SOSYO-EKONOMİ VE DIŞ POLİTİKA

Güncelleme Tarihi:

SOSYO-EKONOMİ VE DIŞ POLİTİKA
Oluşturulma Tarihi: Eylül 04, 2013 15:24

Arap siyaseti, şimdilerde kanlı bıçaklı olmamıza rağmen, yakın geçmişte Türkiye'ye benzeme gibi bir fetişizm dönemi geçirdi. Özellikle Tahrir meydanında biriken kalabalıklar Mübarek'i devrince ülkelerine demokrasinin geldiğini sandılar ve haklı olarak demokrasi ile yönetilen tek Müslüman ülke Türkiye'yi örnek aldılar. Demokrasi öyle bir diktatör devrilince kendiliğinden ortaya çıkan bir yönetim biçimi olmadığını anlayamadılar, Allaha Ekber diye bağırmaktan başka bir şey yapmadılar, hala da bağırıyorlar. Ülkesini sömürenlere karşı kurtuluş savaşı verip bir bedel ödemeden demokrasi kurmak mümkün değildir. Gaza getirilen toplum, tüm sorumluluğu diktatörlere yükledi, kendilerinde kusur aramadı. Önlerine sandık konunca demokrasi geldi sandılar ve Arap baharı Arap kışına dönüşüverdi.

Haberin Devamı

Türkiye'nin Laik, hukukun üstünlüğüne dayanan sosyal bir hukuk devleti olduğunu akıllarına getirmediler. AKP antidemokratik uygulamalarına rağmen ihvan için bir umut kaynağı oldu. Şimdi de İhvan, AKP için bir mağduriyet kaynağı olmaya başladı, nasıl bir mağduriyet ise. Ülkemiz takip ettiği dış politika model olma özelliğimizi aşındırdı. AKP ve başbakanın başarıları tartışılır hale geldi. Mısır'ın önde gelen gazetelerinde yayınlanan Türkiye yorumlarının bir özetini sunuyorum.

Mısır siyaset bilimcileri ve ekonomistleri, Mursi döneminde, halk arasında yaygın olan başarı algısını, Türk Resmi kuruluşlarının ilan ettiği verilere atıf yaparak, eleştirdiler. Ortada ekonomik bir başarı olmadığını AKP iktidarı döneminde zenginin daha zengin fakirin daha fakir yapıldığını yazar hale geldiler. Türkiye'nin ekonomik ve politik durumunun sanıldığı gibi parlak olmadığını istatistikler ile ortaya koydular. Başbakan ve AKP siyasetçilerin, Mısırdaki askeri müdahale karşısında aldıkları aşırı tavının kökeninde demokrasi idealleri ile birlikte bu eleştiriler yatıyor olabilir. Eleştirilerin bir özeti aşağıda verilmiştir, karar sizin.

1-.2002-2012 döneminde GDP ortalama %4,9 artmıştır. Bu orana 2009 da yaşanan finans krizi dış kaynaklı olduğundan, sonuçlara yansıtılmamıştır. 2012 yılında ise oran %2,2'ye düşmüştür. Cumhuriyet'in kuruluş dönemlerinde de Türkiye, dış borç almadan, hatta Osmanlı İmparatorluğunun borçlarını ödeyerek, sadece kendi tasarruflarını kullanarak makul oranlarda gelişmiştir. Görüldüğü gibi AKP'ye fatura edilen önemli bir başarı yoktur.

2-TC merkez bankası verilerine göre 1984-2002 döneminde ihracat 36 milyar-dolar, 2002-2012 döneminde ise 281 milyar-dolar olmuştur. 1980-2002 döneminde sermaye girişi 65 milyar-dolar, 2002-2012 döneminde ise 484 milyar-dolar olmuştur. Buradan görüleceği gibi 2002-2012 döneminde Türk ekonomisi kapitalist dünya ekonomilerine eklenmiştir. Bunun üretimden kaynaklanan bir başarı olmadığı, sermaye hareketlerinden kaynaklandığı not edilmiştir.

3-Yabancı sermaye bu dönemde Türkiye'ye iki nedenle gelmiştir. Birincisi sıcak para olarak tanımlanır. Hazine bonoları satın alan veya borsada hisse senedi alıp satıp karını transfer eden sermaye. İkincisi ise özelleştirme kapsamındaki kurulu üretim sistemlerini satın alan sermaye. Merkez bankası verilerine göre AKP iktidarı döneminde yani 2002-2012 yılları arasında sıcak para 120 milyar-dolar kar transferi yapmıştır. Bu miktar aynı dönemde toplam kar transferlerinin %78'sine tekabül eder.

Bunun anlamı son on sene içinde uluslar arası finans kapital Türk halkının cebinden tam 120 milyar dolar parayı hortumlayıp kasasını doldurmuş olmasıdır. Fakat fakir ve çaresiz halk kendi cebinden dünyanın en zengin insanların cebine giden parasının farkına varmamıştır. Siyaset halkı öğlesine yönlendirmiştir ki, halk soyulduğunun farkına varmak şöyle dursun, zenginleştiğini sanmıştır. İktidar yanlısı ekonomistler bu gerçeği saklamakta hiç sakınca görmemişlerdir:

3- Türkiye de servetin dağılımındaki tablo da içler acısı bir durumdadır. Aileden sorumlu sosyal işler bakanlıkların resmi açıklamalarına göre, toplam nüfusun %32,1 (yaklaşık 24,4 milyon) asgari ücret yani yaklaşık 800TL(400-450dolar) ile toplam nüfusun %6,4'ü(yaklaşık 4,5 milyon insan) ayda 430TL (günde yaklaşık 14TLyaklaşık 7-8 dolar) ile geçinmektedir. Bu yoksulluk ve açlık sınırıdır. Alt gelir gurubun en üst tabakası nüfusun %23,1 (yaklaşık 17,5Milyon) 815-1200 TL arasında bir gelir elde edebilmektedir. Bir başka değişle Toplam nüfusun % 61-62 kadarının gelir tablosu resmi verilere göre böyledir. Bu nüfusun 2/3 karşı gelir. Yani Türkiye'deki her üç kişiden ikisi zor geçinebilmektedir. Buna karşın AKP %50 yakın bir oy potansiyeline sahiptir, açıklanması olanaksız bir çelişki.

Nüfusun % 38,4'ni oluşturan üst gelir guruplardan %37,3'ne karşı gelen yaklaşık 28,3 milyon ayda 1200-5000TL gelire sahiptir. En üst gelir gurubunu oluşturan%1,1-1,2 yani yaklaşık bir milyon ayrıcalıklı insan 5000 TL ve daha yukarısında gelire sahiptir. Özet olarak bakanlığın deklare ettiği resmi tablo Türkiye'nin geçen on sene içinde servetin dağılımdaki haksızlığı önlediği söylenemez.

4-Ülkeye giren sıcak paradan kimler yararlandı, bankalardaki mevduatın dağılımı nasıl bir tabloyu işaret ediyor? Bu sorunun yanıtı çok çarpıcı: Bankacılık Denetleme Kurulunun(BDDK) verilerine göre nüfusun %0,5'ne tekabül eden 1 milyon kadar zengin bankadaki mevduatın yaklaşık% 69'na sahip. Yani Türkiye'de bir milyon çok zengin insan var. Orta gelir gurubu ise yaklaşık 28 milyon, zor geçinebilen veya geçinemeyen nüfus ise 47 milyon. Şimdi bu tabloya bakarak Türkiye ürettiği mal ve hizmet gelirlerini hakça dağıtıyor diyebilir miyiz?

5- Nüfusun %0,5'ni oluşturan en üst gelir gurubu faklı iki sosyal kökenden gelmektedir. Birinci gurubu cumhuriyetin kuruluşu, serbest piyasa ekonomisinin ve serbest seçimlerin uygulanmaya başlandığı ikinci dünya savaşından sonra yavaşça oluşan şirketler oluşturur, geçmişleri nerdeyse Cumhuriyetle yaşıt köklü aile şirketlerinin bulunduğu gurup. İkinci ise yeşil sermaye adı verilen AKP iktidarının yarattığı yeni zenginlerdir. Siyasete ordunun egemen olduğu dönemde bu ayrıcalıklı sınıfa İslami sermaye giremezdi, şimdi giriyor ancak servetin dağılımdaki adaletsiz tablo değişmemiştir.

6- ekonomik krizin dünyayı kasıp kavurduğu 2001 yılında işsizlik oranı %10,3 idi. 12 yıllık AKP döneminde işsizlik, bu kadar dış borçlanma ve özelleştirme gelirlerine rağmen ancak %9,5'e düşürülebilmiştir. Bu gerçeği hiç bir sosyal bilimci ve ekonomist başarı olarak tanımlayamaz. İşçi sendikaları ise işsizlik oranını %15 olarak ölçmektedirler. Gençler arasındaki işsizlik %23 gibi tehlikeli bir seviyededir. Son on sene içinde Türkiye %5 gibi makul bir gelişme oranı yakalayabilmiş olmasına rağmen işsizliğe ve servetin dağılımdaki haksızlığa çare bulamamıştır. Gençleri işsiz ve huzursuz bir ülke sosyal dengeleri sağlayamaz.

7-İşçiler içinde durum farklı değildir. Sendikalı işçi olmak neredeyse olanaksızdır. İşveren ve devlet sendikalı işçiden çok rahatsızlık duymaktadır. 10 milyon işçinin ancak 700 000 sendikalıdır. Devletten hizmet ihalesi kazanan şirketlerin işçileri, yani taşeron işçiler AKP döneminde 387000 den 1600000 ne yükselmiştir. Bu işçilerin sendikalaşması çeşitli önlemler ile engellenmektedir.

8-Ülkenin dış politikası da parlak değildir. Suudi Arabistan ABD gibi kadim dostları ile de arası pekiyi sayılmaz. Sınır komşuları Suriye, Irak, İran, Ermenistan, Yunanistan, büyük komşu Rusya ile sorunları vardır. Mursi'ye karşı düzenlenen askeri darbeden sonra Mısır ile de arası bozulmuştur. Mısır'da faaliyet gösteren 280 Türk şirketi vardır. Toplam yatırım miktarı yaklaşık 1,5 milyar dolardır, 52 000 işçi çalıştırmaktadırlar. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 5,2 milyar dolardır. Siyasi gerginlik ekonomik ilişkilerin gelişeceği bir ortam yaratmaktan çok uzaktır.

cengizyalcin1934@gmail.com

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!