Kadın olsam takım tutmayan adamla beraber olmam

24 Ekim’de evlere şenlik bir film vizyona giriyor. Romantik bir komedi. Adı "Aşk Tutulması." Yönetmeni 35 yaşındaki Murat Şeker.

Bu, üçüncü filmi. Şeker, aynı zamanda bu filmin senaristi ve yapımcısı. Aşk Tutulması’nın kahramanı Uğur, biraz da kendisi ama aynı zamanda bütün Fenerliler. Ben kendi sevgilimden de izler gördüm Uğur’da. Fanatik Fenerlileri anlatan ve insanı güldüren bir film. Tüm o uğurlar, totemler çok tanıdık geldi bana. Bir yerde koptum! Esas oğlan Uğur, aşık olduğu Pınar’ı ailesinden isteyecek. Derbi gününe denk getiriyor çünkü içinde kötü bir his var, maçı izlerse Fener yenilecek, "Derbi günü isteyeceğim ve sorunu çözeceğim" diyor. "Hem kızı alacağız hem maçı!" Ne var ki kayınpeder de fanatik Fenerli çıkıyor. O da bir an evvel kızını verip, derbiyi izlemek istiyor. İşte zurnanın zırt dediği yer orası! Zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınız ve güldüğünüz bir film. Ben sevdim. İnşallah siz de seversiniz.../images/100/0x0/55eaac58f018fbb8f88f6a9b

Sizin durumunuz nedir? a) Fener’e sıcak duygular besliyorum b) Sempatizanım c) Taraftarım d) Fanatiğim

- d) şıkkı. Ben bir fanatiğim. Fener’e duyduğum hisler gayet derin, temelli ve şiddetli. Fenerli olmak kendimi tarif ederken kullandığım fevkalade önemli referanslardan biri...

Hep mi böyleydi?

- Evet, kendi bildim bileli...

Sizce bu sevginin en temelinde ne yatıyor?

- İnsanın içindeki şiddetin sağlıklı bir biçimde yönlendirilmesi.

Gün içinde seks düşündüğünüz sıklıkta Fener’i düşünüyor musunuz?

- Şaka yapıyorsun galiba! Seksten daha fazla. Taksiye biniyorsun şoför, "Abi hangi takımı tutuyorsun?" diyor. Radyo açık oluyor, maç dinliyorsun ya da gözün gazeteye takılıyor. Bu ülkede her şey insana Fener’i hatırlatıyor.

Kadın- erkek ilişkilerinde tutku azalıyor. Bir erkeğin takımına duyduğu tutku...

- Allah yazdıysa bozsun! Azalmaz!

Bir erkek istisnai durumlar dışında bir kadını 20 yıl aynı tutkuyla sevemiyor, peki nasıl oluyor da bir takımı sevebiliyor?

- Fenerbahçe’nin beni sevip sevmediğini bilmiyorum -herhalde seviyordur- ama bana herhangi bir sebeple kızdığını sanmıyorum. Şikayet de etmiyor. Aramızdaki ilişkinin kilit cümlesi: "Karşılıksız sevgi." Müthiş bir şey. O zaman tutkun hiç azalmıyor, sonsuza kadar bağlı kalıyorsun...

Sizce erkekler, bir takım için gösterdikleri özeni bir kadın için gösteriyorlar mı?

- Gösterenler vardır...

Mesela geceden onu düşünmeye başlıyorlar mıdır, ertesi gün karşılaşacaklar diye heyecandan karınlarında kelebekler uçuyor mudur, onu izlemek için dünyanın bir ucuna gidiyorlar mıdır?

- Başkalarını bilemem, ben kadınlarla ilişkimde elimden gelen her şeyi yaptım

- 24’ümde de evlendim, 26’ımda boşandım, sonra 3 uzun ilişkim oldu- ama olduramadım, nihayete erdiremedim. Zaten 35 yaşında bu filmi yapmamdaki en büyük sebep, bu sorulara sağlıklı bir şekilde cevap verebilmekti, Fener’le olan kişisel geçmişimi kadın-erkek ilişkileri açısından da teknik olarak irdelemekti...

Eeeee sonuç?

- Ben şunu anladım: Aşk başka, ilişki başka... İşlerin karıştığı nokta da beklentiler, onlar bize hayal kırıklığı olarak dönüyor. O yüzden de "uzaktan sevmek" sevmelerin en güzeli. Fenerbahçe’yle seviyeli bir ilişkimiz var. Ben onu uzaktan seviyorum, onun haberi bile olmuyor, ben yine de bütün varlığımı ortaya koyuyorum, karşılığında da çok bir şey beklemiyorum -tabii ki şampiyon olmasını istiyorum- ama kaybetsek de yiğitliğe bok sürdürmüyorum, ondan vazgeçmiyorum. Sonsuza kadar da geçmeyeceğim...

İyi de insanın takımına duyduğu sevgiyi, kadınlara duyduğu sevgiyle kıyaslaması biraz tuhaf değil mi?/images/100/0x0/55eaac58f018fbb8f88f6a9d

- Bir dakika, bir dakika... Asıl hayatıma giren kadınlar hep kendilerini Fener’le kıyasladı! Onlarla buluşmak yerine maça gitmeyi tercih ettiğimde "Nasıl yani?" oldu. "Ben sana acılar içinde kıvrandığımı söylüyorum, başım çatlıyor diyorum, sen maça gidiyorsun!" "Evet gidiyorum, sen ağrı kesicini al, dinlen, ben maçı izleyip geleceğim. Yani benim o maça gitmemi engelleyeceksin de eline ne geçecek! Maç esnasında sana bir faydam olmayacak ki, aklım maçta olacak. Stada gidemezsem, televizyondan izleyeceğim, onu da yapamazsam radyodan dinleyeceğim, o da olmazsa internete gireceğim ya da bir arkadaşıma mesaj atıp, yanıt gelmesini bekleyeceğim. Onu da yapamazsam hiçbir şey yapamayacak hale geleceğim! Kendisine faydası olmayan bir adam olarak, sana da faydam olmayacak. Dolayısıyla bırak gideyim..."

E yazık size! Siz zor şeyler yaşamışsınız...

- Evet yaşadım. Şaka gibi geliyor değil mi? Ama gerçek. Hep bir mukayese durumu oldu. Hani taksilerin arkasında "Tek rabikim THY" yazar ya, o hesap, bir kaçı da itiraf etti zaten: "Tek rakibim Fener!" diye.

Bazı erkekler takım tutmuyorlar, bir camiaya ait olmuyorlar, fanatik değiller, hatta taraftar bile değiller. Sizce onların durumu ne...

- Onlar için üzülüyorum. Takım tutmak, bağlanabilmenin ifadesi. Bizler bir şeylere gerçekten bağlanabilen adamlarız. Ben kadın olsam, takım tutmayan bir adamla birlikte olmam. Bir takıma bağlanabilen bir adamı tercih ederim. En azından sevebilme yeteneği var, bağlanabiliyor ve onu asla yüzüstü bırakmıyor...

Peki takım tutamayanlar neden sevemiyor olsun?

- E adamın hiçbir şeye köklü bir bağlılığı yok. Fazla rasyonel. Oysa aşk dediğin irrasyonel bir şey, taraftarlık da öyle. Takım tutamayan adamlar kolay aşık da olamıyordur, kendini bir şeye kolay teslim de edemiyordur, onlar zaten futbolu da "bir topun peşinde koşturan 11 adamın sporu" olarak değerlendiriyordur.

EVDE TEK BAŞINA TOTEMİ

Fener için bugüne kadar yaptığınız en abuk totem?

- Bütün sezon yürüyerek maç seyrettim mesela. İki yıl üst üste. Stadın içinde böyle totemlerim vardı. Oturursam yeniliriz. Sürekli hareket halinde olmam, maçı farklı açılardan izlemem gerekiyor. Sinemacıyım ya. "Başlatma sinemacılığına, huzursuz etme adamı, otur!" dediler, hiç kulak asmadım. Bir de "Evde tek başına" totemim vardı.

O nasıl bir şeydi?

- Bir maçı evde tek başına izledim, kazandık, o arada farkında olmadan uğur yapmışım, toteme ihanet edecek halim yok ya, geri kalan maçları da evde tek başına izlemek zorunda kaldım. Kardeşimle telefonda konuşuyorum, eve de kimseyi alamıyorum, Allah’tan sezon bitti, yoksa bira komasına girip, sağlığımdan olacaktım...

STAT MABET, BİZ MÜRİT

50 bin kişinin tek bir ağızdan aynı marşı söylemesi Arapça’da o "vecd" denilen vahdet duygusunu da karşılıyor. Kesinlikle ritüel bir tarafı var. Statta başka bir psikoloji devreye giriyor ve ibadetsel bazı çağrışımlar oluyor. Zaten Şükrü Saracoğlu’ndaki atmosferden söz ederken "Stat mabet, biz mürit!" deriz.

JOHN LENNON FENERLİ PAUL MCCARTNEY GS’Lİ GEORGE HARRISON BEŞİKTAŞLI

Bir GS’liyi görünüşünden, giyinişinden, edasından, havasından küt diye anlar mısınız?

- Çoğunlukla. Ben şöyle derim: John Lennon Fenerli, Paul McCartney GS’li, George Harrison da Beşiktaşlıdır. Ringo Starr’ı sorma, o bilinmiyor, muhtemelen Milli Takım’ı tutuyordur. Ama Beatles’ı genel olarak böyle konumlandırabiliriz.

Peki çok yakın bir dostunuzun GS’li olma ihtimali var mı?

- Valla dönem dönem GS’li arkadaşlarım oluyor. Ama çok yakın arkadaşlarımın tamamı Fenerli. Tek tük de Beşiktaşlı arkadaşlarım var. Feridun Düzağaç da en sevdiğim Beşiktaşlıdır.

GS’li bir kadınla beraber olabilir misiniz?/images/100/0x0/55eaac58f018fbb8f88f6a9f

- Oldum. "Seninle bir daha maç izlemem!" dedim. Evin içinde delirdim, kontrolümü kaybettim. Onun suçu yoktu ama... Uğurlu gelmediği kesindi... Bilemiyorum, ömür boyu çekilmez galiba.

Ben takımımı, ailemi ve vatanımı asla para için satmam

Çok aşıkken Fener’e duyduğunuz sevginin şiddetinde hiç mi azalma olmuyor? "Bugün de gitmeyeyim maça..." filan?

- Olur mu öyle bir şey? Bu resmen ihanet, yeniliriz-meniliriz mutlaka bir şey olur. Hani filmin kahramanı Uğur diyor ya, "Ben takımımı, ailemi ve vatanımı asla para için satmam!" Aşk için de satmam.

Aşk Tutulması’ndaki Uğur, biraz da sizsiniz o zaman...

- Biraz değil tamamen benim. Ama Uğur aynı zamanda yakın çevremdeki bütün Fenerliler. Onların ortak özelliklerini temsil ediyor. İlaç mümessili, düz bir çocuk, ailesine bağlı, babası öldükten sonra annesinin ve kız kardeşinin her şeyini üstlenmiş, tek negatif denilecek şeyi fanatik taraftar olması. Ölümüne Fenerli. O halinden memnun da; ama günün birinde aşk kapıyı çalıyor ve fanatik bir Fenerli olması bir sürü şeye yol açıyor. Romantik bir komedi...

Böyle bir film çekmek nereden esti?

- İki yıl önce 14 Şubat’ta Fener’in Hollanda’da Alkmaar’la maçı vardı. Ben küçük bir operasyon geçirmiştim, evde yatak döşek yatıyorum, gitmem mümkün değil ama kardeşim gitti. Ve o zamanki sevgilisi -şimdi eşi oldu- "Nasıl yani?" dedi, "Sen Sevgililer Günü’nde beni bırakıp nasıl maça gidersin!" Kardeşimin adı Uğur, eşinin adı da Pınar. Filmdeki karakterlere onların isimlerini verdim çünkü aklıma karpuz kabuğu düşüren o olaydır. Uğur da haklıydı, Pınar da, Sevgililer Günü’nde maça gidilmez ama Fener de Avrupa maçında yalnız bırakılmaz!

Neden maça Pınar’la birlikte gitmemiş?

-Şimdi kombineleri var, her maça beraber gidiyorlar. O zamanki teknik bir hata. Yıllarca ben de buna benzeyen olaylar yaşadığım için, "İşte kendimle de dalga geçebileceğim bir konu!" dedim ve oturdum bir senaryo yazdım. Filmin senaristi de yapımcısı da yönetmeni de benim.

Filmden bölümler izledim, insan gerçekten de çok gülüyor. Tipler iyi oturmuş. Casting’i siz mi yaptınız?

- Başrol oyuncumu annem buldu. Ben yakışıklı, delikanlı birini arıyordum. Esin kaynağım da Ertem Eğilmez filmleri, Tarık Akan- Gülşen Bubikoğlu bence Türk sinemasının birbirine en çok yakışan tipleridir, aklımca onları arıyorum. "O olur mu, bu olur mu?" diye etrafa bakınırken, annem "Mustafa olur!" dedi. "Mustafa kim?" dedim. Elveda Rumeli’deki Mustafa’yı canlandıran Tolgahan Sayışman’ı kastediyormuş...

Eeeee?

- Limonlu Bahçe’de buluştuk, 2 saat boyunca filmi anlattım, hoşuna gitti, çok güldü, ben de sevdim, enerjisi iyi, yakışıklı, pozitif bir adam, benim filme gider. Gider de... İçim içimi yiyor, acaba hangi takımı tutuyor, tipi Fenerliyi çağrıştırıyor, bizden diyeceğim ama... Tam da emin olamıyorum. "Galatasaraylıyım" derse yanmışım ben, bütün gücümü topladım, "Bu arada Tolga... Sen hangi takımı tutuyordun?" dedim, sanki son derece önemsiz bir şey soruyormuşum gibi, "Abi tabii ki Fenerliyim ben!" dedi, yani nasıl sorarsın bu soruyu, şaka mı bu der gibisinden. Nasıl rahatladığımı anlatamam, "E tamam kardeşim oldu bizim iş!" dedim, çok da keyifli çalıştık. Tolga başrolü Fahriye Evcan’la paylaşıyor, onu da Yaprak Dökümü’nden hatırlayacaksınız...

FENERLİLER KOLAY GAZA GELİR

Beşiktaşlılar iyi adamlar ama kazanma hırsları pek yok. Fenerliler ve Galatasaraylılar kazanma konusunda ısrarcı, rekabetçi tipler. Fenerliler ise nasıl söylesem kolay şımarmaya müsait. Bir de gaza geliyoruz biz. Galatasaraylılar daha ihtiyatlı ve sanki biraz hesapçılar. Çıkarını çok iyi kollar, Fenerliler bu anlamda çok daha duygusal ve tepkisel, haliyle hata yapmaya daha çok müsait. Galatasaraylı ligin sonuna doğru baktı ki işler istediği gibi gitmiyor, "Ben artık maçlarla ilgilenmiyorum" der, ama şampiyon olunca hepsi sokağa dökülür.

FENER TUTKUM BABAMDAN GEÇTİ

Fener tutkunuz kimden geçti?

- Babamdan. Uçak teknisyeni, metal aşığı bir adam. Bir de Fener aşığı! Biz iki erkek, bir kızız. Kendimi bildim bileli babam kardeşim Uğur’la beni maça götürdü. Uğur 2 yaşındaydı ve kucağındaydı, ben 6’ydım ve omuzlarında, o zamanlar kombine bilet filan da yok, maç öğleden sonra 4’te, biz 10’da evden çıkıyoruz, kuyruğa giriyoruz, babamın arkadaşları "Deli misin bu ufacık çocukları niye getiriyorsun!" dermiş, o da aldırmazmış: "Koyu Fenerli olacaklar! Böyle yetiştirmek lazım." Çok güzel hatırlıyorum o günleri, iyi ki götürmüş. Bir de tabii bana şöyle bir faydası oldu: Kalabalıklardan hiç rahatsız olmam, karmaşa, kaos, kavga vız gelir tırıs gider, acayip soğukkanlıyım, o günlerden miras...

Babanız şimdi de takip ediyor mu maçları?

- Etmez mi? Ama artık Bozcaada’da yaşıyorlar, biz üç kardeş onlara bir güzellik yaptık, 7 dönüm içinde güzel bir ev aldık. Karı- koca devletin resmi çiftçisi oldular, babam Fener maçlarını oradan izliyor, bazen de bize "Stada mı gidiyorsunuz? Küçükken sizi o kadar sırtımda taşıdım, nankörlük etmeyin, beni de alın" diye takılıyor.

Kızkardeşiniz?

- Valla onun kocasını kabul etmemiz zaman aldı. İyi adam ama Beşiktaşlı. Olsun GS’li olmasından iyidir. İstemeye geldiğinde, "Şu Fener terliğini ayağına geçir" dedik, "Yoksa kızı unut!" Uyumlu çocuk, yaptı...
Yazarın Tüm Yazıları