Paylaş
Herta Müller’in Nobel Ödülü’nü kazandığını bana Telos Yayıncılık’ın ortaklarından Hasan Yılmaz haber verdi. Telefonda “Abi Nobel Edebiyat Ödülü”nü kazandık!” dedi.
Ben de Orhan Pamuk’tan sonra gene bir Türk yazarı kazanmış, acaba kim kazandı diye düşünürken, “Senin Herta Müller kazandı!” diye ekledi. Benim Herta Müller?!
BENZERSİZ YAZAR
Bana Herta Müller’den 1995 yılında Paris’te bir İsviçre Almanı yazar arkadaşım söz etti. “Bildiğin, bildiğimiz gibi bir yazar değil, bütün roman mecralarının dışında yazıyor, müthiş bir şair!” dedi. Ben eleştirmenlere, gazete yazıcılarına değil, gerçek edebiyatçılara inanırım. Onlar kokuyu alırlar, beş duyularıyla büyük yazarı hissederler.
Herta Müller’in kitaplarını Paris’te aradım, bir kitabı yayınlanmıştı ama onu da bulamadılar.
O sırada Can Yayınları’nın yabancı edebiyatlar bölümünü yönetiyordum. Ama Paris dönüşü Can Yayınları’ndan ayrıldım. Birkaç ay sonra kış uykusunda yaşayan Telos Yayıncılık’ı yönetmeye başladım. İlk iş olarak Herta Müller’in kitaplarını getirttim Almanya’dan. Gelen kitapları Türkçeye çevrilmek üzere Nesrin Oral’a (“Tilki Daha O Zaman Avcı İdi”) ve Çağlar Tanyeli’ne (“Yürekteki Hayvan”) verdim.
Yazar arkadaşım Herta Müller’in değerini abartmamıştı. Benzersiz bir yazardı. Güneşin bir “kızgın kabak” olduğunu yazıyordu. Tam anlamıyla bir şairdi.
“Yürekteki Hayvan”nı 1997’de, “Tilki Daha O Zaman Avcı İdi”yi de 1998 yılında Telos Yayıncılık’ta yayınladık. Zaten Telos’ta geleceğin yazarlarını yayınlıyorduk. Bu nedenle şu anda Telos’un deposunda tozlanmakta olan yazarlara dikkat etmenizi salık veririm.
FARK EDEMEDİLER
Türkiye’de böyledir: Büyük kabul edilen yayınevleri tanınmamış yabancı yazarlarla hiç mi hiç ilgilenmezler. Yani yeni bir yazarı keşfetmeye kesinlikle yanaşmazlar. Ama küçük yayınevlerinin keşfettiği yazarları izlemekten de geri kalmazlar. Yazar tanınınca, ödül, Nobel falan alınca üzerine balıklama atlarlar. Küçük yayınevinin emeğini gasp ederler.
Sözünü ettiğim iki roman yayınlandığı zaman bizim edebiyat eleştirmenleri ve edebiyat yazarları kitapların değerini fark edemediler. Kitaplar hakkında, olumlu-olumsuz eleştirileri bir yana bırakın, tanıtım yazıları bile yayınlanmadı. Oysa ben Herta Müller’i TÜYAP Kitap Fuarı’da davet etmeyi, ettirmeyi bile düşünüyordum.
Kitaplar bir kez dağıtıldıktan sonra kitapçılar tarafından ikinci kez istenmedi ve depoda uyumaya başladılar. Telos Yayıncılık’tan 1999 yılı sonunda ayrıldım. Kitaplar kaderleriyle baş başa kaldı.
OKUMADAN ALİMLER!
Hasan Yılmaz’ın telefonundan sonra televizyonlar, gazeteler beni aramaya başladılar. Herta Müller’in kim olduğu bilen hiç kimse yokmuş Türkiye’de.
Şimdi gazetelerin kültür sayfalarına, kitap eklerine bakıyorum: Haber ve tanıtım yazıları yazanların hepsi Herta Müller hakkında yeterli bilgi bulunmamasından şikâyetçi. Ama akıllarına şu iki kitabı alıp okumak da gelmiyor. Okusalar, ya da ellerine alsalar, arka kapak için yazdığım tanıtım yazılarından yararlanabilirler. Ama burası Türkiye, okumadan âlim, yazmadan kâtip olanların güzel memleketi!
Paylaş