İş dünyası şimdi bin pişman

ANLI şanlı üç iş adamı. Herkesin bildiği, tanıdığı üç iş adamı. Açık havada bir cafede baş başa vermiş, sohbet ediyorlar. Üçü de, söz birliği halinde:

“Benim oyum AKP’ye, ben AKP’ye oy vereceğim, ben de AKP’ye.”

Haberin Devamı

Sadece o üç ünlü iş adamı değil, iş dünyasının önemli bölümü seçimlerde AKP’ye destek veriyor.

2007 seçimlerinden hemen önce tesadüfen tanık olduğum bu sahnenin üstünden iki yıldan fazla zaman geçiyor. Aradan geçen sürede yaşanan olaylar, suları şimdi tersine akıtıyor.

İş dünyasında moraller şimdi bozuk. İş dünyası ile AKP’nin arasındaki mesafe her geçen gün açılıyor.

CEZA SİYASİ
      

O mesafe iki gün önce gözle görülür hale geliyor.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal İstanbul’da bir gurup işadamı ile buluşuyor. Birlikte yenilen yemekte, belki en az ekonomi konuşuluyor. Ama, bolca siyaset.

“Kötü bir baskı var.”

İş adamlarının ortak söylemi bu yönde. Siyasal baskıdan söz ediyorlar. Baskıya gösterdikleri
en çarpıcı örnek, Doğan Grubu’na kesilmek istenen vergi cezası. İş dünyası bu cezanın bütünüyle siyasi olduğu inancında.

Haberin Devamı

Onlar baskıdan yakınınca, Baykal:

“Bir zamanlar benzer bir baskı Vehbi Koç’a yapılmıştı, şimdi Aydın Doğan’a yapılan baskı, bizim siyasi tarihimizde ikinci kez oluyor.”

Baykal eleştirisini ekliyor:

“Burada kapalı kapılar arkasında şikayet ediyorsunuz, ama sesinizi çıkartmıyorsunuz, sessiz kalıyorsunuz.”

Çok haklı. Sustukça, sıranın kime geleceği belli mi?

ERGENEKON VE AB

Buna rağmen, iş dünyası olaylara yine de tek yönlü bakmıyor.

Örneğin, Baykal’dan Kürt açılımının desteklenmesini istiyor. Baykal, “ortada elle tutulur bir şey yok henüz, AKP öyle yanlış götürdü ki, geldiğimiz noktada PKK muhatap hale geldi” diyor.

Yine tek yönlü bakılmayan konu, Ergenekon. İş dünyası AKP’nin çetelere karşı mücadele verdiği, ama bu arada bazı yanlışlara düşüldüğü inancında. Baykal bunu şöyle karşılıyor:

“1995’te çeteler devleti kuşatmıştı, o zaman ben hükümeti bozmak pahasına, bunları ortaya döktüm.”

Her şey yüzde yüz beyaz ya da siyah değil. Ama, pek çok olayda makul sınırlar çoktan aşılmış bulunuyor. Birileri kasıtlı olarak yok edilmek istenirken, birilerine bilinçli biçimde arka çıkılıyor.

Bu da, serbest pazar ekonomisinde rekabeti bozuyor. Ayrıca, böyle bir siyasal ortamda, kimse başına yarın ne geleceğini bilmiyor. Zaten asıl mesele de, bu.

Haberin Devamı

AB üyeliği de açılıyor, iş adamları “iktidarın AB konusunda havlu attığı” görüşünde.

Genel anlamda, iş dünyası bir zamanlar AKP’ye destek vermiş olmaktan dolayı pişman. Ne var ki, atasözümüz malum, son pişmanlık fayda vermiyor.

 

Prof. Teziç’ten kişisel iktidar

 

DENİZ Baykal ile iş adamlarının toplantısının ayrıntılarını öğrenince, aklıma son günlerde okuduğum bir kitaptan bir bölüm geliyor.

YÖK eski başkanı ve anayasa hukuku profesörü Erdoğan Teziç anayasa hukuku ile ilgili kitabını gözden geçiriyor, kitap yeniden basılıyor. Kitabın 13. baskısında yürütme şekilleri anlatılırken, şu bölüm dikkatimi çekiyor:

“Kişisel İktidar- Kişisel iktidarda tüm yetkiler, gasp ya da zorbalıkla bir kişi tarafından ele geçirilmiş olabileceği gibi, bir hukuki metinle de öngörülmüş olabilir. Kişisel iktidar aslında diktatörlükle eş anlamlıdır. Devlet faaliyetlerinin yönlendirilmesi bir kişinin iradesine ya da kaprislerine bağlıdır.”

Haberin Devamı

Prof. Dr. Teziç devam ediyor:

“Anayasal düzende tüm yetkiler belli bir kişi ya da makama tanınmamış olabilir, ama yetkileri kullananın kişiliğinden kaynaklanan nitelikler, kendisine ayrı bir güç kazandırabilmektedir. İktidarı kullanma yetkisine sahip kadronun lideri, kişisel prestiji ile iktidarın objektif kullanılışına
sübjektif bir unsur katmaktadır.” (Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, 13. baskı, s. 373).

Durumumuzun bilimsel açıklaması budur.

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları