BİZ “Türkçe’nin yanında Kürtçe ikinci resmi dil olsun mu, olmasın mı?” diye tartışırken, en demokratik ülkelerde bile o ülkenin dili asla tartışmaya açılmıyor.
Bunun en son örneği geçtiğimiz günlerde Avustralya’da yaşandı. 160 bin Türk’ün de yaşadığı Avustralya’nın 48 yaşında, güzel bir kadın Başbakanı var. İşçi Partisi’nin lideri olan Bayan Julia Gillard, Başbakanlık koltuğuna geçen yıl oturdu. Avustralya’da her milletten çok sayıda yabancı bulunuyor ve bunlar kendi dillerinde eğitim, kendi dillerinde okullar, kurslar istiyor. Bu konudaki talepler artıp, baskı halini almaya başlayınca, o hanım hanımcık Bayan Başbakan Julia Gillard yumruğunu masaya vurarak “Bu ne demek?” diye adeta kükredi. Kadın Başbakan’ın sert konuşmasının bir bölümü şöyle: * * * “Bu ülkede İspanyolca, Arapça, Hinçe, Çince, Japonca, Rusça ya da başka bir dil değil İngilizce konuşulur. Bizim resmi dilimiz İngilizce’dir, milli marşımız ve bayrağımız budur. Burada yaşayan bütün etnik gruplar bizim kültürümüze uymak ve dilimizi konuşmak, milli marşımıza ve bayrağımıza saygı göstermek zorundadır. Bunu istemeyen kim varsa, ülkemizden çekip gitsin! Ya sev, ya da ülkeyi terk et! Herkes bizim kurallarımıza uymalı, aksi halde, bu topraklardan gitmeli!” Bu sözleri, demokratik bir ülke olan Avustralya’nın kadın Başbakanı söylüyor... Kökeni hangi millete ait olursa olsun, Avustralya topraklarında yaşayan ve ülkenin nimetlerinden faydalanan bütün göçmenlerin Avustralyalı olduğunu, İngilizce bilmek zorunda olduklarını belirten Bayan Başbakan Julia Gillard, Avustralya pasaportu taşıyanların asla bölücülük, ayrımcılık yapmaya hakları olmadığını vurguluyor. Peki, ya biz Türkler? Evet, biz maalesef Türkiye olarak bunu söyleyemiyoruz. Yazık! * * * Yerli Sokrates’in savunması! Okurlarımdan sürekli sorular yağıyor. Ergenekon duruşmalarında tutuklu olarak yargılanan ve kendisinden “Sokrates” diye söz edilen Kara Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin kim olduğu, nasıl bir savunma yaptığı soruluyor. Ben, Teğmen Çelebi’yi tanımıyorum. Ancak 27 yaşında olduğunu, çok başarılı bir öğrencilik hayatı geçirdiğini, askeri liseyi birincilikle, Harp Okulu’nu ise dördüncülükle bitirdiğini biliyorum. Ergenekon soruşturması nedeniyle 18 Eylül 2008’de gözaltına alındı, 20 Eylül 2008 günü tutuklandı. İki buçuk yıldır Silivri Cezaevi’nde yatıyor. Avukatları, çok kitap okuduğunu ve güçlü bir hitabet yeteneğine sahip olduğunu söyledikleri Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin savunmalarını zaman zaman bizlere de yolluyor. Savunmalar çok uzun... Bunların bu sütuna sığması mümkün değil. Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin sözlerinden ilginç bulduğun bir bölümü şöyle: * * * “Vatanıma ihanetle yargılanıyorum. Bir şüphe kırıntısı dahi akıllarda yer ederse eğer, milletimden talebimdir: Eğer ki ben suçlu, vatanını satmış isem... Çıkarın o şanlı üniformamı üzerimden... Yeter olsun! Mübarek vatan havasını ciğerlerime sokmayın! Lekelenmişse eğer alnım, onu topraklara sürtün. Daha fazla değdirmeyin ayaklarımı vatan topraklarına. Dağ doruklarında bırakın bu bedeni, Kuşlar etimi çeke çeke parçalasınlar beni. Bütün varlığımı ovalara saçsınlar ki ibret olsun âleme...” (Silivri’de tutuklu Kara Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi)