Güncelleme Tarihi:
Eskiden dertsiz insan var mı diye sorulurdu artık bu kaygısız insan var mı şekline döndü. Gerçektende yoğun kaygılarla yaşamak durumunda kaldı çağımız insanı. Öğrenme kaygısı, sınav kaygısı, sağlık kaygısı, başarı kaygısı, obezite kaygısı, beğenilme kaygısı, terk edilme kaygısı, aldatılma kaygısı, sokakta rahat yürüme kaygısı, kap kaç kaygısı, kredi kartının kopyalanması kaygısı, ödeme zorluğu kaygısı, işini kaybetme kaygısı, tacize uğrama kaygısı, mutlu olma kaygısı, iflas etme kaygısı, haysiyet kaybetme kaygısı, trafik kaygısı şeklinde liste uzayıp gidiyor…
Peki bu kaygıların temelinde neler yatmaktadır? Kaygı öğrenilen bir şey midir yoksa kişilik bağlantıları olan bir durum mudur? Kaygı ve stresin bağlantıları nelerdir? Kültürel alt yapısı var mıdır? Çocukluktan erişkinliğe farklılıklar göstermekte midir? Gibi pek sorunun cevabını aradık. Bu konuda çalışmalar yapan Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden uzman klinik psikolog Yıldız Burkovik sorularımızı yanıtladı.
-Kaygı dediğimiz olgu nedir? Nasıl tanımlarsınız?
Kaygı; endişeyle karışık üzüntü, tasa şeklinde tanımlanır kelime anlamı olarak. Kaygı insanı öyle bir noktaya getirir ki kişi ne yapacağını bilemez. Kaygı bir baskıdır kişinin içinde oluşan. Sanki biri o insanın yüreğinin üstüne oturmuş gibidir bir türlü anlayamaz, atamaz, içinden çıkamaz. Sanki bir şeyler olacaktır ve o ne olursa olsun olacak olanı engellenemeyecektir. Bu duygu öylesine şiddetli olabilir ki kişi bunun ağırlığından bazen kendisini son derece çaresiz hissetmesine sebep olur.
-Kaygı nesnel bir temele sahip midir? Kaygı soyut bir şey midir, somut mudur?
Kaygı da olumsuzluk vardır, kötü bir etki , sanki bir şeyler olacak hissi.. Bu his insanı korkuya doğru götüren histir. Bilinmezlik korkusu gibi, tanımlanamayan, her an her saniye neredeyse olmaya yakın gibi ürküten bir durumdur.
-Kaygılılık hali her zaman kişinin günlük yaşamını etkiler mi? Psikolog Yıldız Burkovik ve Uğur İlyas Canbolat
Bazı durumlarda her zaman etkiler, bazı durumlarda ise özel hallerde etkiler. Bu kişinin hissettiğiyle orantılı olarak değişir. Kaygının boyutu düşündüklerine verdiği önem ve anlam ile şekillenir.
-Kaygı ne zaman psikiyatrik bir sorun olarak algılanmalıdır?
Huzursuzluk insanı gergin, tedirgin yapar. Gerilimin dozunun giderek artışı kaygının dozunu da şekillendirir. Tek bir alana bağlı kaygı olabileceği gibi, birçok alanı da içine alabilir. Eğer kaygının dozu yaşam kalitesini bozuyorsa günlük hayattaki işlevleri yapmayı engelliyorsa, aile ve sosyal çevreyle ilişkiyi bozuyorsa, iş yaşamındaysa işinde uyumsuzluklar da başlamışsa mutlaka bir psikiyatrist ile görüşülmelidir.
-Her kaygısı yüksek kişi kendini yardım almaya zorunlu görmeli midir?
Eğer hayat kalitesini daha üst seviyelere taşımayı istiyorsa kesinlikle yardım almalıdır. Ama bulunduğum yer yeterli bana, başka kişiler ile de görüşmeye ihtiyacım yok, gerek de yok diyorsa farkında olmadan kaygıya depresyon da eşlik ettiğinden acil olarak yardım almasına gerek vardır. Çünkü kaygı tek alana bağlı olarak başlar ama daha sonra birçok alanı etkisi altına alıp yaygınlaşabilir. Yani erken teşhis ve tedavi yaşamın daha huzurlu, daha mutlu ve daha dolu geçirilmesini sağlar.
-Kaygı sınırlarının zor çizilebildiği bir kavram. Kaygıyı sosyal fobi ve korku ile ayıran çizgiler nelerdir?
Korku, dışarıdan gelebilecek kaynağı belli olan gerçek bir tehlike karşısında hem fiziksel tepkilerin açığa çıkması hem de olumsuz duyguların kendini göstermesiyle şekillenir. Kaygı da kötü bir şey olacakmış hissi vardır. Sosyal fobi ise sosyal çevre içinde iken duyulan yoğun endişe halidir. Aslında birbirini ince çizgilerle ayıran bir durumdur ancak burada ki ayırıcı olaydan ziyade ortak nokta önemlidir. Çünkü hepsinin temelinde altını çizerek söylemeliyim ki bu vardır. Temeli: DÜŞÜNMEK, DÜŞÜNCEYİ DURDURAMAMAK'tır.
KAYGININ LİMİTİ NEDİR?
- Kaygının tam olarak limiti var mıdır? Hangi durumlarda az sevideki kaygı aşırı kaygı haline dönüşür?
Kaygının limiti yoktur, az ya da çok, duruma göre şekillenendir. özellikle o an hissedilene göre şekillenendir. Bir çığ nasıl oluşursa aynı o şekilde başlayabilir karların arasındayken bir bağırış nasıl yukarılardan gelen kar tanesini kocaman bir çığ haline getiriyorsa o derece büyüyebilir ve insanın yaşamını tehdit edebilir. Bazen küçük bir kalp çarpıntısı özellikle yakınlardan birinin aniden kalp krizinden vefat etmesiyle büyüyebilir ve her an her saniye kalpten öleceği düşüncesine kişinin girmesine sebep olabilir. Bazen küçük bir hava açlığı hissi boğulacakmış kaygısına kişiyi götürebilir. Tüm bu süreçler bir anda kişinin beyninde oluşturduğu düşünce zincirlerinin arka arkaya çalışmasıyla, devreye girmesiyle hızlı bir döngü haline gelebilir.
-Kaygının bir modern yaşam sorunu olduğunu söyleyebilir miyiz?
Eski çağda da yeni çağda da kaygı daima vardı. Sadece düşüncelerin daha çok fazlalaşmasıyla, beklentilerin de artışına orantılı olarak kaygının daha belirginleştiğini söyleyebiliriz.
-Kaygının karşıt duygusu ya da karşı hali nedir?
Karşıt duygusu "Huzur"dur. Huzur kendini tamamen iyi hissetmek ile ilgilidir, insanın içinde en ufak bir kuşku ya da kuruntunun olmaması hali, tamamen olumlu bir duygudur. Kaygıda ise olumsuzluk tam hakimdir.
-Peki buda bir psikolojik sorun mudur?
Huzur psikolojik bir sorun değildir, ancak tehlike olan durumlarda huzur duymak, gerçek bir gerilimin olduğu anda huzuru hissetmek sağlıklı bir duygu değildir. Bazen insan çok sevdiği bir kişinin acı dolu hastalığı sonrasında ölümüyle o kişinin de kendi çevresindekilerin de huzur duygusunu hisseder ve onu yaşayabilir. Bu doğaldır. Ancak sonrasında zaman geçişiyle birlikte huzur hissinden ötürü pişmanlık ortaya çıkar ve kaygı hissi başlayabilir. Kişi huzurlu olduğu ve huzuru duyduğu için kendisinin ve yakınlarından başka bir kişinin de bu rahatsızlığa sahip olacağı kaygısını taşımaya başlayabilir. Huzurun altındaki duyguya bakmak bu nedenle önemlidir.
-Kültürümüzde "Bana bir şey olmaz abi" durumu vardır. Bunu nereye oturtabiliriz?
Görmezden gelmek durumu olarak adlandırabiliriz. Anı yaşamak o anı sadece hissetmek ile de bağlantılı olabilir. Bunlardan hangisinin hakim olduğunu bilmek ile bu cümleyi bağlantılamak çok daha sağlıklı olacaktır.
KAYGI VE AKADEMİK YAŞAM
-Kaygı ile umursamazlık arasındaki fark iyi ayırt edilmeli o halde?
Kesinlikle… Görmezden gelinen şey aslında çok ciddi ve üzerinde çalışılması düşünülmesi gereken bir durum olabilir ki bir zaman sonra "eğer bu durumu gözden kaçırmasaydık tüm bunları değiştirebilirdim ya da düzeltebilirdim" gibi keşkeler halkasına bir çok yeni keşkeleri katmamayı başarabiliriz.
-Kaygılı insanın akademik yaşama ne gibi etkileri vardır?
Akademik yaşantının bir anda irtifa kaybetmesi hali yaşanabilir kaygının şiddetine bağlı olarak. Bazen kişiler kaygının fazlalığı yüzünden akademik yaşantılarını bir anda kesebilirler. Kendilerini tamamen işe yaramaz, zeka seviyeleri düşmeye başlamış gibi yetersiz hissedebilirler. Bu duygu ne kadar ağırsa o derece kendilerini geriye çekip bir anda bıçak keser gibi bu yaşantılarını bitirebilirler.
-Kaygı için stres halinin bastırılamamış ve fırtınaya dönüşmüş şekli diyebilir miyiz?
Kaygının derecesi, şiddeti çoğu zaman stresin yoğunluğuna bağlıdır. Stres anında kaygı duyulur ve tepki aynı streste verilen tepki gibidir. Aslında kaygı ve stres iç içedir. Stres çok arttığı zaman kaygı da onunla beraber şiddetlenebilir diyebiliriz. Her ikisi de ayrı fırtınalardır ancak kaygıyı daha çok bir hortuma benzetebiliriz. Kişinin içinde döndüğü ve nereye düşeceği belli olmayan bir durum gibi…
-Peki stresi ile baş eden bir kişi aynı zamanda kaygısını da gidermiş olur mu?
Evet… Stres ile baş etmek son derece önemlidir. Stres anında da kaygı duyulduğu için, stresin artışı da kaygının artışına sebebebiyet verdiği için stresi kontrol altına almayı başarmak kaygının da bir anlamda dizginlerinin tutulmasını sağlar. Ancak daha sonrasında önemli olan kaygının kaynağına inmektir.
YARIN, KAYGIDAN NASIL KURTULUNUR, KAYGIYI TETİKLEYEN KİŞİLİKLER, ÖLÜM KORKUSU...