Paylaş
Zorba, dün gazetede yayınlanan "ikinci avukat" tanımından rahatsız olmuş. "Nasıl yani?" diyor, "Ben Nagihan Karabulut’un avukatıyım. Neden ikinci?" Haklı. Altan Altınyurt da Faruk Zorba da, Karabulut Ailesi’nin avukatları, ikisi de bu soruşturmayla ilgileniyor. Birinci, ikinci yok, benim hatam, düzeltiyorum. Zorba, Avukat Tülay Tonkuş’la birlikte çalışıyor. Bugün de bir sürü ilginç iddiada bulunmaya devam ediyor, buyurun buradan okuyun...
Biraz da Nida ve Cem Garipoğlu arasındaki ilişkiyi konuşalım...
Nida Garipoğlu’nun iki oğlu var ama "veliaht" olarak seçtiği oğlu: Cem. Ona "imparator" diyor. "Esas oğlan" Cem yani. Büyük oğlu Levent’i Moskova’ya göndermiş göndermesine ama Garipoğlu Ailesi için hukuk, çok da anlamlı bir bölüm değil.
Neden değil?
Bu insanların ticari faaliyetleri var. Devlete muazzam borçları var. Hukuk okumak işe yaramaz. Hukukçu, her zaman geri planda kalır. Operasyonu yapan, hukukçular değildir. Cem, farklı bir profil. Baba bütün yatırımlarını ona yapıyor. 9 yaşında yurt dışına gönderiyor, "Ne kadar dil bilirse o kadar iyi!" diyor. Üniversite tahsili, diploma gibi şeylere çok da aldırmıyor, hayata daha pratik bakıyor. Baba-oğul oldukça yakın. Anne, ailede çok da ciddiye alınan bir figür değil. Baba, güç ve iktidar demek. Anne olsa da olur, olmasa da. Zaten babanın sevgilileri var.
Bu sevgili meselesini nereden biliyorsunuz?
Münevver’in günlüğünden. Hatta Cem’le tartışıyorlar aralarında. "Baban, anneni aldatıyor. Sen annenin tarafını tutmuyorsun. Neden?" diye soruyor Münevver.
Günlükte Cem’in halasıyla tedaviye gideceği yazıyor. Ne tedavisi?
Alkol.
18 yaşındaki çocuk, alkol tedavisi mi oluyor?
9 yaşında anne ve babadan uzakta, yalnız büyüyen bir çocuğun, yalnızlığını bir şeyle bastırması lazım. Bu da alkol. Belki uyuşturucu da vardır. Ama bahsi geçmiyor.
Cinayet esnasında uyuşturucu almış olabilir mi?
Bilmiyoruz. Bilebilmemiz de mümkün değil.
Adli Tıp raporunda cinayeti kaç kişinin işlediği belli olacak mı?
Hayır, Adli Tıp raporundan o çıkmaz.
Peki nereden bileceğiz? Belki üç saatte her şeyi kendisi yaptı? Öldürdü, kesti, valize koydu...
Eğer üç saatte bu cinayeti işlemişse, valize koyma dahil her şeyi yapabilmişse, bu çocuk tecrübeli bir cinayet zanlısı. Daha önce başka cinayetler de işlemiş olabilir. Ben zaten olayın başından beri, bunun onun ilk cinayeti olmadığını düşünüyorum.
Cem, Münevver’e evlenme teklif etmiş
Münevver aşık mıymış?
Aşık mı bilemem ama Cem’e çok bağlı.
Nasıl anlıyorsunuz?
Yine günlükteki ifadelerden. 17 Şubat’a kadar Münevver olan biten her şeyi kaydetmiş. Sürekli görüşüyorlar. Erkek kardeşi Enver, "Ciddilerdi" diyor, çünkü Cem, Münevver’e evlenme teklif ediyor. Ben tabii bunların hepsinin, kızı kendine bağlamak için çektiği numaralar olduğunu düşünüyorum. Bir keresinde de Cem, Münevver’e bir rüyasını anlatıyor. Bu da var günlüklerde, çocukları olmuş, bir kız çocuğu, ismini Sakine koymuşlar...
Neden Sakine?
Cem’in kız kardeşinin ismi Sakine. Ama daha da önemlisi, ailedeki en saygın erkeğin eşinin ismi Sakine, yani babaannenin. Ailedeki "dede faktörü"nden söz etmiştim. Dede Kasım Garipoğlu, aile fertleri için çok önemli bir kişilik. Ben tabii bu rüyanın da palavra olduğunu düşünüyorum. Kızı etkilemek, kendine bağlamak için uyduruyor. Ama başarıyor.
O mesajı atan Münevver değil Cem
"O gün 14.58’de Münevver’in telefonundan bir mesaj atılıyor: "Beşiktaş’tayım anne, merak etme anne, eve geç geleceğim" Kime? Güya Nagihan Karabulut’a. Ama Nagihan Hanım’ın telefonu, bir aydır oğlu Enver’de. Çünkü Enver, telefonunu kaybetmiş, annesininkini kullanıyor. Bunu Münevver biliyor ama Cem bilmiyor. O mesajı da zaten Münevver değil Cem atıyor! Münevver, mesajın annesine ulaşmayacağını bildiği halde o telefona mesaj atar mı? Okulda olan kardeşi telefonunu ancak 16.30’da açacak. Cem’in Münevver’le Bahçeşehir’deki eve kaçta girdiğini biliyoruz. Girer girmez de kızı öldürüyor. Sonra kızın annesine mesaj atıyor. İşte bunlar, "İkinci biri var mıydı, yok muydu?" meselesi üzerine kafa yormamıza neden olan şeyler. Birini öldürdükten hemen sonra mesaj atar mı insan?"
Cinayet esnasında geyik muhabbeti
"Cem ve Münevver’in Bahçeşehir’deki eve giriş saatlerini biliyoruz. Nereden bildiğimi sormayın. Tam 15.30’ta Cem’e bir telefon geliyor. Bakın cinayet işlenmiş, ortada muhtemelen bir ceset var, ama Cem telefonu açıyor, uzun uzun konuşuyor. Tam 15 dakika! Raca Bar diye bir yer var, Münevver’in doğum gününü kutlayacaklar, oradan arıyorlar. Cem gayet normal tepkiler veriyor. Hatta geyik muhabbetti yapıyorlar. Telefonunuz çaldı, meşgule ya da sessize alabilirdiniz, hayır yapmadınız, açtınız uzattıkça da uzatıyorsunuz. Anneniz eve gelebilir, ya da başka biri. Ama "Cesetten bir an evvel kurtulayım" düşünceniz yok. Söyler misiniz, tüm bu sakinliğin sebebi ne?"
Jandarma hakkında suç duyurusunda bulundum
Ceset, tam olarak nasıl bulunuyor?
19.30 gibi çöp toplayıcısı çöpte bir şey görüyor. Bir valiz. Kapağını açıyor, bir çizme, çizmeyi çekiyor, o de ne, bir insan ayağı! Çığlık atıyor tabii. Çok yakınındaki bir villanın güvenliği, çocuğun çığlığına koşuyor. Gidiyorlar bakıyorlar bir genç kız ceseti. Hemen polise haber veriyorlar. Evet polis hızlı çalışıyor ama cesedin bulunması tamamen tesadüf. Ceset bulunduktan sonra, ben Cem’in soğukkanlılığını yitirdiğini düşünüyorum. Plan bozuldu çünkü. Yolunda olmayan işler var. Kırılma oldu. Şimdi anlatacağım olayla ilgili de bir suç duyurusunda bulundum. Herkes, "Bu çocuk nasıl kaçtı?" diyor ya, cevabı bunda...
Dinliyorum...
Polis, cesedin Münevver’e ait olduğunu anlıyor, sevgilisi Cem’e ulaşmaya çalışıyor. Ellerinde Bahçeşehir’deki evi adresi yok. Ne yapıyorlar? Bahçeşehir Jandarması’na gidiyorlar. Adres çıkıyor. Münevver’in kardeşi Enver de o esnada orada, ben zaten bunları Enver’den dinledim, olay yerine giden polislerden de teyit ettim. Güya jandarma, polise mihmandarlık yapıyor. Ne var ki jandarma, polisi 20-25 dakika oyalıyor, Bahçeşehir’in içinde oradan oraya götürüyorlar, bir türlü evi bulamıyorlar. Oysa ki ev, Jandarma Karakolu’nun arka sokağında. Karakol’dan villaya 70 saniyede yürüyebiliyorsunuz.
Siz bunun kasıtlı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Kesinlikle. Dahası, tam eve yaklaştıklarında, karşıdan bir otomobil geliyor. İçinde siyah bereli bir çocuk ve arabayı kullanan bir adam var. Polis, bunlara yol veriyor.
Şaka bu!
Yooo. Nereden bilsinler kime yol verdiklerini? Eve ulaştıklarında "Az önce çıktılar!" cevabını alıyorlar. Gerçekten de onlarmış. Jandarmanın işgüzarlığı yüzünden, polis cinayetin failini kaçırıyor.
Nereye gidiyorlar?
Nida Bey’in söylediğine göre, oğlunu Barmes Cafe’ye bırakıyor, canı sıkkınmış çünkü. Oradan nereye gittiğini bilmediğini söylüyor. Polis, işte Cem’i elinden böyle kaçırıyor. Polisin ihmali yok ama Jandarma Karakolu’nda görevli birileri, muhtemelen Garipoğlu Ailesi’ne polisin baskın yapacağı bilgisini verdi. Bu konuda suç duyurusunda bulundum.
Şu anda Cem yurtdışında mı, yurtiçinde mi? Sizce nerede?
Bu aile o kadar profesyonel ki, her yerde olabilir. Bir avukat olarak şunu söyleyebilirim: Bugüne kadar, oğullarını temize çıkarmak için bir iddiada bulunmadılar, Cem’in ne kadar hapis alacağı umurlarında bile değil. Stratejileri, Cem’i teslim etmemek ve onun yakalanmaması üzerine. Bu stratejiye göre de Cem’in Türkiye’de olmaması lazım. Çünkü Türkiye’de yakalanır. Yurtdışına ise ilk on günde mi, daha sonra mı çıktı bilemem. Şirketlerinin çoğu yurtdışıyla iş yapıyor, atarsın bir konteynerin içine, gözünü açar mesela Moskova’da. Zor bir şey değil ki.
Paylaş