New York’taki oryantalistler İstanbul’daki ayrımcılar

Bir kopukluk var. New York’takiler İstanbul’da üretilen sanatta hem bir farklılık hem de kendi yansıması olsun istiyor. 11 Eylül eleştirisi bekliyor.

İstanbul bunu veremiyor. Çünkü İstanbul’un sanat çevresi, New York’takilerden daha New Yorklu davranıyor. Eleştirmiyor. New Yorkluların Türk sanatı konusunda sözüne en güvendiği isim Vasıf Kortun ise, sorduğumda Nişantaşı’ndaki galericileri, özellikle Galerist’i suçluyor. Diyarbakırlı, Batmanlı gençleri dışlıyorlar, diyor. Ayrımcılık hatta ırkçılık iması yapıyor.

Sırayla anlattığımda, kakofoniyi daha net göreceksiniz.
Hafta içi, Amerika’nın en önemli sanat okullarından School of Visual Arts’da bir panel düzenlendi: Modernizm ve Global Diaspora. Konuşmacılardan biri de Türk küratör Vasıf Kortun’du.
New York’ta herhangi bir sanat ortamında konunun dönüp dolaşıp Türkiye’ye gelmesi artık beni şaşırtmıyor. Nobel, Cannes Festivali mutlaka bir açı buluyorlar. Ancak dört konuşmacının çağrıldığı panel, bu anlamda bir doruk noktasıydı. Çünkü ne modernizm ne globalizm ne diaspora... Türkiye’yi tartıştılar.

HOU HANRU BAŞLATTI Hikâyeyi başlatan, 2007 İstanbul Bienali’ni yapan küratör Hou Hanru. Konuşmasını sadece Türkiye’ye ayırdı. Sonra moderatör David Ross girdi devreye ve Kortun’a ısrarla Türkiye’yle ilgili sorular sordu. Ross’un sözleriyle Kortun’un cevaplarından sonra New York ve İstanbul arasında sanata bakışta derin bir uyuşmazlık olduğunu fark ettim.

MERKEZ 11 EYLÜL İlk sorun, tipik bir New Yorklu olan Ross’un tavrı. “Biz New Yorklular” diyor ve dönüp dolaşıp, Doğu sanatı 11 Eylül’den nasıl etkilendi meselesine geliyor. Edward Said, Oryantalizm kitabını yazalı 30 yıl olmuş. Batılıların Doğu’yu kendine göre tarif etme hastalığı. Ancak Said’in ortaya koyduğu eleştiri, Ross’ta hâlâ o kadar canlı ki... Osmanlı’yı hamamla hareme indiren bir 19. yüzyıl Fransız ressamı gibi. New York’un travması size nasıl yansıdı?.. İkiz Kuleler sanatınızı nasıl etkiledi?.. Kortun’dan inatla 11 Eylül yorumu almaya çalışıyordu.

MOMA DİREKTÖRÜ GİBİ İki kentin ajanda farkı, Kortun’un tavırlarında ortaya çıktı. Bir defa konuşmasında İstanbul’dan gelmiş bir küratör olduğunu belli eden tek bir ipucu vermedi Kortun. The Museum of Modern Art’ın (MoMA) Amerikalı direktörü konuşuyor gibi hissettim ben. New York’ta New Yorklulara New York’u da içeren bir modernizm tarihi anlattı. Ross 11 Eylül’ü sordukça da, Ortadoğu’nun petrol meselesi, Dubai’nin finansal krizi gibi ilgisiz cevaplar verdi. Kibarca söylediği şuydu: 11 Eylül’ün bizim sanatımıza etkisi olmadı.

MEDENİYET ÇATIŞMASI Panelden sonra Ross’un yanına gittim. “Farklılık arıyorsunuz ama Kortun belki sizden daha New Yorkludur. Türkiye’nin en iyi Amerikan kolejinde okuyup yıllarca New York’ta yaşamış biri” dedim. Kabul etmedi. Kortun’un bu farklılığı sunabileceğini söyledi.

GALERİST BAŞLATTI Sonra Kortun’la konuştum. Aynı soruyu ona da sordum. New York’un aradığı medeniyetler çatışmasını sunabilecek doğru kişi siz misiniz, Nişantaşı’nda yaşayan sanatçılar bunu başarabilir mi, diye... Kendinden bahsetmeden, Türkiye’de sanatçıların artık farklı bölgelerden çıktığını, hiçbirinin beyaz Türk olmadığını anlattı. “Batmanlı, Diyarbakırlı gençler var” dedi. Daha ilginci, bu gençlere karşı bir ayrımcılığın bile başladığını söyledi. “Galerist’le başladı bu tavır, oradan bütün galerilere yayıldı” diye anlattı.

İSTANBUL’UN ÇIKIŞI İstanbul’un adı, sanatta artık uluslararası çapta anılıyor. New York’ta modernizm hakkında yapılan sıradan bir panele bile ağırlığını koyup bunu hissettiriyor zaten. Ancak mesele, çıkacağı sahnede, New York’ta, kendine hâlâ bir kimlik oturtabilmiş değil. Birçok seçenek var önünde:

Ya oyunu New York’un kurallarıyla oynayacak. Yani buradaki entelektüellerin en çok sevdiği yöntemle... Batı’yı özne alıp bir Batı eleştirisi yaparak...

Ya Vasıf Kortun’un dediği gibi başka bir ajandaya göre ilerleyecek. Diyarbakırlı, Batmanlı gençlerle...

Ya da Nişantaşı’ndaki galeriler burada kendi bağlantılarını geliştirecek. Beyaz Türk sanatçılar gelecek...

Hangisinin olacağı sanırım biraz da New York’a bağlı. Artık hangisini isterse...

BURADA HOBİLER MESLEK OLUYOR

Etnik sanat, New York’ta her zaman ilgi çekiyor. Sadece dar bir çevreye yönelik değil. Metropolitan gibi kentin en büyük müzesinden New Museum gibi daha ufak çaplı sergi alanlarına kadar, her yerde bir izleyicisi var. Hafta içi New York’ta başlayan Türk Film Festivali de bunun bir örneği.
11’incisi bu sene düzenlenen festivalin ve bana kalırsa her yönüyle tipik bir New York öyküsü.
İşi, gönüllü gençler kuruyor. Kimi kariyerinin başında, kimi daha öğrenci... Hepsi hobi olarak uğraşmaya başlıyor, sonra yavaş yavaş bir dernek haline geliniyor. Yönetim kurulları, festivaller, paneller derken de Moon and Stars Project adıyla kurdukları dernek bir kuruma dönüşüyor. Herkesin sırayla bayrağı birbirine devrettiği bir çatıya...
Derneğin başında şimdi üç kişi var: Başkan Kaan Nazlı ile Ayça User ve Binnaz Saktanber.
Nazlı ve User finansçı. Biri broker öteki pazar araştırmacısı. Bloomberg kanalından kültür sanat chat’i yapacak kadar sinema ve sanat meraklısı ikisi de. Sizin yaşınızdaki canavarlar networklere giriyor, siz neden böyle işlerle uğraşıyorsunuz dedim. Biz detoks yapıyoruz, dedi User.
Ekibin diğer üyesi Saktanber ise bir doktora öğrencisi. Politika ve medya üzerine çalışıyor, arada sinema dergilerine yazılar yazıyor.
Tipik bir New York hikâyesi dememin sebebi şu: Burada insanların hobi olarak başlattıkları işlerin bir süre sonra bir mesleğe dönüşmesi çok sık rastlanan bir durum. 11 yıl önce bir avuç gencin başlattığı kendi halinde bir film festivalinin, kurumsallaşıp, şimdi yıllık 40 bin dolar bütçesi olan, 1300 kişinin film izlediği, New York’taki müzelerin, sanat merkezlerinin referans istediği bir kurum haline gelmesi de bunun bir örneği.
Kentin en güzel yanlarından biri. Hem yapma imkânınız var. Hem de isterseniz onun üzerinden geçinme imkânınız...
Yazarın Tüm Yazıları