Eski Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olarak görev yapan
Ertosun, yazdıklarımıza üzülmüş. Aslında biz kendisine yönelik hiçbir iddiada bulunmadık; sadece
Silivri’de yaşananları aktardık.
Niye 1. sınıf tarım arazisinde böyle büyük bir cezaevi diye sorduk; eskiden sorduğumuz gibi.
Ertosun’un da haklı yanları var tabii...
GÜNÜN SÖZÜ "Başa kakılan bir iyilik daima hakaret yerini tutar." (Racine) |
Cevap hakkı gereği
Ertosun yanıtına aynen yer veriyoruz.
"İstanbul ve çevresinin cezaevi ihtiyacını çözmek için uzun yıllar büyük uğraşlar verilerek arazi aranmış, bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından yardım ve destek istenmiş, maalesef uygun yer bulunamadığından, sözü geçen taşınmaz, 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu’nda, kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti usulünü getiren 24.4.2001 tarih 4650 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce Bakanlığımız personelinin içinde yer almadığı
Değer Takdir Komisyonu’nun belirlediği bedel üzerinden mevzuata uygun olarak kamulaştırılmıştır. O tarihlerde taşınmazın değerinin çok üstünde bir bedelle kamulaştırıldığı iddiaları ilgili mercilerce incelenmiş olup, bu mahkemece verilen kararlarla da taşınmazın yüksek bir bedelle kamulaştırılmadığı anlaşılmıştır.
Yazıda sözü edilen boşalan kömür ocaklarının bulunduğu
Kemerburgaz’daki alanlara cezaevi yapımının uygun olmaması ve çok yüksek maliyetler gerektirmesi;
Hasdal’daki askeri alanların da tahsis edilmemesi ve cezaevi yapımına izin verilmemesi nedeniyle cezaevi yapılamamıştır.
Üzülerek söylemek zorundayım ki, metropol bir kent olan
İstanbul İmar Planı’nda cezaevi için yer ayrılmamıştır."
(Aynı şekilde bizim de okul, sağlık ve cami vs. gibi yerleri ranta açan bir anlayışla ne kadar uğraştığımızı okurlarımız gibi Ertosun da biliyor. Y.B.)KAÇAK YAPILARSilivri’de cezaevi kampusu yapılan arazinin bulunması ve kamulaştırılması sırasında araya siyasiler, avukatlar ve komisyoncular girmemiştir. Tam tersine bu arazinin kamulaştırılmaması için her türlü yol denenmiştir. Keza sözü geçen taşınmazın kamulaştırılmasında da hiçbir şey dönmemiştir. Ayrıca Eski Adalet Bakanı Prof. Dr.
Hikmet Sami Türk cezaevi yapılmasına karşı çıkılması üzerine söz konusu projeyi durdurmamış, aksine süreç normal prosedüründe işlemiştir. Cezaevinin bulunduğu yerin çevresinde kaçak olarak yapılmış yüzlerce tesis, işyeri ve çiftlik binası bulunmaktadır.
RANTI ÖNLEDİKBu araziye cezaevi yapılması, iddiaların aksine rantı önlemiştir. Kamulaştırmadan sonra bazı siyasetçiler ve mafyanın birbirine girmesi, elden kaçan rant yüzündendir. Nitekim son günlerde
Silivri’de yapılan imar değişiklikleri sonucu oluşan arazi rantı nedeniyle yapılan tartışmalar gazetelerimizin gündemini oluşturmaktadır. Tek sermayesi haysiyet ve onurları olan, canlarını ortaya koyarak cezaevi sorununu gideren, ülkemiz ceza infaz kurumlarını yeniden yapılandıran, koğuş sisteminden oda sistemine geçiren, hukuk hakimiyeti ve insan haklarını sağlayan, gerekli reform ve yenilikleri gerçekleştiren kişilerin suçlanması, hiçbir insaf ölçüsü ile bağdaşmamaktadır.
Silivri ve
Maltepe Ceza İnfaz Kurumları Kampusları, İstanbul’un cezaevi ihtiyacını kısmen çözmüştür. Son yıllarda 70.000’den 100.000’e çıkan mahkum sayısı dikkate alındığında, geçmişte verilen kararların ne kadar isabetli olduğu görülmektedir. Kaldı ki ihtiyaç nedeniyle
İstanbul çevresine çok sayıda cezaevi yapılması gerekmektedir. Daha önceden de bu konuda bilgi verilmesine rağmen, ısrarla iddiaların sürdürülmesinin nedeni tarafımdan anlaşılamamaktadır. Yazıda sözü geçen kanıtları ibraz ve iddiaları ispat etmeye davet ediyorum."
Bizim yazımız okunduğunda bir tespit yaptığımız anlaşılacaktır. Sayın
Ertosun burada muhatap değildir; bu konunun muhatapları yazıda isimleri geçendir.
75’inci yılında İstanbul Üniversitesi’nde neler oluyor?
75 yıl önce bugün, 1 Kasım 1933’te
Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle, dönemin ilerici Maarif Vekili Dr.
Reşit Galip tarafından kurulan, 60.000’e varan öğrencisi, on binlerce hektar kampus alanı ve 5.500 öğretim üyesi ve yardımcısı ile dünyanın en büyük üniversiteleri arasında sayılan
İstanbul Üniversitesi, 75. yılına muamma dolu uygulamalarla ilginç bir seçim dönemine giriyor.
Rektör Prof.
Mesut Parlak’ın görev süresinin bitimine iki buçuk ay kala iki rektör yardımcısının (Prof. İrfan Papila ve Prof. Erhan Güzel), hiçbir açıklama yapılmadan görevden alınması ve bu olaydan bir hafta kadar önce üniversitenin arşivinde çıkan yangının boyutları hakkında basına bilgi verilmemesi dikkat çekiyor.
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün,
"rektör ataması yetkimi sağlıklı kurumlara bırakmak istiyorum" biçimindeki sözleri sanki yaklaşan
İstanbul Üniversitesi rektör seçimi için söylemiş olduğu kanısı yaygınlaşırken, seçimde 2.300 öğretim üyesinin oylarına talip 12 aday yarışıyor. Başbakan
Tayyip Erdoğan’ın aile doktoru Prof.
Dr. Yunus Söylet ile iletişim bilimci ve kamu yönetimi uzmanı, Liverpool John Moores University ve Beykent Üniversitesi’ni kuran Prof.
Dr.
Veysel Batmaz bu
yarışta söylem olarak öne çıkıyor.
Rektör adaylarıProf. Mesut Parlak’ın görev süresinin bitmesi üzerine aralık ayı başlarında yapılması beklenen İ.Ü. rektör adaylıklarında yarışacak adaylar şunlar: Prof.
Yunus Söylet (YÖK üyesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahi öğretim üyesi), Prof.
Ahat Andican (eski bakan, genel cerrah), Prof.
Ali Akyüz (genel cerrah), Prof.
Erhun Eyüpoğlu (genel cerrah), Prof.
Kenan Ulualp (genel cerrah), Prof.
Seyfettin Uludağ (kadın doğum uzmanı), Prof.
Faruk Erzengin (Tıp Fakültesi eski dekanı, kardiyolog), Prof.
Mustafa Keçer (genel cerrah), Prof.
Gülçin Bermek (Diş Hekimliği Fakültesi öğretim üyesi), Prof.
Kadir Erdin (Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı ve Orman Fakültesi öğretim üyesi), Prof.
Melih Boydak (Orman Fakültesi öğretim üyesi), Prof.
Veysel Batmaz (İletişim Fakültesi öğretim üyesi).