bu retlerin arkasındaki nedenler nedir?
Özel yetkili mahkemelerdeki kadroların büyük çoğunluğunun aynı tutum içinde hareket etmeleri, bir misyonu yerine getirmek için görevlendirildikleri kanısını yaratıyor.
Saygın hukukçuların hepsi özel yetkili mahkemelerdeki yargılamaların hukuk normlarını dikkate almadığını söylüyor.
Türkiye’de insanlar şunu iyi bilmeli ki, dünyadaki bütün dikta rejimleri hukuk ve demokrasi adını kullanarak iktidarı ele geçirdiler.
Türkiye de böyle tehlikeli bir yöne doğru savruluyor.
Paylaş