Paylaş
Asmalımescit’in katlanarak artan popülaritesini semtin bir çocuğu olarak zaman içinde gayet yakından izledim, izliyorum.
Şu anda “Ay bayramda İstanbul’da kalan bütün ünlüler Asmalı’daydı kısıııım” sürecindeyiz.
Mekan sayısında patlama yaşanıyor.
İyi, güzel. Alsınlar, versinler, ekonomiye can versinler.
Fakat işin bir de hazin yanı var.
* * *
Beyoğlu bölgesinde 1990’ların başından itibaren Hayal Kahvesi, Roxy, Kemancı, Safran, Safahathâne gibi kuruldukları dönemde dünya başkentlerindeki mekanlarla yarışabilecek orijinal eğlence mekanları açıldı.
Bu hareketlenmeden önceki dönemde Beyoğlu yine eğlence merkezi sayılırdı.
Meyhaneler, turist tuzağı pavyonlar ve bitmiş Papirüs, diğer entel barları gibi uyuzluk yapmayıp biz çulsuzları da alan eski model sevgili Veli, Arif, Kulis gibi birkaç bar ve öğrencilerle sabıkalıların favorisi şarapçılar vardı.
Fakat yeni eğlence mekanları, yeni insanlar hızla değiştirdi Beyoğlu’nu.
Sanat ve eğlence merkezi olarak kendini yenileyen, kabuk değiştiren, Avrupa’nın sayılı fırtına eğlence bölgelerinden gösterilen Beyoğlu hakikaten çok parlak bir dönemin eşiğine kadar geldi.
Beyoğlu büyümeye, mekan sayısını artırmaya devam etti.
Çeşitlilik arttı.
Bizim meşhur ‘kaktüska’vesi’nin karşısına Beyoğlu’nun ilk türkü barı açıldığında yaşanan şoku dün gibi hatırlarım.
Hatta bir arkadaşımla “Uzay gemisi inmiş gibi bakacağımıza gel gidelim şuraya” demiş, ilk (ve galiba son) Türkü Bar deneyimimizi de o gün yaşamıştık.
Beyoğlu kulağına çengelli iğne saplamış punk çocuklar, “Emily The Strange/Tuhaf Emily” model kızlar ve öğlen saatinde halayı türkü bara sığdırmayıp sokağa taşmış göbekli adamların gezindiği orijinal bir mekana dönüştü.
Bu halini bugün büyük ölçüde koruduğu söylenebilir tabii.
Ancak ortalama kaliteyi artıran orijinal mekanlar teker teker sahneden çekiliyor.
“Kapkaça izin verildiği dönemde” bezen, kaçan, dağılan kitleyi bölgeye toplayan sanat mekanları da dağıldı.
Güzel dükkanlar artan kiralara dayanamadı.
Bir bölümü kapandı, bir bölümü Çukurcuma tarafına çekildi. 10 küsur yıl önce Milk’te Jay-Jay dinlemek Beyoğlu trendiydi; şimdi sokakta müşteri arayan kahvelerde fal baktırmak.
Modern bir yer demek gittikçe güçleşiyor Beyoğlu’na.
* * *
Asmalımescit’e dönelim.
Refik, Yakup... Haydi Pera Bar ve İsveç Konsolosluğu’nun karşısındak dar sokakta hem antikacı hem bar olan mekanı da sayalım.
Birkaç tarihi, birkaç 1980 model mekan daha ekleyelim...
Uzun süre Asmalımescit’in eğlence haritasındaki durumu bundan ibaretti.
Haa, Fikret Adil’in “Asmalımescit 74”te anlattığı 1930’ları kitaptan biliyoruz.
O başka bir güzellik. Nasıl güçlü anlatır:
“Sabah saat altı. Beyoğlu caddesi sisli. Siyah yeldirmeli çingene karılar arkalarındaki sepetlere kâğıt, kumaş parçaları toplayarak geçiyorlar. Koltuğunun altında keman kutusu Papağan veya Ruf’ta sabaha kadar ‘haltura’ yapmış bir çalgıcı, paltosunun kalkık yakasına boynunu kısarak evine dönüyor...”
Vay, vay!
Neyse...
Asmalımescit, Babylon gibi şehrin eğilimlerinde söz sahibi olan bir mekanla, Otto ve House Cafe gibi adreslerle yakın zamana kadar kontrol altında tutulabilen, ömrü buralarda tüketenlerin son kale olarak gördükleri bir bölge olarak kaldı.
Ancak Taksim tarafından Tünel’e doğru zaman içinde sürüklenen kitle, kaçınılmaz olarak burayı da popüler kıldı.
Bir life-style yazarının, gizli tatil cennetinizi ifşa etmesi gibi bir durum oluştu.
Bayram sürecinde iki kez Asmalımescit’te işim oldu.
Kalabalığa, pıtrak gibi biten mekanlara, bir yer sivrildi mi oraya koşan ite/kopuğa bakıp “Paparazzi kıvamına gelmiş ya bu sokaklar, gelir tabii” dedim.
Asmalımescit’in kaderi konusunda tıpkı Beyoğlu’nun geneli gibi karamsar ve umutsuz değilim aslında.
Beyoğlu yolunu bulur.
Fakat son bir kafa dinleme noktamız kalmıştı be kardeşim...
Orayı da Asmalımescit’ten Azmalımescit’e çevirdiniz ya; alacağınız olsun. Neyse, Kohen Hemşireler Kitabevi direnmeyi sürdürüyor bari...
Paylaş