Paylaş
Kişiye özel pasta tasarımcısı Kutas Tülek gördüğü yeni terapi yöntemini anlatıyor.
İnsan beyni bir bilgisayar gibiymiş. Dosyalar hatalı kapanmışsa, ayvayı yiyorsunuz. Yeni işlem yapamıyorsunuz ya da çok yavaş yapıyorsunuz.
Geri dönüp o dosyaları yeniden açmak, gözden geçirmek ve doğru kapatmak gerekiyor. Bunları sanatçı kuzenim Kutas’tan öğrendim. 9 yıl önce babası Arslan Tülek öldüğünde, şiddetli bir yas ve acı yaşıyor, buraya kadar normal çünkü bir yakınını kaybeden herkes yas yaşıyor, normal olmayan bu yası 9 yıl boyunca aynı şiddetle yaşaması ve bu acının erkek arkadaşıyla ilişkisine kadar hayatındaki her şeyi etkilemesi. EMDR adı verilen ilaçsız bir terapi sayesinde, Kutas inanılmaz üretken oldu, o hüzün o kasvet gitti, yerine kendini ifade eden, neşeli bir insan geldi, yaratıcılığı tavan yaptı, şimdi çok da güzel bir aşk yaşıyor. Sonuçlarını bire bir gördüğüm için bu teknikten çok etkilendim, sizinle de paylaşmak istedim...
Her şey nasıl başladı?
- Bir sabah uyandım ve kendi kendime şöyle dedim: "Ben dünyanın en şahane adamıyla birlikteyim ama bitmez tükenmez bir hüzün ve kasvet içindeyim. Bunun bir sebebi olmalı!" Gittim kendime bir kişisel gelişim semineri buldum, belki bir faydası olur diye.
Oldu mu?
- Oldu ama o seminerde başka sorunlarım da olduğunu fark ettim.
Ne gibi?
- Güzel Sanatlar’da seramik okudum ben. Mezun olduktan sonra tamamen farklı bir alana yöneldim, pastacılık yapmaya başladım. Kişiye özel pasta yapıyorum, sürekli kendimi aşmaya ve daha yaratıcı olmaya çalışıyorum. Yaptığım işte iyiyim de. Ama işte, ne zaman eğitim vermemi isteseler ya da "Televizyona çık!" deseler, zangır zangır titriyordum, heyecandan kilitleniyordum. Oysa bu, benim hayatta en iyi bildiğim şeydi. Seminerde de benzer şeyler yaşadım.
Nasıl yani?
- Dediler ki, "Lütfen kendinize bir eş bulun ve bağdaş kurup yere oturun!" Baktım herkes güle oynaya kendine uygun eş buluyor ve yere çöküyor. Ben ise olduğum yerde kasıldım kaldım, hareket bile edemiyorum. Tam o sırada pat diye yanıma biri geldi, kafamı kaldırıp bakamadım bile, tamamen kapattım kendimi, sırtımı döndüm. O da gitti tabii. Öğle yemeğinde dünya şekeri biriyle tanıştım, yan yana oturduk, dedi ki "İyi anlaşacağımızı biliyordum! Eş olarak ben sizi seçmiştim, yanınıza da geldim ama siz bana sırtınızı döndünüz!" "Ben görmedim bile sizi" dedim, "Görseydim ben de sizi seçerdim!"
Yani neyi fark ettiniz...
- Ayağıma gelen şansları teptiğimi, kendimi bir sürü şeye kapattığımı. Ben cana yakın, sosyal ve rahat zannederdim kendimi. Öyle değilmişim. Özgüven sorunum da varmış. Birdenbire hayatıma dair her şeyi sorgular oldum. Bütün bunların bir sebebi olmalıydı ama neydi? Birileri yeni bir terapi tekniği olan EMDR’den söz etti. Türkiye’de de bunu uygulayan az sayıda uzman varmış. İşte onlardan birinden randevu aldım ve gittim.
Başınıza ne gelecek bilmiyorsunuz...
- Tam olarak bilmiyordum. Terapist, "Merhaba Kutas Hanım, buraya gelme sebebiniz nedir?" dedi. Ben de "Çok sevdiğim bir adamla birlikteyim, ona aşığım, beni her konuda destekliyor, sevdiğim bir işi de yapıyorum ama tarif edemediğim bir hüzün var bende. Artık kendimi daha iyi hissetmek ve ifade etmek istiyorum" dedi. Ailemi, aldığım eğitimi, yaptığım işi kısa bir özet geçtim. Bir ara hayatımı anlatırken, "Babamı kaybettim" dedim ve birden katıla katıla ağlamaya başladım. "Ne zaman kaybettiniz?" dedi. "1999’da" dedim. Şöyle bir durdu, "9 sene olmuş" dedi, "Acınızın bu süre zarfında azalmış olması gerekirdi ama görünen o ki, siz bu acıyı içinizde ilk günkü şiddetiyle taşıyorsunuz. İsterseniz buradan başlayalım." "Tamam" dedim.
Bu arada babanızla ilişkiniz nasıldı?
- Uydu ve yörüngesi gibi. Çok iyi anlaşırdık. Kanserden kaybettim babamı, o zamanlar 24 yaşındaydım. Tabii derinden sarstı beni. Ama üzerinden 9 koca yıl geçmişti. Bir acı, 9 yıl aynı şiddetle devam eder miydi? Babamı kaybettiğimde yaşamış olduğum yasın ya da travmanın çoktan geçmiş olması gerekmez miydi? Terapist bazı sorular sorduktan sonra "EMDR’ye başlıyoruz, lütfen bu kulaklıkları takın" dedi.
Pardon, EMDR’nin açılımı nedir?
- Eye Movement Desensitization Reprocessing/ Göz Hareketleri Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme. İsmine takma, ismi felaket. Nasıl işlediğini anlamak önemli. Hissettiklerimizin kaynağı düşüncelerimiz. Bir travma yaşadığımızda beynimiz bu acıyı işliyor ve normal bir "anı" haline getiriyor. Mesela kocanın cep telefonunda "Aşkım seni çok özledim" türünden bir mesaj gördün diyelim, meğer kocan seni aldatıyormuş. O mesajı gördüğünde bir travma yaşıyorsun, hissettiğin negatif şey neyse, bir sahne olarak beyninin tam orta yerinde donuyor. Çok öfkelenebilirsin ya da kızabilirsin ya da "Ben zaten değersiz biriyim/ Aptalın tekiyim/ Hepsi benim hatam" türünden yanlış hissedebilirsin. İşte EMDR ile o ana dönülüyor, o negatif düşünce artık eskisi gibi sizi etkilemiyor ve yerine bir pozitif düşünce yerleştiriliyor. Bir nevi kişisel tarihinizi yeniden yazıyorsunuz yani...
Vayyyyyy. Çok acayipmiş!
- "Evet ya" diyorsun, "Benim hatam değildi, değersiz biri olduğum için beni aldatmadı. Zaten bu, onun problemiydi, benim değil..." Hafifleyip hayata devam ediyorsun.
İyi de nasıl oluyor bu?
- Kendi örneğimi anlatayım: Babamın ölümünün bende bir şekilde tamamlanmamış yas ya da travmaya yol açtığı anlaşıldı ya, EMDR uzmanının verdiği kulaklığı taktım.
O kulaklık ne işe yarıyor?
- Çift taraflı bir beyin uyaranı o. "Wong", "wong" diye sesler duyuyorsun, iki eline de titreşim yayan bir şey veriyorlar, bilgisayar mouse’unun küçüğüne benziyor, avuçlarında da o titreşimi hissediyorsun. İnsanları hipnoza sokmadan "Gözlerinizle parmağımı takip edin" derler ya, meğer sağdan sola, soldan sağa göz hareketlerinin fizyolojik ve psikolojik etkileri uzun zamandır bilinirmiş. Ama sadece gözle sınırlı kalmıyor bu, iki yönlü hareketlerin hepsi beyni etkiliyor. İki bacağını düzenli bir ritimde uzun süre hareket ettirenler, koşanlar ya da yürüyenler, belli bir süre sonra farklı bir "alan"a girdiklerini anlatıyorlar, sorun çözme yeteneklerinin çoğaldığını söylüyorlar. Bu kulaklık da zihninin en üst seviyesini harekete geçiriyor...
Kulağınızda kulaklık, terapisti mi dinliyorsunuz?
- Aynen öyle. "Babanızın ölümünü düşünün, gözünüzün önüne bir sürü sahne gelecek" dedi. Gerçekten de geldi. En çok ağladığım sahneye yoğunlaşmamı istedi. Canım babam hastanede sedyede yatıyor. O kadar gerçek ki, görüntüler, hisler her şey canlı. Birden "Şimdi gözünüzü açın" dedi ve bana bir kağıt uzattı. "Şu an bu resme baktığınızda kendinizle ilgili negatif düşünceniz bunlardan hangisi?" Bir sürü cümle yazıyor, "Kendimi öfkeli hissediyorum/ Değersiz hissediyorum/ Sevgisiz hissediyorum/ Yalnız hissediyorum vesaire vesaire. Bir tanesini seçtim. Başka sorular da sordu, "Bedeninizde ne hissediyorsunuz şu anda?" dedi. Elimi boğazıma götürdüm, "Yutkunamıyorum" dedim, "Bir de midem kasılıyor." "Bu hissi, hayatınızın başka hangi anlarında hissettiniz?" dedi. Birdenbire aydınlandım, her şeyin cevabını işte bu soruyla buldum. Ben suçlu olmadığım ama suçsuzluğumu ifade edemediğim zamanlarda böyle hissediyordum. Demek ki, babamın ölümünde ben kendimi suçlu hissetmişim, 9 yıl boyunca da bu hissim devam etmiş.
İyi de niye?
- Dünyada en çok sevdiğim insandı. Gözümün önünde eridi gitti ve benim elimden bir şey gelmedi. Travma bu işte. Ve ne oldu biliyor musun, birden böğürerek ağlamaya başladım: "Ben artık sevdiğim insana, babamın bana davrandığı gibi davranıp onunla da aynı sevgiyi kurmaya çalışmaktan sıkıldım. Artık babamdan bağımsız bir sevgi kurmak istiyorum!" Meselem buydu: Babamın ölümünde yaşadığım travma, erkek arkadaşımla ilişkime kadar 9 yıl boyunca her şeyimi etkilemişti. 3 seans EMDR’den sonra hayatı algılayışım değişti. İçimdeki yaratıcılık dışarı fışkırdı. Meğer beni tutan, engelleyen o üzüntüymüş. Travman tedavi olunca kendini ifade edebiliyorsun. Resim yeteneğin mi var, resim yapmaya başlıyorsun, şiire mi meraklısın şiir yazıyorsun. O tıkanıklık geçince üretmeye başlıyorsun, kendinle barışıyorsun. Keşke EMDR ile daha önce tanışsaydım...
HAMİŞ:
Gelecek hafta bu sayfada bir EMDR terapisini kullanan Uzman Psikolog İbrahim Eke ile yaptığım röportajı okuyacaksınız. Enine boyuna bu yeni terapi tekniğini tartışacağız...
KUTAS TÜLEK KİMDİR?
Ortaokulu, Sainte Pulcherie’de, liseyi Saint Benoit’da okudu. Güzel Sanatlar’ın seramik bölümünden mezun oldu. Dünya mutfakları ve pastacılık kurslarına katıldı. Pasta süslemede uzmanlaştı. İngiltere’de yapılan uluslararası gastronomi yarışmasında (Le Salon Cullinaire International de Londres Hotelimpia) pastacılık süsleme dalında ödül aldı. Sipariş üzerine pasta yapıyor, kişiye özel pasta tasarlıyor. Siz hayal ediyorsunuz, o hayata geçiriyor. www.kutaspasta.com’a girin ne demek istediğimi anlayacaksınız. Kutas Tülek, ayrıca kuzenim oluyor.
Paylaş