Paylaş
Kendisi işine trenle gider-gelirmiş. Trenler de sürekli rötar yaparmış. Bir gün dayanamayıp, “eğer trenler tarifeye uyamıyorsa, tarifeler trenlere uydurulsun” diye harika bir yazı kaleme almıştı.
* * *
Son zamanlarda Atatürk Havalimanı’ndan kalkan uçakların mutlaka gecikerek hareket ettiğini, inmek isteyenlerin de havada dolap beygiri gibi döndürülüp pistin boşalması için bekletildiğini duyuyordum. Bu olayı aynen ben de yaşadım. Aralarında benim de bulunduğum Kayseri yolcuları tam zamanında uçağa alındık. Yurt dışına veya yurt içine sefer yapacak koca, koca uçaklar, kalkış için sıraya girmişti. Kaptan kalkış kuyruğunda bilmem kaçıncı sırada olduğumuzu söyledi. Netice yaklaşık elli dakika rötarla havalandık. Dönüşte de Kayseri’de uçağa yine zamanında alındık. Kaptan İstanbul semalarında hava trafiği yoğun olduğundan geç kalkacağım dedi ve öyle yaptı. İstanbul’a geldiğimizde yine de inemedi. 15 dakika havada turlayıp durdu.
* * *
Aklıma şu soru takıldı. Acaba bu alandan bir günde yapılası gereken uçak seferlerinden ertesi güne sarkan oluyor muydu? Yani herhangi bir uçak o gün havalanamıyor, ya da gelen uçak yere inemiyor muydu? Böyle bir şey olmuyordu. O gün için planlanmış bütün kalkışlar ve inişler, aynı gün içinde yapılabiliyordu. Yani bakım onarım nedeniyle, tek piste düşmesine rağmen Atatürk havalimanının 24 saatlik kapasitesi tarifeli iniş ve kalkışlar için yeterliydi. Kapasite belli saatlerde yetmiyordu. Bu durumda gecikmelere engel olmak için yapılacak şey, yoğun saatlerdeki kalkış ve inişleri yoğun olmayan saatlere doğru kaydırmaktı.
Kısaca Burhan Felek’in dediği gibi “tarifeleri değiştirmekti”. Ama yapılmıyordu.
* * *
Okulda “Yöneylem Araştırması” diye dersler almıştım. Yukarıda anlattığım kuyruklama problemlerini çözerken “boşluk” giderme kavramını öğrenmiştik. Bu meselede boşlukları sıfırlamak için iki çözüm yolu vardır. Pistin kapasite kullanımını azamiye çıkarmak için, tarifeler değiştirilmez, uçaklar yolcu dolu olarak kuyruğa sokulur. Bu çözümde yolcu konforunun düşmesi kaçınılmazdır. İnsanlar sabahın köründe terminale gelir ve kalkış için bekleşip dururlar. Hem de uçağın içinde.
Yolcu konforunu maksimize etmek için ise, tarifeler değiştirilip, kalkış zamanlarının araları açılır. Yolcular sabahın köründe alana gelip saatlerle beklemezler. Bu yöntem uygulanırsa pistin kullanım kapasitesi belli bir oranda düşer. Bu iki çözümden hangisinin kullanılacağına yöneticiler işletmecilik görüşlerine göre karar verirler. Buna da tercih denir. Müşteri odaklı olmak bu mu acaba?
Son Söz: Yolcu bekler, uçak beklemez.
Paylaş