Devletin memuru mu cemaatin memuru mu?

FETHULLAH Gülen, geçenlerde cemaat üyelerinin ordu, polis, yargıya "sızmaları" ile ilgili konuştu ve "Bir vatandaşın, kendi devletinin bir kurumuna girmesi sızma değil, bir haktır" anlamında sözler söyledi.

Kuşkusuz doğru. Bu ülkenin vatandaşı olan herkes, gerekli eğitim koşullarını yerine getirir, sınavları geçebilirse, istediği her kurumda çalışabilir.

Buna "sızma" denemez, denmemelidir.

Ancak ihmal etmememiz gereken bir yönü de var meselenin: Devletin kurumlarına giren kişilerin de "devletin memuru" gibi davranmalarını beklemek gerekir. Bu kişiler, herhangi bir cemaat, parti, dernek vs. üyesi olmayı devlet memurluklarının önüne koymamalıdırlar.

Fethullah Gülen cemaati üyelerinin, devlet kurumlarının içinde özel bir dayanışma içinde olduklarını, birbirlerini koruyup kolladıklarını, cemaatin hákim olduğu kurumlarda yükselmenin liyakate değil, cemaat hiyerarşisine bağlı olduğunu da biliyoruz.

Sorun da bundan çıkıyor zaten.

Bu cemaat, para kaynakları belirsiz, açık bir örgütlenme içinde olmadığı için niyet ve fikirleri karanlıkta kalmış bir cemaat.

Fethullah Gülen’in eski konuşmaları ile yeni konuşmaları arasında bir görüş farkı olduğu görülüyor ama açık bir özeleştiri yapılmadığı için bu değişimin ne derece ve ne yönde olduğunu da tam olarak bilemiyoruz.

Bu yapılmadığı sürece, ülkenin bir bölümünün bu cemaate, liderine ve üyelerine kuşkuyla yaklaşmasına da şaşırmamak gerekiyor.

’Sivil yargı da soruştursun’ meselesi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli demeç vermiş, "Olaya sivil yargı el atsın" diyor.

"Olay" diye tanımladığı şey, Taraf Gazetesi’ne sızdırılan "AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirme planı"!

Dün baktım, bazı köşe yazarları da aynı şeyi yazıyorlar: "Belge ile ilgili soruşturmayı sadece askeri savcılık yapmasın, sivil yargı da soruştursun!"

Yazar arkadaşlar, tam da bu noktada hepinizin durup derin bir nefes almanızda yarar var! Devlet Bey, sizin de!

Dikkatinizden kaçtı belki ama bu belgenin ele geçirildiği söylenen yer, Ergenekon Davası nedeniyle aranan bir avukatlık bürosu.

Arama iznini alıp, arama emrini veren makam Ergenekon Davası’nı yürüten Cumhuriyet Başsavcılığı.

Polisin bu belgeyi bulduktan sonra gönderdiği makam da orası! Yeri de Beşiktaş’taki eski DGM binası.

Bildiğiniz "sivil savcılık" yani. Bundan daha siviline başka bir yerde rastlarsanız, kaçıp saklanın!

Savcılık eline geçen belgeyi soruşturmamış, soruşturmasını bu yönde genişletmemiş, belgenin doğruluğunu araştırmamış, o belge üzerinden giderek yeni bir soruşturma da açmamış.

Onun yerine bu davanın başından beri yaptığı işi yapmış, haber ajansçılığına soyunmuş ve belgeyi gazetelere servis etmiş.

İki olasılık var bu durumda:

1- Savcılık belgenin önemini kavrayamadı, elindeki sıradan diğer bilgiler gibi olduğunu düşündü, gazetelere sızdırılmasına göz yumdu.

2- "Bunu soruşturmakla vakit kaybedeceğime, sızdırayım gazetelere kıyamet kopsun" diye düşündü.

"Olayı sivil yargı da soruştursun" diyenlerin hafızalarını bu yönde yenilemelerinde yarar var.

Yalanla ilerlersin, geri dönemezsin!

ZAHİD Akman’ın, Hürriyet’in bir haberini yalanlamak için sahte belge dağıttığını önceki gün CNN TÜRK ortaya çıkardı.

Bu işler böyledir işte.

Debelendikçe batar, battıkça daha çok debelenirsiniz ama hiçbir işe yaramaz.

Gerçek, önünde sonunda ortaya çıkar.

Şöyle bir Rus atasözü var: Yalanlarla ilerleyebilirsin ama oradan geri dönemezsin!

Zahid Akman da böylece bu gerçeği yaşayarak öğrenmiş oldu.

Zahid Akman’ın bu belgeyi basına dağıttığı günlerde kendisine bir davette bulunmuştum: Bütün masraflar bana ait olmak üzere, dört günlük bir Almanya turu!

O tarihte bir yanıt alamadım.

Zahid Akman, hálá Almanya’ya girmesinde bir engel olmadığını söylüyor.

Ben de davetimi yineleyeyim: Hafta sonunda Almanya’ya gidiyorum. Buyurun gelin, birlikte gidelim, gezelim, görelim! Elbette misafirim olarak!
Yazarın Tüm Yazıları