Küreselleşme

Güncelleme Tarihi:

Küreselleşme
Oluşturulma Tarihi: Kasım 26, 2014 11:05

Bir efsaneye dönüşen küreselleşme kendi dinamiklerini, kavramlarını, kültürünü ve sosyolojisini kendisi yaratıyor. Uluslar arası siyaset ve sosyologlar, bu gelişmeleri yeni bir uygarlığın ayak sesleri olarak okuyor.

Haberin Devamı

Akılı telefon, tablet bilgisayarlar gibi internet erişime sağlayan hızlı ve güçlü mobil iletişim araçları bilgi trafiğini 2012 yılına göre neredeyse %70 oranında artırıverdi. Bunu karşısında hiç bir güç duramaz. Dünya artık bir bilgi okyanusu içinde nefes alıyor. Bilgiyi üretemeyen, bilgiyi depolayamayan, bilgiye ulaşamayan, bilgiyi kullanamayan ülkeleri zor günler bekliyor.

Sınır tanımayan özgürlük ve insan hakları kavramları, meydanları dolduruyor. Toplum tüm anlaşmazlıkların çözümlendiği bir dünyanın özlemini çekiyor, talebini gür sesi ile haykırıyor. Şiddet içermeyen toplumsal olayların karşısına polisin çıkmasını kabullenmiyor. Gezi parkında kırmızılı hanımın yüzüne sıkılan biber gazı veya orantısız güç kullanımı ve ölen gençler küresel bir olay haline geliveriyor. Singapur'dan Toronto'ya kadar her yerde insanlar olanları sorguluyor. Şiddete pasif direniş gösteriyor, mizah yolu ile karşı duruyor. Ne kadar zorlanırsa zorlansın olayları yerel bir kafeste tutmak mümkün değildir, kişilik sahibi olma ve özgürlük bilinci tüm demir parmaklıkları eritiyor. Toplum ne askeri nede teokratik diktatörlük istiyor.

G-7 ve G-20 toplantılarını protesto ediyor. Serbest piyasa ekonomisinin servetin dağılımında adaletsizlikler yarattığına inanıyor. İnsanlar sadece kendi haklarını değil gezegendeki tüm canlıların yaşam hakkına saygı duyulmasını talep ediyor Ne balinaların katledilmesini nede Gezi parkındaki ağaçların kesilmesini istiyor. Büyük Atatürk'ün dediği gibi 'Yurtta Barış Dünyada Barış''ı.hâkim kılmak istiyor. Din, ırk, inanç, etnik köken gibi kavramların rengi soluyor. İletişimdeki gelişmeler küresel ilişkiler ağını ortaya çıkardı, şimdiye değin birbirinden bağımsız gibi duran olgular arasında yeni ve güçlü bağlar belirdi.

Küreselleşmenin tüketim toplumuna evrimsileşmesi, dünyayı şimdiye değin görülmemiş bir ilişkiler yumağına dönüştürdü. Dünyanın sosyal yapısını oluşturan farklılıklar arasında ortaya çıkan çok taraflı ilişkiler, bireylere ve kurumlara yeni sorumluklar yükledi. Dijital teknoloji ekranlarındaki sanal gerçek, benzeşim programları, robotik, otomasyon ve benzer yenilikler, bilginin temel girdi olduğu yeni bir üretim süreci yarattı. Ekonomistler bu gelişmeleri bilgi kaynaklı üretim ekonomisini (Knowlodge Base Economy) olarak tanımlıyor. Zengin ve refah toplumuna dönüşmede bilginin önemini kavrayan ülkeler, eğitim sistemlerini yeni ekonominin koşulları ile uyumlu hale getiriyorlar.
Ülkemizin böyle bir dünyada etkin bir rol üslenebilmesi için ekonominin politik gücünün motoru olan şirketlerimiz kendilerine şu soruları yöneltmek durumundadır:

1-Şirketimin küresel tablodaki yeri nedir?

2-Bilim ve teknolojideki gelişmelerin sunduğu olanaklardan nasıl yararlanabilirim?

3-Yenikçi teknolojiler geliştirmek için neler yapmalıyım?

4-Küresel ekonomiye nasıl eklemlenebilirim?

5-Şirketimin çalışanları küreselleşmenin gerektiği bilgi ve beceriler ile nasıl donatabilirim?

Bu ve benzeri soruların gereğini yerine getiren şirket veya holdingler bilgi kaynaklı üretim sürecinde yer alabilecek, getirmeyenler ise taşeron şirket olmanın ötesinde bir değer taşımayacaktır. Kendilerine ancak alış veriş merkezleri veya perakendecilik veya temsilcilik gibi iş kollarında yer bulabileceklerdir, yani mahallenin efendisi değil çalışanı olacaklardır.

Son 20 senede pazar payı yüksek bir gelişme olan nano teknolojide üretim çok ciddi AR-GE süreci geçirerek ekonomik değere dönüşüyor. Şimdi ülkemizde hangi holding nano-teknolojik üretim yapabilecek bir AR-GE olanaklarına sahip, sorgulamalıyız. Küresel ekonomiye eklemlenmek, AR-GE yatırımı yapmakla mümkündür. Gerisi teknoloji transferidir. Kazanan teknolojiyi üretendir transfer deden değil.

Bilgi çağını yaratan dijital devrim, yaşamın bütün alanlarına ayak basarken toplum insanlığın şimdiye değin yaşamadığı yeni bir kültürün doğum sancılarını çekmektedir. Yaşama büyük kolaylıklar sağlayan bilim ve teknolojiden toplumun soyutlanması mümkün de değildir. En basitinden İnternete erişimin engellenmesi veya çanak antenlerinin yasaklanması o toplumu küreselleşmenin dışına iter. Siyasi partiler, hükümetler, devlet, sivil toplum kuruluşları, hükümetlere bağlı olmayan ticaret odaları federasyonlar gibi mesleki kuruluşlar, organizasyonlar, şirketler, holdingler, nasıl küresel resimde kendilerine bir yer bulmak zorunda ise, kendi geleceğini planlayan gençlerde kendilerine aynı resim içinde yer bulmak zorundadır.

Küresel dünyada rekabet, insanların milliyetine, dinine, inancına, derisinin rengine bakılmaksızın, ne kadar işinin ehli, ne kadar yeniliklere açık, ne kadar profesyonel, ne kadar aklını kullanma yeteneğine sahip, ne kadar tek başına karar verebildiğine, tartışma kültürüne, bağımsız düşünebilme yetisi gibi bireysel özellikler üzerinden yapılmaktadır. Şimdi geleceğini onun bunun yardımına ve torpiline gerek duymadan kendi donanımlarına göre belirlemeye çalışan onurlu bir genç kendisine şu soruları sormak zorundadır:

1-Ben tek başına birey olarak mesleki kalitenin öne çıktığı küresel rekabetin çizdiği tablonun neresindeyim?

2-Diğer ülkelerin profesyonelleri ile iletişim kurabile şansım ne kadar.

3- New York, Londra, Paris, Berlin veya Şanghay gittiğimde kendi mesleğimle ilgili yaşamımı sürdürecek bir iş bulabilir miyim? Yani bilgi okyanusunda yelkenimi rüzgâr ile şişirebilir miyim?

4-Aldığım eğitim bana bu imkânları sağlayacak kalitede midir?

Bunları düşüneceksin, sade sen değil ailen de düşünmek zorunda, onlarda senin geleceğinden sorumlu insanlar, aldığın eğitimi seni geleceğe hazırlamakla görevli tüm kurumları sorgulayacaksın. Aklını kullanmayana gelecekte ekmek yok.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!