O pası verebilmek

2dk okuma

KALİTE ve tempo çok düşük.. İki takım da gerçek gücünden çok uzaklarda. Motivasyon, hırs, biraz da mücadeleyle götürmeye çalışıyorlar işi..

İlk yarı biterken aklımızda kalan tek pozisyon yok. İkinci yarı oyun disiplininin azaldığı anlar. Erman Kılıç, sol kanatta topla buluşuyor. Önündeki rakibinden harika sıyrılıyor. Ama ne yapıyor? Kale sahasına çıkarması gerekirken 15 derecelik açıdan kaleye vuruyor. Top da korner bayrağının yanından auta gidiyor.

Bu pozisyonun 10 dakika kadar sonrası. Taze kuvvet Nonda, sağ kanatta topla buluşuyor. Önündeki iki rakibini birden nefis bir hareketle geçiyor. Nonda ne yapıyor? Kale sahası içine nefis bir pas atıyor, Baros’u topla içeri sokuyor.. Çünkü futbolu ilk öğrendiği andan itibaren "bencil olmamaya" odaklanıyor.

Bir maç biter, başka maç başlar. Bir sezon biter, diğeri başlar. Önemli olan ülkenin futbolunun nereye gittiği, futbolcusunun kendisini geliştirip geliştiremediği.. Dünyanın en önemli takımlarının maçlarını seyrediyoruz. Gollerin üçte biri kişisel beceriyle atılıyorsa, üçte ikisinde takım oyununun, futbol zekasının ve taktiksel varyasyonların rolü var. Atanlar kadar attıranlar da değerli oralarda..

Önemli galibiyet

Ama ya Türkiye’de? Takımı küme düşerken, kendine oynayanlar daha fazla.. Çünkü onlar düşmüyorlar ki, takımları düşüyor.. Galatasaray için "önemlinin" ötesinde bir maçtı. Üç puan şampiyonluk yarışına tekrar ortak olmak, Şampiyonlar Ligi iddiasını iyice kuvvetlendirmek, Fenerbahçe’nin üç puan önüne geçmek ve moralsizlik hastalığından sıyrılmak demekti. Nonda’nın pası, Baros’un pozisyon takipçiliği çok değerli bir galibiyeti getirdi. Lincoln formsuz, Kewell etkisiz, Baros yorgun.. Arda, Sabri, Servet, Emre Aşık, Emre Güngör yok. Buna karşın kazanmak, üstelik İstanbul BŞB gibi "ters" bir takımı yenmek önemli.

Semih için de önemli maçtı. Müthiş oynamadı. Ama rahattı. Heyecanını sahaya yansıtmadı. Semih örneği, alt yapı fakiri diğer büyüklere ders olmalı..

Yazarın Tüm Yazıları