Paylaş
Ve tâbir, Türk-İslam tarihinde, devlet başkanı düzeyinde ilk kez Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kullanılmıştır. Hem de İzmir İktisat Kongresi gibi hayatî bir platformda…
Benim tespitlerime göre, Atatürk’ün hayatında yaptığı en uzun süreli konuşma, 2 Şubat 1923’te İzmir Kordon’da, İzmir İktisat Kongresi toplantılarından birinde yaptığı konuşmadır.
Gazi, “Kur’an ile hatırlatmak istiyorum ki…” tâbirini de ilk kez o konuşmada kullanmıştır.
İzmir İktisat Kongresi, bana göre, bizim aydınlanma devrimimizin fikrî ve fiilî oluşum toplantısıdır.
Türk Bağımsızlık Savaşı’nın başlangıç tarihi 19 Mayıs 1919 ise Türk Aydınlama Savaşı’nın başlangıç tarihi de İzmir İktisat Kongresi münasebetiyle yapılan o uzun konuşmanın tarihi olan 2 Şubat 1923’tür.
Ve Atatürk’ün erişilmez dehası, bu aydınlanma savaşını o bağımsızlık savaşının içine sokmuş, ikisini birleştirmiş, böylece tarihin önüne bir benzerini görmediği büyük bir diriliş örneği koymuştur.
BAĞIMSIZLIĞIN İKİ AYAĞI
Misak-ı Millî sınırlarını değişmez kılmak için verilen askerî mücadeleye, İzmir İktisat Kongresi ile ‘Misak-ı İktisadî’ eklenmiş ve Müdafaa-i Hukuk iradesinin esas aldığı ‘istiklal-i tam’ (tam bağımsızlık), Atatürk’ün ruhunda temellenen iki ayağı üstüne oturtulmuştur.
İşte, başlığımıza vücut veren konuşma o kongrede yapılmış ve aydınlanma savaşımızın manevî-kültürel manifestosunu oluşturmuştur.
Halkın da dinlediği ve ‘Halâskâr Gazi’sine ‘İslam’ın kurtarıcısı’ diye tezahürat yapmanın yanında zaman zaman canlı sorular sorup anında yanıt aldığı bu destanî konuşmada Atatürk’ün kullandığı bir cümle vardır ki, Kur’an’ın bir ayetinde aynen geçen bu cümle, bana göre, sadece Türkiye’nin değil, tüm İslam dünyasının aydınlanma manifestosunun özü olan cümlenin ta kendisidir. Ve o cümle şudur:
“Kur’an ile hatırlatmak istiyorum ki…”
İzmir Kordon’daki manifesto konuşma, kitaplık çapta, hayatın hemen her meselesine el atan müthiş ve muhteşem bir konuşmadır. Müslümanlar ve Müslüman Türk milleti için bir dirilişin şafak konuşmasıdır. Aydınlanma tarihimizde o konuşmanın yerine koyabileceğimiz başka bir konuşma veya eserin olmadığına inanmaktayım. ‘Teneffüs’ adıyla verilen aralarla bölünmesi gerekli görüldüğü için uzun saatler sürmüş bir konuşmadır. Başlı başına bir fikir devrimi, bir diriliş ihtilalidir.
TARİHİMİZİN EN UZUN KONUŞMASI
Orta boy puntoyla tam 53 büyük sayfa tutan bir konuşmadan söz ediyoruz. Puntosu biraz büyük tutulursa bir kitap olacak genişliktedir.
Atatürk; orada dinin nasıl yanlış anlaşıldığını, nasıl saptırıldığını, Haçlı Batı tarafından tarih boyunca aleyhimize nasıl kullanıldığını, özellikle ilim ve kadın konusunda din kullanılmak suretiyle nasıl perişan edildiğimizi hayret ve hayranlık verecek bir ihtişamla anlatırken bir yerde, tek cümle ile bir büyük ihtilal daha yapıyor. Kur’an’ın mucizelerinin uzantılarından bir olarak görebileceğimiz (ve benim öyle gördüğüm) şu cümleyi kullanıyor:
“Kur’an ile hatırlatmak istiyorum ki...” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, 15/69)
Bu cümle; Kur’an’ın açık bir emrinin bin küsur yıl sonra, Kur’an dini adına yalan ve saptırmalara teslim edilmiş ve sonunda İslam düşmanlarının işgaline uğramış bir millete, o milleti uyandıran büyük devrimler yapmış bir önderin dilinden tekrarıdır.
Böyle bir cümleyi böyle bir zamanda, söyleyenden çok söyletene bakmak gerekmez mi?
Çünkü söyleyen bir ilahiyatçı, din adamı, din filozofu değildir; asker yanı galip bir siyaset, ihtilal ve fikir adamıdır. Bir kumandandır, bir devlet kurucudur.
“Kur’an ile hatırlatmak istiyorum” diyor ölümsüz Atatürk.
Kur’an ne diyor? 50. sure olan Kaf Suresi’nin son ayeti aynen şöyle:
“Benim tehdidimden korkanlara, sadece Kur’an ile hatırlat!”
İşte Atatürk de bunu yapıyor.
Din adına Kur’an ile hatırlatıyor, hurafe, yalan ve uydurmalarla değil… Çünkü onları yıkmak istiyor ve yıkmıştır. Onun ayakta tutmak ve din olarak yaşatmak istediği, Kur’an ile hatırlatılması mümkün olanlardır.
Müslüman toplumları asırlardır yönetenlerin, dini, hesap ve hegemonyaları uğruna saptıranların neler söylediklerini yaşayarak görmüş bulunan Gazi Atatürk, nihayet Kur’an’ın söylediğini aynen yapıyor. Kur’an’ın verdiği emri, farkında olarak veya olmayarak (ki farkında olmaması olayın ihtişamını daha da büyütür) Türk halkına, dünyaya ve tarihe hatırlatarak diyor ki:
“Kur’an ile hatırlatmak istiyorum...”
Böyle diyor ve ardından, İslam adına öne çıkarılmış birçok yalanın maskesini düşürüp Kur’an adına söylenmesi gereken gerçekleri sıralıyor.
İşte birkaç satır. Ve işte Mustafa Kemal Atatürk:
“Hayat demek mücadele demektir, çarpışma demektir. Hayatta muvaffakiyet mutlaka mücadelede muvaffakıyetle mümkündür…”
“Eğer Müslümanlardan, Kur’an’ı yüceltmek dinî bir vazife olarak talep olunuyorsa hiç şüphe yok ki, Müslümanlar ne kadar kuvvetli, kudretli ve bütün bu kuvvet ve kudret akılca ne kadar yüksek olur, ilmen, fennen gelişmiş bulunursaKur’an’ı yüceltmeyi iyi yapmasını bilir ve Allah ancak bu mesai tarzından daha çok memnun olabilir. Bütün Müslümanlara da ne yapmak lazım geleceğine dair kuvvetli ve maddî bir misal gösterilmiş olur…”
“Millî Mücadeleye karar verdiğimizde, ne yazık ki, en büyük düşmanımız, asırlardan beri bu milletin başında taç taşımış olan insanın kendisiydi. (Yani padişah)…. Hilafet ve padişahın irtica kuvvetleri Ankara’ya doğru yürüyordu…Osmanlı padişahı ve halife, çok mundar olan o taç ve tahtını koruyabilmek için en tehlikeli düşmanlarla el ele vermiş ve onların tesis edemeyeceği kuvvetleri tesis etmişti…Yunan ordusunun elinde, bu memleketi mahvetmek için fetva vardı, ferman vardı.”
Tarih yaratan ve Türk-İslam aydınlanmasını başlatan bu manifesto konuşmadan alıntılar yapmaya yarın devam edeceğiz, sevgili okuyucularım.
Paylaş