Güncelleme Tarihi:
Kimileri doktorları kimi öğretmenleri olur olmaz nedenler ile darp ediyor.Kimse kimseye gözün üstünde kaşın var dedirtmiyor, hemen şiddet, kızgın asabi bir Türkiye. İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçıları oynadıkları ve seçtikleri oyunları siyasete beğendirememiş, repertuarı sanatçılar değil belediye yöneticileri belirleyecek demiş, kurulduğu günden beri yürüyüp giden bu masum etkinliğin tarafları kılışları çekmiş. Fay hattı derin. Her şey muhafazakarlık kavramı altında gerekçelendiriliyor.Nedir bu yaşamımızı derinden etkileyen anlı şanlı muhafazakarlık, bir sosyolojik dinamik mi yoksa toplumu yönlendirmek için icat edilmiş inancı siyasete taşıyan bir taktik mi? İngilizlerin Muhafazakar partisi veya çeşitli Avrupa ülkelerindeki Hıristiyan demokrat partilerin varlığı bunun siyasi bir taktik olduğunu kanıtlamaz bu ülkelerde demokrasi kültürü, inancı siyasete alet edecek kadar ilkel değildir. Avrupa bundan çok çekmiştir.
İnsan inanan bir yaratıktır. Muhafazakarlık basit olarak belli toplumsal değerleri korumak anlamına gelir. Değerler sistemini kutsalın öğretileri, pozitif hukuk ve insan vicdanından kaynaklanan ahlakın gerçekleri oluşturur . Tanrının insana kendisini ve evreni anlaması için verdiği akıl, kutsal öğretileri hiçe sayan gelenekler ile çeliştiğinde, toplum ne kültürel ne bilimsel ne de teknolojik olarak gelişme şansına sahip olabilir. Uygarlık tarihi aklın hep muhafazakarlık sınırlarını daralttığının hikayesidir. Ülkeleri refah toplumu haline getiren aklın ve sezilerin özgürlüğüdür. Gelelim günümüzün muhafazakar sanat tartışmasına...
Bilim ve sanat insanın yaratıcığı özelliğidir, bir tanrı verisidir, her kese nasip olmaz. Önüne gelen kendi istemesiyle ne Mozart ne Itri ne de Einstein olabilir. 'Düşünüyorum öğlesi varım'. Dekart bu ünlü cümlesi ile insan kendi varlığının kanıtını, yaratmanın temel eylemi düşünmeye bağlanmıştır. Düşünen ve sezen insan yaratıcıdır. Tanrı insanı yaratarak kendisini anlaması için görevlendirmiştir. Dünyanın siyasal ve ekonomik coğrafyasını değiştiren bilimsel ve endüstriyel devrimin mantığının sınırlarını Dekart'ın bu cümlesi çizer. Gelişmenin motorunu muhafazakarlık değil, kabul edilmiş en derin gerçekleri sorgulamak oluşturur. Uygarlık tarihine önemli değerler katan İslamiyet, 11'inci yüzyıldan itibaren, İmamı Gazalinin etkisi ile, içtihat yani gerçek olarak kabul edilenleri sorgulamayı bıraktığı için gerilemiştir. Akli değil nakli bir toplum haline gelmiştir.
TV kanallarının birinde, bilim sosyolojisi veya bilim felsefesi konusunda hiç bir fikri olmadığı anlaşılan birisi, politik modaya uyarak muhafazakar bilim varlığını ispat etmeye çalışıyordu. Bilimde mutlak olan kurallar yoktur, sadece o gün için geçerli olan doğa yasaları vardır. Bilim muhafaza eden değil sorgulayan akıldır. Muhafazakar Newton kanunları veya muhafazakar mekanik, optik, muhafazakar, fizyoloji veya hematoloji muhafazakar biyolojinin olabileceğini illeri sürmek düz mantık ile çelişir. Newton kanunları zamanı mutlak bir büyüklük, uzayı da üç boyutlu Öklid geometrisi ile temsil eder. Şimdi sorarım o bilimin muhafazakar olduğunu iddia eden kişiye, e-mail adresim yukarıda zaman mutlak mıdır? Uzay geometrisi öklidiyen midir? Yanıtınızı beklerim.
Einstein aradan 350 sene geçtikten sonra zamanın hıza, uzay zaman geometrisinin gravitasyon alanının şiddetine bağlı olduğunu kanıtlayınca Newton'dan ünlü cümlesi ile
Ey koca Newton senden özür diliyorum.
diyerek bilimin muhafazakarlık ile bir ilişkisinin bulunmadığını ifade eder. '20'inci yüzyılın en önemli diyalektiği Einstein ile Kopenhag okulu yani Bohr arasındaki kuantum teorisi üzerine yapılan tartışmadır. Bilim tarihi bilimsel gelişme hakkında bir bilgi sahibi olmadan bilimin muhafazakarlığı hakkında fikir sahibi olunamaz. Bilim muhafazakarlık kavramı içinde incelenemeyecek bir aklın ürünüdür, doğasını anlamak için,
'Dünyanın güneş çevresinde döndüğünü iddia etmek İsa'nın bakire Meryem'den doğmadığını iddia etmekten farksızdır.
kardinal Belarmine(1554-1642)
diyen ve onu susmaya mahkum eden engisizyon mahkemesine karşı Galileo'nun fısıldadığı
Eppur Si Muove (Dünya dönüyor)
cümlesi ile ne demek istediğini anlamak gerekir.
Peki, sanatta muhafazakarlık olabilir mi?
Mağara duvarlarına, korkularının ve tanrılarının resimlerini çizen ilk ressamlar, insan doğasındaki yaratıcılık tutkusunun etkisi ile, korkunun ve inancın sanatı üzerinde kurduğu egemenliğe son verivermiş ve bir süre sonra meraklarının resimlerini çizmeye başlamışlardır. Bu sanattaki dinamiğin ilk dışa vurumudur. Babil kulesinde kahinlerinin gezegen hareketlerini belirleyerek zamanı tabletlere kazıması, bu merakın sonucudur. Mısırlıların papirüs üzerine çizdikleri tanrı figürleri veya Olympos tanrılarının yontuları olmasa Duccio çarmıha gerilmiş İsa tablosunu yapabilir miydi? Rönesans döneminde, İsa, Meryem ana, havariler, kutsal kase, son yemek gibi dini konuları tuvallerine yansıtan sanatçılar sonraları İncil sayfalarında yaratıcılığın sınırlarına varıldığını fark ederek, dikkatlerini Paris'in çay bahçelerine, Hollandalı çiftçilere, Pigal kabarelerine, balerinlerin zarafetine, ışığın zenginliğine, dalgalarla boğuşan gemilere, çevirmişlerdir. Kilisenin baskısı onlara vız gelmiştir. İnsan doğasındaki yaratıcılık ve merak entelektüel yaşam ile etkileşerek heyecanları, üzüntüleri, güzellikleri zevkleri, çaresizlikleri, isyanları, renkler şekiller gölgeler ışıklar olarak tuvallerine ve yontularına aktarmıştır. Uygarlık tarihini sanat tarihinden soyutlamak mümkün değildir. Dünyanın politik ve ekonomik coğrafyasını yeniden çizen aydınlanma çağını, Rönesans kültürünün ustaları başlatmıştır. İnanç yıllarından akıl yıllarına geçiş Leonardo De Vinci'den, Gaugin'e geçiş gibidir. Biri bakire Meryem'i diğeri okyanus güneşinin aydınlattığı çıplak kadını çizmiştir.
20'inci yüzyılın başlarında Avrupa'da uzun süredir egemen olan sanat anlayışı, yenilenen düşüncelerin yarattığı devrimin gücü karşısında fazla dayanamamış, kendisine sadece müze duvarlarında yer bulabilmiştir. Her ekolde bir birinden değerli eşsiz yapıtların verilmiş olması seçenekleri tüketmiştir.
Artık hiç bir sanatçı Gauguin veya Van Gouh veya Degas olmak istememiştir, olmak isteyenler ise sadece, taklitçi olmanın ötesine geçememişlerdir. Galeriler ve sanat ortamları güzellik nedir sorusuna farklı yanıtlar vermeye başlamıştır. Einstein'ın rölativite kuramı, kuantum fiziği, pisko-analiz, sembolik mantık, x-ışınlarını ve radyonun ve sinemanın keşfi sanat alanında da yenilik arayışlarını tetiklemiştir. Dışa vurumculuğu yaratan sosyal baskı, faklı bir formatta kendini dünyanın entelektüel çevrelerine hissettirmiştir.
Bu bağlamda, Picasso, Matisse, Chagall, gibi dahi ustalar üç boyutlu evrenin güzelliklerini kafalarında tasarladıkları ve klasik gerçek ile hiç ilintisi olmayan düzleme izdüşürerek kübizm akımını toplumun beğenisine sundular. Evrenin nesnel yapısını anlayış sınırlarımıza taşıyan boyut sayısı (en,boy, yükseklik) ile resim sanatı arasındaki benzerliğe, uzay ve zamanı tek boyuta indirgeyen Minkowski geometrisi esin kaynağı olmuştur. Sinema yaşamın gerçeğini perde düzlemine yansıtırken, resim sanatı da benzer bir gerçek mantığını tablolara yansımıştır. Optikteki gelişmelerin, özellikle holografinin keşfi sinema kültürü gibi, kübizm üzerinde kalıcı bir etki yaratmıştır. Düzlemde holografik yöntemler ile oluşturulan tabloya, farklı açılardan bakınca üç boyutlu nesnenin görülmesi, düzlemde yeni bir gerçeğin gizli olduğunu ortaya koymuştur. Kübizmin ustaları, egemen anlayışın oluşturduğu değerler sistemine bir başkaldırı olarak ortaya çıkan resim sanatındaki avant- garde akımını galerilere ve koleksiyoncuların ilgi alanına sokmuştur. Günümüzde gelişen teknoloji ve değişen toplum anlayışı sanatı sokaklara taşımıştır. Sisteme başkaldırı haksızlıklara protesto formunda gelişen Grafiti, metropollerin kenar mahalle duvarlarından galerilerin vitrinlerine sıçramıştır. Soyut dışavurumculuğun izlerini taşıyan bu yapıtlar sanatçının kültürel özgürlük tutkusunu yansıtmaktadır. Esas olan yaratmaktır.
İnsan yasaksız özgür ortamda düşünmek yaratmak için vardır