Paylaş
Cumbalı Sokak Derneği üyeleri ve Alsancak’taki bar, kafe ve restoran işletmecileriyle çalışanları, kapalı yerlerde sigara içilmesi yasağına karşı yürüyüş gerçekleştirmişti. Yürüyenlerin ellerindeki pankartlar çok ilgimi çekmişti. “Sigarayı, ekmeğimizde söndürmeyin” ve “Yasağa karşı yak bir sigara” gibi pankartlar görünce; ben de “Benim tercihim dumansız hava sahası” diye yazmıştım.
Mail kutuma mesajlar yağdı. Kimisi sigarasız günlere destek veriyordu, kimisi de yasağın çok katı olduğunu savunuyordu. En baştan söyleyeyim.
Benim içmeme hakkım olduğu gibi içenlerin de içme hakkı var.
Sigara içenlere de bir itirazım yok.
Yeter ki; herkes birbirine toleranslı davranabilsin.
Gelen yorumlardan bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Cumbalı Sokak’ta kafede çalışan bir gençten...
* * *
Diyor ki...
“Emin olunuz ki; bir gün yazdıklarınız yüzünden sansüre maruz kalırsanız ya da hayatınızı kazandığınız o yazıları yazmanızı sağlayan anadiliniz yasaklanırsa, kazançsız günler geçiren ve ne yapacağını bilemeyen işletmecinin halini daha iyi anlarsınız. İşletmeci için bu yasak; karnını doyurmak ya da aç kalmak, para kazanmak ya da kazanamamak, evdeki çocuğuna aş yedirmek ya da yedirememek meselesidir. Bu yasak; saati 2-3 liraya talim eden çalışan için zaten yeterince düşük olan emeğinin değerinin iyice düşmesi demektir. Müşteri için bu yasak; kışın soğuğunda (yapay ısıtıcılar yeterli olmuyor ne yazık ki...) kalmak demektir. Sigara öldürür, fakat yıllar sonra zatürree ise daha acelecidir, bilen bilir.”
* * *
Bu genç arkadaşımın mesajı oldukça uzun...
Ama diğer maillerden anlıyorum ki; sorunlar ortak…
Genç arkadaşım çalıştığı işletmenin müşteri sayısında ciddi azalma olduğunu söylüyor. Bunu da sigara yasağına bağlıyor.
Kendine göre haklı olabilir. Ama bazı değerlendirmeleri yapmak için henüz erken olduğunu düşünüyorum.
Neden mi? Dünyadaki örnekler bunun aksini söylüyor da ondan...
Fransa, İtalya ve İspanya kafelerin en yoğun olduğu ülkeler...
Yasak bu ülkelerde bizden çok önce uygulanmaya da başlandı. Eğer bazı konuları değerlendireceksek, bu örneklerden yola çıkmamız gerekiyor. Emin olun ki; şimdi herkes hayatından çok memnun.
Biraz sabretmek gerekir ve elbette de hizmet kalitesini artırmak.
Kendi adıma söyleyeyim.
Ben eskisine göre daha fazla bu mekanlara gidiyorum.
Çünkü biliyorum ki; üstüm başım kokmayacak, nefesim daralmayacak. Benim gibi düşünenlerinin sayısının da hiç de az olmadığını düşünüyorum.
Bu genç arkadaşım; “Sigara sağlığa zararlıdır. Yasaklar da...” demiş.
Bence bu mekanların tercih edilme nedenleri sigara değil; daha iyi müzik, daha iyi yemek, daha iyi hizmet olmalı.
Yasakları kaldırmak için ortak mücadele etme sözü vererek, bu konuya da noktamızı koyalım.
İyi pazarlar...
İzmir’e hakaret edenlere
Bizim İzmir’de insanlar şıhlara, şeyhlere kul olmaz. Zengin yoksula insan gibi davranır; köle gibi değil.
Kadına saygı vardır İzmir’de...
Tecavüz edilen masumlar değil, tecavüz edenler cezalandırılır; cezayı da insanlar değil, yargı verir.
Erkekler saygı duyar eşlerine; üstlerine kuma getirmez.
Bizim İzmir’de ne kadar yoksul olursa olsun, insanlar çocuklarını okutur; özellikle de kız çocuklarını. Bilirler ki; onlar geleceğin anneleridir; gelecek kuşağın en önemli eğiticileridir.
İnsanların kökenleri ve inançları farklıdır bizim İzmir’de…
Giritlisi, Adalısı, Selaniklisi, Boşnağı, Levanteni, Arnavutu, Lazı, Çerkezi, Kürdü; Alevisi, Sünnisi; Hıristiyanı ve Yahudisi bir arada sevgi, saygı, hoşgörü içinde yaşar.
Göğüslerini gere gere “Ne mutlu Türk’üm diyene” derler hepsi de.
Atatürk İzmirliler’e nasıl özel bir sevgi beslemişse, onlar da Atatürk’ü öyle gönülden sever; ilkelerini ve devrimlerini benimser.
Birçok mübadil yaşar İzmir’de... Birçoğunun ataları, savaşı kazanmalarına rağmen evlerini, topraklarını kaybetmiştir.
Türkiye’ye ayak bastıklarında tek kelime Türkçe bilmeyenler bile kısa zamanda Türkçeyi öğrenmiştir.
Devrimleri ilk benimseyenler yine onlardır.
Laikliği gerçek anlamıyla özümsemiştir İzmirliler... Tanrı ile kul arasına girmek, dinlerini çıkarlarına alet etmek akıllarından bile geçmez.
Bizim İzmir’in insanları kendisine hakaret edenlere karşı bile toleranslı ve hoşgörülüdür; ama anlayacağı dilden uygun yanıtı vermekten de geri kalmaz.
Örnek mi?
İzmir’in önemli bir bulvarına adını veren Şair Eşref, halka “eşek” diyen bir devlet büyüğü için şunları yazmıştır:
“Millete erbâbı mansıptan biri eşek demiş. Reddedilmez böyle bir söz, amma ki pek can sıkar. Olsa da millet eşek, eşek diyen bilmez mi ki: Sadrazamlarla valiler de milletten çıkar...”
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)
Paylaş