ÇOK yakında başıma "siyah kalpak", boynuma da "kırmızı kaşkol" takıp televizyon programlarında nara atmaya, masa yumruklamaya falan başlarsam...
Yani...
Adım "çatlak gazeteci"ye çıkarsa...
Hiç şaşırmayın...
Çünkü delirmek üzereyim...
Nasıl delirmeyeyim?
Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz, AKP Milletvekili Nursuna Memecan’a emanet edilecekmiş...
Nursuna Hanım "Başmüzakereci" olmak için resmen ve alenen kulis atıyormuş...
"Majestelerinin karikatüristi" olarak nam salan Salih Memecan ile eşi Nursuna Memecan’ın, İstiklal Caddesi’ndeki evlerinde Başbakan Erdoğan’ı ağırlamalarının sebeb-i hikmeti bu imiş...
Şu işe bakın siz:
Avrupa Birliği dosyalarına hákim olmak için yıllarca göz nuru dökmüş, ömür tüketmiş bunca diplomatımızın yüzüne dahi bakılmazken...
Amerika’da hızlandırılmış uluslararası ilişkiler kursu görmek, İngilizce’den biraz çakmak ve hükümet yanlısı karikatüristin eşi olmak dışında herhangi bir meziyetine tanık olmadığımız Nursuna Hanım, "Başmüzakereci" sıfatıyla arzı endam edecekmiş...
Allah’ım! Sen aklıma mukayyet ol!
Hey Yalçın Küçük Hoca!
Vallahi de billahi de delirmekte haklısın, bu memleket adamı çıldırtır...
Ama tek kabahat Nursuna Hanım’da değil...
Herhangi bir makama getirilmenin koşullarının bu kadar ucuzladığı bir memlekette...
Yani...
Tren makinistine ulaşım sorunlarının, belediye trafik memuruna Türk Hava Yolları’nın, biraz İngilizce’den çakana diplomasinin, Çıkrıkçılar Yokuşu’nda az buçuk tüccarlık etmiş adama ekonominin emanet edildiği bir memlekette...
Nursuna Hanım’ın, etrafına şöyle bir bakıp, "Ben neden Başmüzakereci olmuyorum ki? Benim neyim eksik?" demesi gayet normaldir...
İşte buraya yazıyorum:
Bu hanımefendi, yarın da "Yahu şu Ali Babacan bile Dışişleri Bakanlığı’nı yürütebiliyorsa ben de yürütürüm kardeş" diyecek ve Dışişleri Bakanlığı’na getirilmek için kulis atacaktır...
Bu işler artık ciddiyetten uzak hale gelmiştir...
* * *
Şimdi anımsıyorum:
28 Şubat günlerinde ben bu "Memecan Ailesi"ni pek bir severdim...
O zamanlar memleketimiz biraz "Mississippi"yi andırır, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına "Kunta Kinte" muamelesi çekilirdi...
Salih ile Nursuna Memecan çifti ise, sağdan soldan gelen "zenci dostu" suçlamalarına hiç aldırmazlar, Erdoğan ve Gül’e sokuldukça sokulurlardı...
Ben de şöyle derdim: "Ne kadar da erdemli insanlar..."
Sonra şöyle bir şey oldu: Zenciler iktidara geliverdi...
Yani bir zamanlar "Kunta Kinte" muamelesine tabi tutulanlar, "Obama" gibi patron oldular...
Memecan Ailesi de bu işten bir parça nemalanmaya başladı...
Mesela Salih, "Majestelerinin karikatüristi" olarak Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın uçaklarında "çok özel konuk" muamelesi görmeye başladı...
Mesela Nursuna, Meclis’e kapağı attı...
Bense hep iyi niyetimi korumaya çalıştım...
Ta ki Nursuna’nın "Başmüzakereci" olmak için yanıp tutuştuğunu öğreninceye kadar... Ve şimdi kesin hükmümü veriyorum:
Bu Memecan Ailesi’nin, Obama üzerine yatırım yapan "Beyaz / Protestan / Anglosakson / Uyanık / Pazarlamacı / Yatırımcı" tiplerden hiç mi hiç farkları yokmuş yahu...
Ha gayret Gürsel Tekin
BUNDAN bir süre önce, "CHP’nin yeni İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’e dikkat" diye bir yazı yazmıştım...
Demiştim ki:
"Gürsel Tekin alışılmış CHP’lilere benzemez... Örgütçüdür... Seçkinci değildir... Halkın diliyle konuşur... Hacı amcalarla iletişimi gayet iyidir... Fakir fukaraya yakındır... Takipçidir... Varoşlara alışkındır... Laiklik geriliminden ziyade yolsuzluk meseleleriyle ilgilidir... İddialıdır..."
Şimdi lütfen fotoğrafa iyi bakın...
Önceki gün akşam saatlerinde İstanbul Eyüp’te çekilen bu fotoğraf, Baykal açısından önemli ise de, asıl olarak "Gürsel Tekin farkı"nı yansıtmaktadır...
Olay şu: Bir grup türbanlı kadının yanı sıra çarşaflı bir kadın da CHP saflarına geçmiş... Baykal da, çarşaflı kadına CHP rozeti takıyor...
Ne güzel değil mi?
Durun, durun... "Bu bir istismardır, seçim öncesi türbanlıları kafalama taktiğidir" falan deyip geçmeyin...
Çünkü Gürsel Tekin, bu işin altını da dolduruyor...
Bundan iki hafta önce bana, "Ben CHP İstanbul İl Başkanı olarak üniversitelerde türbanın özgür olmasını istiyorum" demişti...
Ben de "Böyle bana özel konuşmak olmaz... Bunun yazılmasına razı mısın?" diye sormuştum...