Paylaş
Bir konser öncesi, sabahın ayazında, montlarına sarılmış, ıslak çimenlerin üzerine kıvranmış uyurken görmüştüm onları.
“Neyi bekliyorlar?..”
“Şarkıları...”
Çoğu birkaç dil biliyor. Her şeyi tartışmaya hazırlar. Dünyanın tümünü kendilerinin kabul ediyorlar. Onlar için ırk-dil-din ayrımı yok...
Çevre savaşçıları, küresel emperyalizme karşı duranlar, savaşlara “hayır” diyenler de onlardan çıkıyor...
Kirli dünyaya itirazları var...
Ve özgürler...
*
Küçükçiftlik Parkı’nda yerli-yabancı grupların katıldığı Unirock Festivali vardı. İşte Başbakan Harbiye’ye geçerken onları gördü.
Çocuklar dans ederek şarkılarını söylüyorlardı.
O an içinden belki “Fesuphanallah...” dedi Başbakan...
Arabanın siyah camının arkasından, gözlerini kısarak, dolma saran tavşan görmüş gibi şaşkınlıkla baktı onlara.
Nitekim ilk konuşmasında “...Giderken maalesef gençliğimizin bir bölümünün halini gördük. Üzüntü vericiydi. Böyle sınırsız-kontrolsüz bir ahlaki erozyonun olduğu yapılanma bizi dertlendiriyor” dedi...
Ne yaptı ki çocuklar?..
Babalarının iktidarında tavuk yemi ithalatı işine mi girdiler?..
Büyük çarşıların önünü bedava kapatarak haşlanmış mısır ticareti mi yapıyorlar, babalarının adını sermaye yaparak?..
Baba dostunun bursu ile okuyup, bir anda mücevherat şirketi sahibi olma olanakları da yok...
Gemicik hayalleri de olamaz...
*
Onlar şarkılarını söylüyorlar...
Niye bu kadarcık haklarını “ahlaki erozyon” sayıp, ayıplayıp, sonra da oturup dertleneceksiniz?.. Şarkı söylüyorlar, şarkı...
Cennet kadar güzel, ama yağmalanmış-çalınmış bir ülkede doğdular... Onları bekleyen kötü yaşamlara, bunalımlara, işsizliklere, haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı, şarkı söyleyerek yürüyorlar.
Sadece şarkıları var...
Paylaş