ÇOK ünlü bir gazeteci dostum anlattı.Geçenlerde, ülkesinin en büyük bankacılık derneğinden özel bir ödül almışlar.
Ödül, "Ekonomik krizde yaptıkları yayıncılık" için verilmiş.
Gazeteci arkadaşım güzel bir espri yaptı:
"Hayatımda ilk defa, yayınladığım değil, yayınlamadığım haberler için ödül aldım."
Çünkü bankaların önündeki kuyrukları, batan işadamlarını haber yapmamışlar.
* * *
Türkiye’nin yaşadığı son üç ekonomik krizde, Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni bendim.
Bütün bu üç krizdeki yayıncılığıma baktığım zaman, şunu rahatlıkla söyleyebilirim:
"Ben de büyük bir ödülü hak etmişim."
Aynen ben de, yayınladığım değil, yayınlamadığım haberler nedeniyle.
Çok iyi biliyorum ki, gazetecilik açısından bu övünülecek bir şey değil.
Ama ne yapalım ki, aynı gemideyiz.
Bu gemi batarsa, hepimizi kurtaracak kadar tahlisiye sandalı da yok.
Hele hele, iktidarın bir işareti üzerine, bütün devlet, bütün bürokrasi, kazma küreği alıp sizin kuyunuzu kazmaya başlamışsa, devlet her köşede pusu kurmuşsa, sizin için ekonomik krizin özgül ağırlığı daha da fazla oluyor.
Ama bu hiç önemli değil.
Önemli olan Türkiye’dir, Türkiye’nin geleceğidir.
O krizi körükleme korkusuyla, her defasında gönüllü olarak bazı haberleri vermekten kaçınıyoruz.
İsteyen bunu gazetecilik açısından ürkütücü bir itiraf olarak kabul etsin, isteyen gerçekçilik...
İsteyen doğru desin, isteyen yanlış.
Yaptığımız budur ve arkasındaki motif de, ülke ekonomisi, hızı düşmüş Tekirdağ uçağı gibi tepeteklak giderken, yanlış altimetrelere bakmaktan ibarettir.
Bugüne kadar büyük gazetelerin hiçbiri, yaşadığımız ekonomik krizin adını maalesef koymadı, koyamadı.
Kimi iktidardan korkusundan, kimi yalakalıktan, kimi de bizim gibi, krizi daha da körükleriz korkusundan.
* * *
Oysa birçok ülkede, ekonomi dibe vurduğu zaman, anında bunun adı konuyor.
O ülkelerin başbakanları çıkıp, gazeteleri "kriz yaratmaya çalışmakla" suçlamıyor.
Daha doğrusu suçlamaya cüret edemiyor.
Çünkü hepsi çok iyi biliyor ki, basınla bir arada yaşamak zorundadırlar.
Onları en ağır ifadelerle eleştiren gazetecilerle de, onları kedi, köpek, maymun olarak çizen karikatüristlerle de birlikte yaşamak, onlara tahammül etmek zorunda olduklarını biliyorlar.
Çünkü anayasalarının, asla değiştirilemeyecek 1 numaralı maddesi odur.
Türkçesi de mealen şöyledir:
"İfade özgürlüğüyle, özgür basınla bir arada yaşamaya mecbursun..."
* * *
Seçim meydanlarında Başbakan’ı dinliyorum.
Ona bakarsanız, Türkiye’de ekonomik kriz falan yok.
İşsizlik desen sıfır.
Dolar, neredeyse iki katına çıkmamış.
İhracat dibe vurmamış.
Üretim serbest düşüşte değil.
Ne var?
Kriz tacirleri...
Kimdir onlar? Tabii ki başta "yalancı medya".
Medya yalancı değil, ama suskun.
Ekonomi için "iyi" demiyor, ama "kötü" de demiyor.
Yani, altimetre bozuk.
Kaptan pilot ise uçak hálá 592 metrede sanıyor.
Uçak, çakıldı çakılacak.
Tek duamız, yumuşak bir zemin bulup gövdeyi oraya oturtmak.