SANIRIM artık Ergenekon savcılarının da bir tür "halkla ilişkiler" faaliyeti yürüttüklerini kabul etmeliyiz.
Olay şudur:
Ne zaman Ergenekon’un başı biraz sıkışsa...
"Hop" diye bir "günlük" piyasaya sürülüveriyor.
Ne zaman toplumda Ergenekon mızıldanması başlasa...
"Pat" diye bir "kazı faaliyeti" başlayıveriyor.
Ne zaman bir Ergenekon güvensizliği söz konusu olsa...
"Şak" diye bir "ortam dinleme" kaydı sızdırılıveriyor.
Böylece...
Ergenekon’a bel bağlamışların, "Vay baba... Neler dönmüş neler?" demelerine ve acayip moral kazanmalarına katkı sağlanmış oluyor...
Bu arada...
Olan, Ergenekon adı altında "muhaliflere baskı" yapıldığına inananlara oluyor.
Zavallıcıklar ne diyeceklerini, ne yapacaklarını şaşırıveriyorlar.
* * *
İşte bakın yine aynısı oldu:
Hiç ayaklanmayacak gibi duran "yandaş vicdanlar"ı bile ayaklandırmayı başaran "Türkan Saylan görüntüleri"nin yol açtığı mağlubiyet hissi, üç gün sonra Poyrazköy kazısından çıkan mühimmat sayesinde galibiyet hissine dönüştü...
Moral bozukluğu yerini özgüven patlamasına bıraktı...
Ve durum en azından şimdilik eşitlenmiş oldu...
Artık her kim, "Bu Ergenekon da çok olmaya başladı... Yaşlı ve üstelik hasta bir profesöre yapılır mı bu?" diyecek olursa...
Gözler kısılarak şu yanıt verilecektir kendisine:
"Sen bırak şimdi yaşlıyı, hastayı da Dalan’ın arazisinden çıkan mühimmata ne diyorsun, onu söyle?"
Kısacası...
Gitti "hasta Türkan", geldi "bombacı Dalan"...
Balbay’la dayanışırız...
"Pat" diye "Balbay günlükleri" piyasaya sürülür...
Birazcık güvensizlik sergileriz...
"Tak" diye "Karadayı’nın dinlenen ortamlarından kayıtlar" dökülür ortalığa...
"Türkan Hanım’a ayıp ediliyor" diye sesimizi yükseltiriz...
"Şak" diye Poyrazköy kazısı başlar...
En iyisi...
"Böyle olur savcının halkla ilişkiler faaliyeti" deyip susalım...
Altı küçük yandaş yalanı
BİR Yargının kararını bekleyelim, en doğru kararı yargı verir...
İKİ Türkan Saylan’ın durumuna ben de çok üzüldüm...
ÜÇ Ben Tayyip Erdoğan’ı yüzüne karşı eleştiririm arkadaş...