Önerideki tuzaklar

DEŞTİKÇE yeni marifetler, daha doğrusu tuzaklar ortaya çıkıyor. Biz de, “yargıda reform” yapmak gibi, “gelişmiş demokrasi” gibi, bugünkü iktidarın ağzına hiç yakışmayan kavramlardan söz edenlerin gerçek niyetlerini daha iyi görme olanağına kavuşuyoruz. Örneğin “yargı”yı konuşurken “parti kapatma” ile ilgili tuzak görülmedi.

Haberin Devamı

Önce ona değinelim:

Getirilen “Anayasa değişikliği teklifi”nin “parti kapatmayı zorlaştırmayı” amaçladığı biliniyor. Bunun “demokrasiye duyulan aşk”la ilgisi olmadığı; siyasi iktidarın, anayasal sisteme uydurup kapatılmaktan kurtulma yerine Anayasa’yı kendisine uydurup kurtulmayı istediği de belli ama, anlaşılan farkına varılmayan başka bir husus varmış.

Nitekim getirilen öneri, siyasi partilere “Bundan böyle programınız, eylemleriniz devletin bağımsızlığına aykırı olabilir. İsterseniz ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü bozabilirsiniz. İnsan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı davranabilirsiniz. Sınıf veya zümre diktatörlüğünü isteyebilir, herhangi bir tür diktatörlüğü savunabilir ve yerleştirmeyi amaçlayabilirsiniz. Hatta suç işlenmesini teşvik edebilirsiniz” diyor.

Çünkü bunları parti programına veya tüzüğüne koyan, bu politikaları izleyen bir siyasi partinin “temelli kapatılacağını” emreden hükmün yürürlükten kaldırılmasını istiyor.

Dahası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, demokrasimiz, devletimiz ve geleceğimiz yönünden temel güvence olan “bölünmez bütünlüğümüz, milletimizin egemenlik hakkı, laik Cumhuriyet ilkeleri” aleyhine verilmiş bir kararı varmış gibi, önerinin gerekçesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu doğrultuda kararları olduğu bildiriliyor.

Oysa böyle bir kararı biz bulamadık.

Açık söyleyelim:

Bu öneriyle bizi bugünlere getiren demokratik ve laik Cumhuriyetin temeline şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte bir tahrip kalıbı konmuş oluyor.

Bitmedi:

Sedat Ergin dün, Anayasa Mahkemesi’ne üye seçme usullerini değiştiren önerinin altında yatan oyunları yazmıştı. Konuyla ilgili olarak kendisiyle görüştüğümüz Prof. Dr. Metin Feyzioğlu aynı bağlamda bir başka tuzağa dikkatimizi çekti. Anlatalım:

Halen biliyorsunuz Yargıtay ve Danıştay üyeleri Anayasa Mahkemesi’ne asıl ve yedek üye olacak 7 kişiyi Cumhurbaşkanın tayin etmesi amacıyla, her sandalye için 3 ismi tek tek oylayarak belirliyor. Böylece Cumhurbaşkanına her sandalye için Yargıtay ve Danıştay’ın en uygun gördüğü isimler arasından seçme yapma olanağı veriliyor. Dahası hem Anayasa Mahkemesi’ne ancak en seçkin hukukçuların üye olabileceği mesajı veriliyor hem de Yargıtay ve Danıştay kendi kimliğine yakışan isimleri sunmuş oluyor.

Oysa getirilen öneri kabul edilirse tek oylamada en çok oy alan üç isim Cumhurbaşkanına sunulacak.

O da, YÖK eliyle kendisine sunulan rektör adayları konusunda şimdiye kadar nasıl tercih yaptıysa Anayasa Mahkemesi üyeliği için de aynını yapacak.

Sonra da hepimize, “hukuk devletine veda etmek” düşecek.

Yazarın Tüm Yazıları