BELEDİYE Başkanlığı seçimleri bitti. Yorumlar başladı. Herkes bir pencereden bakıyor. Burada AKP'nin eksik oy almasına sebep şu. CHP ve MHP Belediye Başkanlıklarındaki isimlerini seçerlerken, önceden yaptıkları milletvekili seçimi hatasına düşmediler.
Hani, "Kaçıncı sıradan koyarsam bunu seçtiririm" zihniyeti, meclisteki milletvekili kalitesini de düşürüyor. Ama aynı hatayı bu sefer yapmadılar. Kaliteli adamları seçtiler. Çünkü buna mecburlardı. Bu birincisi.
İkincisi ise şu. Hiç düşünüyor musunuz ANAP şu anda nerede diye?. Toz şeker gibi oldu. Tabanı olmayan bir partiydi de ondan. Şimdi bu görüntü şunu gösteriyor. Bundan sonraki seçimlerde AKP'nin oyu daha da düşecek. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan taban memnun değil. Daha sert, daha radikal dinci kararlar alınmasını istiyorlar. Devletin her kademesine din girsin istiyor AKP tabanı. Bunu isteyen iki kişi daha vardı. Birisi Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç diğeri de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Cumhurbaşkanı değil mi bizi İnsan Hakları Mahkemesi'ne şikayet eden?
Sakın "Başarılıyız" demesinler
AKP'nin çekirdek kısmına Recep Tayyip Erdoğan yumuşak geliyor. Hafif geliyor. Zaten dikkat edin Gül Cumhurbaşkanı, Arınç piyasada yok. Erdoğan tek başına. Her yerde kendisi var. O var. Bu neyi gösterir. Partinin tabanının çalışmadığını. Daha da önemlisi partinin tabanı toplama. AKP'nin bir şey olamayacağını anladılar ve olmadığından dolayı da gerçek yerleri Saadet'e dönmeye başladılar.
Önümüzdeki 1 bilemediniz en fazla 2 yıl içinde AKP'nin en büyük rakip partisi ne CHP ne MHP olacak. Saadet olacak. Çünkü Saadet Partisi tabanı olan bir parti. Yani ne Deniz Baykal ne de Devlet Bahçeli lider olarak sakın, "Biz başarılıyız" demesinler. Erdoğan, Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli'yi rakip görmüyor. Bunda da haklı zaten. Verilen oylar tamamen AKP'ye tepki oylarıdır. Onların mahareti değil. Belediye Başkanlığı olunca düzgün seçilen adaylar neden milletvekili seçimlerinde düzgün seçilmez, Deniz Baykal özellikle bunu sorgulamalı.
Bunun cevabını da verebilirim. "Bana karşı olanlar Mecliste olmasınlar ki benim koltuğum sağlam olsun" diyor kendi kendine. Ama, Belediye Başkanlığı seçiminde böyle bir tehlike yok. Bence işin bir başka taraftan görünen şekli de bu.
Şu andan sonra AKP'de panik de başladı. Gelecek seçimlerde bir çok isim ve adaylık düşüncesi olanlar seçilemeyeceklerini biliyorlar. Yeni bir arayış içine girecekler. Tek başına Erdoğan bunu önleyebilir mi? Bence çok zor. Zaten Erdoğan yalnız dışarıdan değil, kendi partisinde içeride arkadan vurulduğu için de sinirleniyor. Onun siniri karşı partilere değil. Kendisini arkadan vuranlara. Ne demek istediğimi göreceksiniz.
Bizimkiler de yer!..
SPORA bakma açımız çok farklı. İki hafta önce Frankfurt'a gittiğimde Deutsche Bank Skyliners Frankfurt basketbol takımının maçına gittim. Biliyorsunuz antrenörleri bizim Murat Didin. Salonlarına bir girdim, basket maçı değil sanki bir şölen var. Bir tarafta ponpon kızlar, bir tarafta gırgır şamata, bir diğer tarafta şarkılar. Maçtan önce VIP salonunda iki takım idarecileri, güzel giyinmiş erkek ve bayanlar içki içip yemeklerini yiyorlar. Maçtan sonra görüntü aynı ama bu sefer maçın hakemleri de var. Gayet güzel ve şık giyinmişler onlar da.
Murat Didin dedi ki, "Ermancığım biliyor musun Almanya'da basket maçlarından sonra bu tablo hep olur. Bizler, idareciler ve hakemler birlikte yemek yeriz." Ben de yapıştırdım, "Bizim hakemler de yiyorlar" diye. "Nasıl yani" dedi gözlerini açarak. "Bizimkiler de maçtan sonra dayak yerler" dedim. O da misafirlere tercüme etti.
Daha çok şey öğreneceğiz
İNGİLTERE dendiğinde çift katlı otobüsler, telefon kulübeleri, yağmurlu ve kasvetli bir hava, metro, vıcık vıcık insanlar gelir akıllara. Yıllardır İngiltere'ye giderim. Çok yerini gezdim. Ama iki hafta önce Londra'da Bourmouth diye bir yere götürdüler beni.
Sıcaklık 18-19 derece. Okyanusa açılan bir kıyı. Bizim Antalya Konyaaltı plajı gibi bir plaj. Kumu inanılmaz güzel. İngiliz kızlar ve erkekler mayolarını giymişler denize giriyorlar.
Şöyle bir gözümü kapatıp açtım, Nice'de miyim Cannes'da mıyım diye. Hayır Londra'ya bir buçuk saat mesafe uzaklıkta, İngiltere'deydim. Birisi anlatsa inanmam. Ama insan herşeyi gezerek görüyor. Zaten İngilizler de diyorlardı, "Mart ayında böyle bir olay zaten yıllardır olmadı" diye. Ben İngiltere'de böyle bir kıyı olabileceğini de düşünmemiştim. Demek ki daha çok öğreneceğimiz şey varmış.
Üst düzey cevap
GEÇEN hafta Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın maçlara geldikleri zaman seyircilerin çektiği sıkıntıları yazmıştım. Yazının çıktığı gün Cumhurbaşkanlığı'ndan üst düzey bir yetkili aradı ve şunları söyledi:
"Bugünkü yazıyı okuduk. Son derece haklısınız. Maalesef sizin yazdığınız gibi görevliler kraldan çok kralcı oluyorlar. Onun yüzünden de bu işler tıkanıyor. Bizden böyle bir istek gelmiyor. Ama, İstanbul Valisi ile konuşarak bundan sonraki maçlarda özellikle tedbirler aldıracağız. Yazınızdan dolayı size teşekkür ederiz."
Bilgilerinize arz olunur.
Diğerleri ne yapsın?..
YILLARDAN beri Bodrum'a giderim. Bundan 3-4 yıl evvel uçaklar müteahhit doluydu. İnşaatları yapanları taşırdı, mimarlar vardı. Geçen sene onların yerini icraya giden avukatlar almıştı. Bu sene avukatlar da yok uçaklarda. Demek ki işler temizlendi. Ama çok enteresan uçaklardaki yolcu adedi yine fazla. Uçaklar dolu gidiyor öyle de geliyor. Ama gezen, tozan adam yok. Herkes evine çekiliyor. Tavuk misali.
Soruyorum gittiğim restorantlarda veya barlarda, onlar da diyorlar ki "Biz de soruyoruz, aldığımız cevap ekonomik tedirginliğin onları evde oturmaya ittiği." İnanamıyorum, içeceğin iki bardak içki ve iki tabak yemek. Eğer Bodrum'a gelen insan bundan ürkmüş ve korkmuşsa, diğerlerinin halini siz düşünün.
Bu akşam göreceğiz
MİLLİ Takım'daki senatör futbolcular bakalım bu akşamki maçta biraz hırslanıp çatır çatır mücadele edebilecekler mi? "Biz senatör değiliz arkadaş, futbolcuyuz" diyecekler mi? İnşaallah biz yanılırız.