Paylaş
Keser döndü, sap döndü...
Aynı Başbakan Erdoğan, şimdi de çıkmış Tekel işçilerinin eylemine “ideolojik” diyor...
O zaman ben de diyorum ki:
“Velev ki ideolojik... Ne olmuş yani?”
* * *
* “Babaannelerimizin taktıkları başörtüsüne bir itirazımız yok... Biz siyasal simgeye karşıyız” diyen biri ile “İşçi kardeşlerimizin hak aramasına itirazımız yok... Ama işin içine ideolojik yaklaşımlar giriyor” diyen biri arasındaki fark, soğan zarı kadar bir farktır...
* “Türbanlılar kullanılıyor” diyen biri ile “Tekel işçileri kullanılıyor” diyen biri arasında neredeyse hiç fark yoktur.
* “Türbansız asla” diyen kızlara “Ama bu devletin kuralları var” diyen “yetkili ağzı” ile “Hakkımı almadan asla” diyen işçilere “Ay sonunda dağıtacağız orayı” diyen “yetkili ağzı” arasında ceberutluk katsayısı bakımından fark yoktur.
* Türban eylemi yapanlara “Daha fazla uzatmayın” diyen Cumhurbaşkanı ile hak arama eylemi yapan Tekel işçisine “Daha fazla uzatmayın” diyen Cumhurbaşkanı arasında da pek fark yoktur...
* * *
Ben “bir siyasal simge olarak türban”a tam destek vermiş biriyim...
Şimdi çıkıp “işçi eylemi”ne “ideolojik” falan diye köstek mi olacakmışım?
Şunu unutmayın:
Ne “siyasal simge” kötü bir şeydir, ne de “ideolojik eylem”...
Nasıl ki...
İdeolojik bir bilinçle tercih edilmiş bir giyim şekli benim için muhterem ise...
Bilinçle sergilenen işçi kararlılığı da o derece muhteremdir...
Hatta daha muhteremdir...
Ne yani...
Tekel işçisi, sadece üç kuruşluk ücret ve birkaç özlük hakkı peşinde koşan bilinçsiz ve sefil bir yaratık mıdır?
Emek siyaseti yapamaz mı? Sosyal güvence peşinde koşamaz mı? Örgütlenmenin önemini kavramış olamaz mı? Bir dünya görüşü sahibi olamaz mı?
Kısacası “fena halde ideolojik” takılamaz mı?
* * *
Hiç kimse bana “Türban ideolojik simgedir, o nedenle fena bir şeydir” dedirtemez, dedirtememiştir...
Ne Çevik Bir, ne Ağır Ceza Mahkemeleri, ne eski ve yeni patronlarım, ne tutucu okurlarım, ne yeni mahallem, ne yeni dostlarım, ne Nişantaşı, ne şu, ne bu...
Ne yani?
Şimdi çıkıp...
“Böyle buyurdu Tayyip Erdoğan” diye...
“Tekel işçileri ideolojik takılıyor ve çok fena yapıyorlar” falan mı diyeceğim?
Feriştahı gelse dedirtemez...
Bir Recep İvedik sohbeti
SUNSET’te muhabbeti koyulaştırmışız.
Masadakilerin hepsi okumuş, kültürlü çocuklar...
“Türkiye nereye gidiyor” meselesini hallettik, “Meg Ryan nasıl kaçtı” olayına daldık, “Ekonomi”yi konuştuk, “Cihangir’den nefret sebepleri”ne girdik, “Köşe yazarlığının zorlukları” üzerine geyik çevirdik...
Ve sonunda konu gelip dayandı Recep İvedik sorunsalına...
Biri “Ben gülüyorum o filme... Gidip kahkaha atıyorum ve rahatlıyorum...” dedi.
Bir başkası “Ben gülmüyorum, iğrenç buluyorum” dedi.
“Gülüyorum/Gülmüyorum” bağlamında epey ilerledi muhabbet...
* * *
Benim açımdan ise durum şudur: Mizah zevki ve espri rengi tartışılmaz.
Kimi Recep İvedik tarzı kaba sabalığı beğenir ve kahkahayla karşılar... Kimi de ince espriler ve dokundurmalarla bezenmiş zekâ gıdıklamaları karşısında kıkırdamayı tercih eder...
Sorun burada değil...
Sorun şurada:
Kaba saba bir mizaha imza atan “Şahan” adlı arkadaşın, kendisini Francis Ford Coppola ile falan kıyaslamasında...
Yoksa “Bulduk Türkiye’de muazzam bir damar, parayı kırıyoruz” dese, biz de “Alan razı/veren razı” diyerek sesimizi kesip oturacağız...
Gazeteci andı
EĞER günlerden bir gün...
MHP tek başına ya da koalisyon ortağı olarak...
İktidara gelirse...
Ve iktidara gelen Devlet Bahçeli, Ahmet Çalık’tan Akın İpek’e kadar...
Bugün kendisini öfkelendiren medya patronlarından...
Çeşitli yollar ile intikam almaya kalkarsa...
Aydın Doğan’a uygulanan baskılar karşısında ne yaptıysam aynısını yapacağıma...
Namusum ve şerefim üzerine ant içerim...
Birkaç dileğim var
* Ferhat Göçer artık kimseyle düet yapmasın...
* Defne Samyeli iki kızını kaptığı gibi soluğu İstinyePark’ta almasın...
* Teoman, Kenan Evren’i bile sempatik gösteren şu 12 Eylül sızlanmalarını biraz azaltsın...
* Haberlerde güzelce bir kadının cüretkâr pozlarının altına “Nefesleri kesti” yazılmasın...
Paylaş