Toplumun bu gerçeği doğru okuması gerekiyor!

Kadınlar haklarını kullanmak isterken öldürüyor.

Haberin Devamı

Günümüzde en çok gündeme getirilen ve hala memnun edici bir çözüme ulaşamamış konulardan birisi “Kadın Hakları”dır. Bu konuda bir çok kuruluş tarafından çok sayıda çalışma yapılmaya devam edilse de kadın cinayetleri ve kadına şiddet gittikçe artmaktadır.

Bir şeye yüklediğimiz anlam o şeye olan bakış açımızıda şekillendirir. Ülkemizde yaygın olarak kadının bir cinsel meta ya da erkeğin türlü ihtiyaçlarını karşılayan bir köle olarak görüldüğü malesef acı bir gerçek.

Mesela genellikle evlilikte kadının misyonu bellidir. Evini çekip çevirir, yemek yapar,
çamaşır – bulaşık yıkar, temizlik yapar, çocuk varsa onu birey yapar, yatakta kocasını memnun eder. Yani bir nevi imza ile tapulanmış bir köledir. Bazıları tarafından hizmette kusur ederse dayağı yiyen hatta öldürülen kişidir.

Haberin Devamı

Reklam sektörü için kadın; en çekici hali öne çıkartılarak müşterileri ürün almaya teşvik eden bir malzemedir.

Kimine göre ise kadın; şiirlere konu olan aşk, cennetin ayaklarının altında olduğu bir anadır!

Ne kadar yaptırım olursa olsun, ne kadar ağır cezalar getirilirse getirilsin yüklediğimiz anlamlar değişmedikçe kadın "birey" olarak görülmek yerine bir obje olarak görülmeye devam edilecek. Ama ne mutlu ki toplumumuzda kadın hakları için, kadının birey olarak kabul edilmesi için çalışan kuruluşlar var.

İşte, bu kuruluşlardan biri olan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Gülsüm KAV’ın genel temsilciliğinde 2010 yılında kadın hakları ihlallerine, kadın cinayetlerine karşı mücadele vermek için çıkmış yola. Gülsüm hanım, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kurucularından. Anadolu Üniversitesi tıp fakültesi mezunu. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ABD’dan uzmanlığını almış, Tıp Etiği Uzmanı olarak çalışmaya başlamış, İstanbul Sağlık Müdürlüğü Hasta Hakları Koordinatörü olarak yöneticilik yapmış. Ankara ve İstanbul Tabip Odalarında İnsan Hakları Komisyonunda, İstanbul Tabip Odası yayın organı Hekim Forumunda, Kadın Hekimlik Komisyonunda ve Etik Kurul’da çalışmış. Gülsüm hanım, halen TTB Kadın Hekimlik Kolu İstanbul temsilcisi. İstanbul Tabip Odası, Türkiye Biyoetik Derneği, Tıp Etiği ve Hukuku Derneği üyesi ve 2012 yılından bu yana Şişli Etfal Eğitim Araştırma Hastanesi Etik Kurulda uzman hekim olarak çalışıyor.

Haberin Devamı


Ben bu platformu tanımak istedim ve Gülsüm hanım’la keyifli bir röportaj yaptım. Hadi gelin, bu platformu ve çalışmalarını birinci ağızdan Gülsüm KAV’dan dinleyelim.

Bize kısaca platformunuzdan bahseder misiniz? Sisteminiz nasıl işliyor?

Başta yaşam hakkı olmak üzere her tür kadın hakkı ihlaline karşı mücadele eden bir kadın örgütü olarak 2010 yılında kurulduk. Aynı zamanda Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği olarak tüzel kişiliğe sahibiz. Öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleri ile beraber kurduğumuz derneğimizin "kamu yararına dernek" statüsü kazanması için çalışmalarımız devam ediyor. Türkiye'de kadın cinayetlerinin tüm toplumun bir sorunu olmasından dolayı çalışmalarımıza da toplumun her kesiminden ve her görüşten katılım olabiliyor.

Haberin Devamı

Kamuoyu bizi Türkiye’nin dört bir yanında kadın cinayeti davalarına sahip çıkmamız ile tanır ancak bizim koruma altındaki kadın kardeşlerimizin hayatta kalmasını sağlamak için de ciddi bir mücadelemiz var. Yaralama-tehdit- hürriyetinden alıkoyma- cinsel saldırı davalarını da takip ediyoruz. Daha çok önemsediğimiz de işin bu kısmı; yani cinayete kadar adım adım tırmanan süreci durdurmak, kadınların hayatta kalmasını sağlayabilmek. Tehdit ve şiddet karşısında hiçbir kadın kardeşimiz yalnız olmadığını bilsin, haklarını kullansın istiyor ve bu zor süreçleri birlikte göğüslüyoruz. Tüm kadınlara “asla yalnız yürümeyeceksin” diye sesleniyoruz, onlar da bize başvuruyorlar. Derneğimize başvuran kadınlar, acılı aileler ile kader birliği içinde korunma kanununu uygulanması için uğraşıyor, hukuki dava takibi yapıyor, yasalarda gördüğümüz boşluklar için öneri geliştiriyor, kamuoyu oluşturuyor, çözüm için elimizden geleni yapıyoruz. Sorumlu kurumları göreve davet ediyoruz. Yalnızca protesto eden değil, çözüm öneren bir kadın örgütü olmayı önemsiyoruz, bu yönde çok sayıda önerimiz ve sorumlu makamlarla görüşmelerimiz de var.

Haberin Devamı

Ülkemizde (erkeklerin gözünde) sizce kadının tanımı, yeri ve kadına verilen değer nedir?

Kadınlar dünya yüzünde en eski-en köklü eşitsizliği yaşıyorlar; cinsiyetleri nedeniyle yani sırf kadın oldukları için erkekler tarafından eziliyorlar. Biz buna erkek egemen sistem- ataerkillik- patriyarka gibi isimler veriyoruz, ismine ne dersek diyelim sorun şu; birbirinden çok farklı erkekler birbirinden farklı coğrafyalarda/farklı konumlarda olmalarına rağmen benzer kurgu ile kadına şiddet uyguluyor ya da eziyor. Kadını ayrı varlığı olan bir özne olarak görmeyen, sadece aile içerisinde ve bedensel fonksiyonları ile tanımlayan, nesneleştiren bu bakış aslında evrensel bir fenomen. Ama bizim gibi Akdeniz havzasında ve Ortadoğu’ya yakın ülkelerde çeşitli başka faktörlerle beslenerek (siyaset, din vb.) daha ağır yaşanıyor. Dolayısıyla ülkemizde erkekler-kuşkusuz kadınların uğradığı haksızlığı fark edip onların yanında tavır alanlar da var- genelde kadını kendine ait bir eşya imiş gibi görebiliyor. Kadının kendi hayatına dair karar verme hakkını tanımıyor.

Haberin Devamı

Kadına şiddetin sebebi ve kadın cinayetlerindeki artışın sebebi sizce nedir?

Aslına bakarsanız çok dramatik olarak yaşadığımız bu sorunun temelinde olumlu bir dinamik var. Şöyle ki; Türkiye toplumu ilerliyor, kentleşme artıyor, her eve televizyon giriyor, dünya gerçeklerini kadınlar daha iyi izler duruma geliyor ve topluma karışıyorlar. Değişime uyum gösteren kadınlar geçmişe göre daha fazla modern haklarını arıyorlar. Türkiye’nin her yerinden ve her kesiminden kadın, çalışmak, eğitim almak, mutlu değilse boşanmak ya da ayrılmak, istemediği bir şeye zorlanmamak, kendi hayatı hakkında karar verebilmek istiyor. Bu kaçınılmaz ve geri çevrilemez bir tarihsel ilerleme ve böyle ağır bir bedel ödemek hiç gerekmiyor. Bu kadar çok can kaybının sebebi kadınlara bu haklarını teslim etmeye ayak direyen erkek egemenliğidir. Kadınının eşit varlığı ve hakları konusunda güçlü politikalar olmayışı da, şiddete eğilimli erkeklere cesaret kazandırıyor.

Toplumun bu gerçeği doğru okunup kadınların hak arayışı desteklenip güçlendirilirse, kararlı bir siyasi irade ile erkek şiddetine karşı tutum alınırsa kadınlar yaşayacaktır. Temelde olumlu bir dinamik olduğundan dolayı da tüm Türkiye iyileşecek, sağlığına kavuşacaktır.

Medyamız kadın tanımı ve kadına şiddet konusunda, hukuk sistemimizde kadın cinayetleri konusunda caydırıcı olmakta ne kadar yeterli?

Medyanın bu konuda iyi sınav verdiği örnekler de var, olumsuz örneklerde. Olumsuz örnekler nedeniyle bu konuda haber yapmanın “şiddeti artırdığı” yönünde bir klişe de oluştu. Oysa sorun haber yapmak değil, haberin nasıl yapıldığıdır. Medyadan beklediğimiz, kadınları yargılayan bir dil kullanmaması; sorunu “normalleştirmemesidir”. Şiddet kadar tehlikeli olan, şiddetin normalleşmesidir ve bunda medyanın büyük rolü var. Bu bakımdan olumlu örnekler, emsal dava kararlar, ne yaparsak kadınların kurtulabileceği, caydırıcı olabilecek faktörler öne çıkarılırsa olumlu yönde çok etkisi olacaktır.

Hukuka geldiğimizde öncelikle belirtmek gerekir ki, şiddet ile mücadele bütünseldir, sadece “caydırıcı-cezacı” bir yaklaşımla kazanılamaz. Ancak caydırıcılık önemlidir ve nasıl sağlanacağı konusunda Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu(2011) 2014’te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi önemli. Bizim hukuk sistemimizde ise şiddetle ilgili yasalardan 6284 sayılı koruma kanunu, sözleşmeye uygun olarak güncellendiği halde 2005 tarihli Türk Ceza Kanunu güncellenmemiştir, eksikleri vardır. Ceza kanununda hem cinayetlerin sürmesine sebebiyet veren indirimlerin kısıtlanması, hem de İstanbul Sözleşmesine uygun hale getirilmesi gerekiyor. Bugün TCK Md. 81(kasten öldürme) ve Md. 82(öldürmenin nitelikli halleri)ye göre üst sınırdan ceza mümkün iken, takdirin (M.29, M.62) hakim ve savcıya bırakılması, çoğu kez “iyi hal”, “pişmanlık”, “haksız tahrik” indirimlerinin otomatik uygulanmasıyla sonuçlanıyor. İndirimler nerdeyse “standart bir hakka” dönüşüyor, ortaya “öldürme hakkımı kullandım” diyebilen sanıklar ve en önemlisi yeni kadın cinayetleri çıkıyor. Adalet sistemindeki cinsiyet ayrımcılığı ve şiddetin ciddi bir sorun olmadığı inancı, yasanın yanlış-tutarsız yorumuna ve uygulamasına yol açıyor. Türkiye de suça eşit cezalandırma yok. İçinde yaşadığımız çok çelişkili durumlar var; erkekler yaptığında normal kabul edilenler kadınlar yapınca haksız sayılıyor. Özellikle “haksız tahrik” indirimi çok geniş ve muğlâk; "namusum için öldürdüm" ifadesi her tür cinayette kullanılabiliyor: kan davasından erkek öldüren de boşanmak isteyen karısını öldüren de bu ifadeyi kullanabiliyor. Dolayısıyla kanunun kendisine bu haksızlığı önleyen hüküm eklenmesi gerektiğini, bunu da İstanbul Sözleşmesine göre yapmayı düşündük, bu yönde bir yasa teklifimiz var.

Platform olarak siz bu mücadelenin çözüm kısmında ne gibi bir rol üstleniyorsunuz ve bugüne kadar kaç sonuç elde ettiniz?

Biz Türkiye’nin her tarafında dava takipleri yapıyor, yaralı kadınların, öldürülen kadınların ailelerin bu süreci nasıl yaşadıklarını içinde yaşayarak görüyoruz. Takip ettiğimiz davalardan yüzün üzerinde sonuçlanan oldu. Bunların ortalama %15 inde indirim uygulanmadı, geri kalanında sanıklar bir kısmında haklı nedenlerle (çocuk yaş vb) çoğu kez de haksız biçimde (iyi hal, pişmanlık, tahrik gibi) indirim aldılar. Bu tecrübeden öğrendiklerimiz ile indirimleri düzenleyen yasa teklifini hazırladık, milletvekili dostlarımızla 3 yıl önce TBMM’ye sunduk. Özgecan’ın ölümüyle önerilerimiz birçok kesim tarafından sahiplenildi ve halk bu yasa değişikliğine “Özgecan yasası” adını koydu. Şu anda aktüel olarak tartışılan öneri budur. Kadın cinayetlerinin sürmesine neden olan “cezasızlığı” ortadan kaldıran, indirimleri sınırlandıran, hakimin takdir yetkisini maddi kıstaslara bağlayan hükümler istiyoruz. Ceza indirimi evrensel hukukun parçasıdır, “topluma kazandırma” amacı da var ancak kavram ve kullanım alanı kadın cinayeti davalarında net tanımlanmalı; yasalarla daha sıkı korunmayı gerektiren kadına yönelik şiddet ve benzeri insanlık suçlarında kısıtlanmalıdır. Bu önerilerin sonuç vermesi, resmileşmesi için çabalarımız devam ediyor.

Ülkemizde Özgecan vakası oldukça ses getirdi fakat bilmediğimiz, duymadığımız bir çok kadın cinayeti vakası mevcut. Bunlarında gün yüzüne çıkarılabilmesi için platform olarak yaptığınız çalışmalar var mıdır?

Dile getirdiğiniz konu çok önemli; Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor, ne yazık ki 2014’te 294 kadın kardeşimiz şiddet sonucu hayatını kaybetti. Bu yılı da iyi kapatmıyoruz; şu anda bu sayı 285. Ve konuştuğumuz basit birer rakam değil, yaşayan gerçek kadınların hayatı. Ne yazık ki her birinin davası aynı şekilde kamuoyuna yansımıyor. Bunun da şöyle bir sonucu var; biz kadın örgütlerinin takip ederek sahip çıktığı davalarda bir düzeyde adalet sağlanabiliyor ama böyle olmadığı durumda çok ciddi bir adaletsizliğin sürdüğünü gözlemliyoruz. Yasa değişikliğini, biz bu nedenle de istiyoruz, her kadın için eşitlik ve yasal güvence yaratmalıyız. Adil bir sürecin tüm kadın cinayeti davalarında geçerli olması için yasal garanti gerekiyor.

Platform olarak elinizde resmi raporlar olduğunu düşünüyorum. Bu raporlara göre en çok ölüm vakası neden kaynaklanıyor?

Kadınlar haklarını kullanmak veya kazanmak isterken öldürülüyorlar. En çok kendi, hayatlarına dair karar almak isterken; ayrılmak ya da boşanmak istediklerinde bunu uygulayamadıklarını can verdiklerini görüyoruz. Tespit edemediğimiz kadın öldürme bahaneleri de var, ayrıca bir başka kadının hayatını kurtarmak isterken ya da transfobi nedeniyle öldürülen kadınlar da var(ayrıntılı oranlar için sitemizden raporları inceleyebiirsiniz:http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler

Kadınları şiddete meyilli erkeklerden nasıl koruyacağız? Korunma evleri çare midir?

Sığınma evleri ya da benzeri koruyucu önlemler çok önemli ancak hiçbir önlem tek başına yeterli değil; şiddetle mücadele bütünsel yürütülmelidir. Bu konuda İstanbul Sözleşme’sinin çok yol gösterici olduğunu düşünüyorum: Sözleşme şiddetin nedenleri ve önlemler konusunda bütünsel bir mücadele için 4 temel ilke sayar:

1.Önleme, 2.Koruma, 3.Kovuşturma, 4.Politika geliştirme

Bu ilkelerin uygulanmasını sağlayacak olan devlettir ve sorumluluğu “devletin özen yükümlülüğü” olarak tanımlanır. Bu bakımdan sorumlu olan ve tüm imkanları elinde bulunduran devlet, görevini yapmalı, kadınları korumalıdır. Öncelikle “şiddete sıfır tölerans” gösteren bir siyasi irade şarttır. Bu basamakların her birini diğerini ihmal etmeden hayata geçirdiğimizde sorunun çözüleceğine bizim memleketimizde de kadın cinayetlerinin istisnai kalacağına inanıyorum ben. Ancak burada kısa ve uzun vadeli yapılması gerekenler var. Bu nedenle biz daha kısa vadeli olarak, dava ve mücadele tecrübemizden süzerek oluşturduğumuz 5 temel talebimizin kabul edilmesini istiyoruz:

1.Cumhurbaşkanı, başbakan ve meclisteki bütün parti liderlerinin kadına yönelik şiddeti kınaması

2.6284'ılı koruma kanunun etkin uygulanması

3.Ceza kanunu'na "ağırlaştırılmış müebbet" teklifimizin yerine getirilmesi

4.Kadın Bakanlığının kurulması

5.Cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini esas alan yeni anayasa talep ediyoruz.

Kadınlarımız haklarını ne kadar biliyor? Sizin platform olarak bilinçlendirme çalışmalarınız var mı?

Biz kadınların yasal haklarını tam olarak yaşayabilmeleri; hem mevcut hakları öğrenmeleri ve gerçekten kullanabilmeleri için hem de yasa da yetersizlik varsa yasaların güçlendirilmesi için çalışmalar yapıyoruz. Bunlar için de eğitim faaliyetlerimiz de var. Yapımında da emek verdiğimiz 6284 sayılı koruma kanunu ile ilgili eğitimlerimiz yayınlandığı yıldan bu yana devam ediyor. 12 Temel Hak diye anlaşılır açık hale getirdiğimiz kılavuzlarımız ve seminerlerimiz oluyor. Şu sıralarda Belediye Kent kadın konseyleri ile ortak eğitimler planladık. Kadıköy Belediyesi ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ile bir dizi panel, seminer, tanıtıcı kamu spotları, afişler planladık, bu çalışmalar da bir yandan devam ediyor.

Engelli kadınlar yetersiz görüldüğü için baskıya, şiddete ve en çokta tacize diğer kadınlardan daha çok maruz kalıyor. Bu dezavantajlı kadınlarımız için çalışmalarınız, çözüm önerileriniz ya da bugüne kadar yaptığınız çalışmalar var mı?

Tüm kadınlara seslenerek yürüttüğümüz çalışmalara, gerek ihtiyaç sahibi gerekse gönüllü olarak tüm kadın kardeşlerimiz katılabiliyor, engelli kadınlar da faaliyetlerimize bireysel olarak ya da dernekleri ile katılıyorlar. Ya da bizim desteğimize daha çok ihtiyaç duyabiliyorlar, ayrı bir çalışma tanımlamıyoruz ama onların daha özelleşmiş sorunlarını çözmek için çaba gösteriyoruz. Bir de sık rastladığımız durum şu; daha önce bir engeli olmadığı halde kadınlar şiddet sonucu engelli olabiliyor, çok zor bir hayat mücadelesi ile baş başa kalabiliyor. Biz bu durumda hem adalet hem korunma hem de o kadının hayatını kolaylaştırmak için elimizden geleni yapıyoruz, Arzu Boztaş kardeşimiz buna örnektir. Kolsuz ve bacaksız, bir bebek gibi bırakılmış, şimdi kendi dirayeti ve kadın dayanışması ile yürüyor ve umutlu…

Son olarak söylemek istediğiniz, vermek istediğiniz mesajınız var mı?

Şu anda TBMM’ye sunulmuş olan Ceza Kanunu Tadil teklifimiz ve benzeri tekliflerin Meclis gündemine gelmesi ve sonuçlanması için uğraşıyoruz. Özgecan kararı bir emsal oluşturdu, ardından da takip ettiğimiz davalarda haksız indirimler verilmemeye başlandı. Bu gelişmeleri çok olumlu buluyoruz, kadınların mücadelesi ve destek veren kamuoyu sayesinde iyi bir noktaya geldik. Ancak bu adalet mücadelesi tamamlanmadı, yasanın resmileşmesi lazım. Hükümet de Özgecan davası sırasında olumlu vaatlerde bulunmuş iken, fiilen olgunlaşan bu süreci tamamına erdirmeliyiz. Tüm kamuoyunu yasa önerimiz sonuçlanana kadar destek vermeye çağırıyorum.

Röportaj: Ayça Akın
www.aycaakin.com
www.instagram.com/aycakn
www.twitter.com/aycakn

Yazarın Tüm Yazıları