SIRTINIZA ille de şu iki etiketten biri yapıştırılacaksa, hangisini tercih ederdiniz?
"Dönek mi" olmak daha iyi yoksa "Dalak" mı?
Ahmet Hakan’ın durumuna baktıkça kendi halime şükrediyorum.
Bizim mahalle, öteki mahalleye göre çok daha insaflı.
Yani soldan gelip liberal veya serbest pazar ekonomisini savunan biri olursanız, size en fazla "Dönek" derler.
Biraz daha kızarlarsa diyecekleri de şu:
"Liboş."
Veya "İngiliz muhibbi".
Veya "Ali Kemal"...
Eh ağır ama dayanılmaz, taşınılmaz gibi değil.
Zaten bir süre sonra onu "kendimleştirir", hatta dalga geçmeye bile başlarsınız.
* * *
Öteki mahallede işler çok daha zalimce yapılıyor.
Ahmet Hakan’ın durumuna bir bakın.
Aman Allah’ım, birtakım insanlar neler yazıyorlar.
İşi, "Askere gitmemek için dalağını aldırdı" diyecek kadar pespayeleştirdiler.
Vallahi bizim mahallede en azından bugüne kadar böylesine zalim, böylesine pis bir iftira atılmadı.
Demek ki, ideolojik dönekliğin riski daha azmış.
Ahmet Hakan’la Hürriyet’e gelmesini konuşurken şunları söylemiştim.
"Bak Ahmetçiğim, Hürriyet, gururu da, dayağı da bol bir gazetedir. Burada yazmaya başlayınca, etkinin gücünü hemen anlayacaksın. Bu çok keyifli bir şeydir. Ama bu başarıyı insana kolay yedirmezler. Yazdığın her yazı için, hayatın boyunca yemediğin dayağı yiyeceksin. Hürriyet’te yazmanın bedeli vardır ve herkes bu bedeli öder."
Dediklerimin hepsi çıktı.
Hürriyet’te yazıp, bir de başarılı, herkesin konuştuğu bir yazar haline gelirseniz, vah başınıza gelene.
Babıali’nin yazar kovanına çomak soktuğunuzu hemen anlarsınız.
Bütün yabani arılar anında taarruza geçer.
Oranızı buranızı sokarlar.
Her akşam evinize, yüzünüz gözünüz şişmiş gidersiniz.
Önce lakap takarlar.
Tatmin olmazlar, ardından küfür gelir.
O da kesmez, iftira mangasına hücum emri verilir.
Kimi elinde dönerci bıçağı saldırıya geçer.
Kimi ise sessiz kalır, gizli gizli iftira mangasına destek verir.
Onlar da rahatsızdır.
Çünkü siz, okurun ezberini bozmuş, yuvarlanıp giden kalem erbabının ise huzurunu kaçırmışsınızdır.
* * *
Bütün bunlar çok doğal.
Çünkü Ahmet Hakan ve onun gibi yeni yazarlar, Babıali’nin kurulu düzenini sarsıyorlar.
Okunuyorlar, okutuyorlar, konuşturuyorlar.
Eski cemaatlerinin kapısını kırıp dışarı fırlayan bu insanlar, buldukları yeni formatlarla, yeni anlatım biçimleriyle, yeni başarı ölçüleri yaratıp, başarısız bir yazar neslini tasfiye etmeye başladılar.
Hangi yazar neslini?
Ağır ol da molla desinler erbabını.
Siyasetten başka konu bilmeyen, vasat fikirlerden ve inançlardan ibaret, 20 yıl önce ne yazdıysa hálá aynısını tekrarlayan karbon káğıdı neslini.
Yazı yazmayı hakaret etmekten, küfretmekten ibaret sanan; yazacak konu bulamadığı için üç beş kişiye şahsi takıntısını fikri takip diye yutturmaya kalkışan; hayatını, başkalarının fikirleri ve yazıları üzerinden asalaklıkla kazanmaya çalışan; okunmayan, okutamayan, bedavacı, rantiye bir yazar kuşağı, silkeleseniz düşecek vaziyette.
Tabiatıyla korkuyorlar.
O yüzden, yeni gelen herkese, renkli olan her şeye, farklı olan her duruşa ifrit oluyorlar.
Ahmet Hakan’ın başına gelen budur.
Yani vasat kafaların, sıradan ruhların, korkanların ve kıskananların recim ayini.
Bir nevi "uzun bıçaklılar" gecesi...
* * *
Ama kaçış yok.
Bir gün her vasat bu ricadı tanıyacak.
Ahmet Hakan’lar, onun gibi cüretliler, farklılar, renkliler, meydan okuyanlar, yenilik getirenler, ezber bozanlar kalacak.
Fitneciler, iftiracılar, bohçasında alelade fikirden başka satacak tek şeyi olmayanlar, cümbür cemaat gidecekler.