Güncelleme Tarihi:
Kuantum fiziği biz farkında olsak da olmasak da, üniversitelerimizde okutsak ta okutmasak ta, yirmi birinci yüzyılın sosyo-kültürel, siyasi ve ekonomik haritasını çizecek nanoteknoloji devriminin bilimsel alt yapısını oluşturmaktadır. Bundan aklı başında, bilim ve teknoloji dünyasındaki gidişatı izleyen profesyonellerin şüphesi yoktur. Osmanlı medreselerinin çağdaş gelişmelere gösterdiği duyarsızlığı cumhuriyet üniversitelerinin göstermesini içime sindiremiyorum. Bu makalemde, böyle bir durumu sezinlediğim için, üniversite yöneticilerine seslenmeyi amaçladım, müfredatlarınızı gözden geçirin. Bir üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğunu bilemeyen Osmanlı ulemaların bu cihan imparatorluğunu ne hale getirdiği malum. Bunu aklınızdan çıkartmayın.
Sancılı geçen bir sınav dönemini atlatmış, moralleri bozuk, geleceğe şüphe ile bakan üniversite adaylarının karşısına şimdilerde de üniversitelerinin reklamını yapan ciddi görünümlü rektörler, dekanlar çıkıp, tatil pazarlar gibi üniversitelerini pazarlıyorlar. Mühendislik fakülteleri var, fakat fen fakültelerinde fizik kimya matematik biyoloji bölümleri yok. Ciddi bir temel bilim eğitimi almamış örneğin, diferansiyel ve entegral hesap veya vektörel analiz nedir bilmeyen öğrencinize, siz yirmi birinci yüzyılın olmaz ise olamazı olan kuantum mekaniğini nasıl öğreteceksiniz. Onları, gelişmiş ülkelerde bu eğitimleri alarak mühendis olmuş meslektaşları ile nasıl rekabet edecek kaliteye yükselteceksiniz. Yetiştirdiğiniz mühendisler arasından Ankara İstanbul karayolu kilogram ile ölçenler bile çıkmıştır. Buna şahit olmuşumdur. Üniversitelerinize matematik fizik kimya bölümleri açmasanız 200 sene önce bir üçgenin iç açılarının toplamını bilemeyen ulemalardan ne farkınız kalır.
TV kanallarındaki içeriksiz, iÅŸin özüne eÄŸilmeyen eÄŸitim programları, yabancı bir mahallede adres soran bir yabancıya aradığı eve en kısa hangi yoldan gidilir tarifini yapmaktan farklı deÄŸildir. EÄŸittim ile ilgilenen köşe yazarları TV program yapımcıları, o anlı ÅŸanlı rektörlere dekanlara, sizin üniversitenizde bilgisayar mühendisliÄŸi bölümü var, bundan gurur da duyuyorsunuz, bizim bölüm çok kalitelidir diyorsunuz, bilgisayar donanım bilgisinin temelini teÅŸkil eden yarıiletken fiziÄŸini nasıl öğretiyorsunuz? Diye sormuyor. Akıl mı edemiyorsunuz? Sorulanlar ise içler açısı, herkesin imdadına yetiÅŸen Hızır ile Zülkarneyn aynı insan mı? Türkiye’nin en büyük problemi bu, üniversite öğrencilerini kim umursuyor ki, bilinmeyen programını yapan sunucu hanım umursasın.Â
 Bilgi bir kondansatörün yüklü ve yüksüz oluşu veya bir transistörden akım geçip geçmemesine bağlı olarak geliştirilen binary matematik üzerine kurgulanır. Matematik ve fizik bölümünüz yok, bunları nasıl öğretiyorsunuz? Kimse sormuyor, daha da ilerisi köklü üniversitelerimizin matematik fizik bölümü başkanları da konuşmuyor, Türkiye Bilimler Akademisi Konuşmuyor, her kes suskun. Onlar sormuyor ben soruyorum ve de yanıt bekliyorum. Bu ekranlara birkaç kere yansıttım, on sene içinde klasik bilgisayarların yerini kuantum bilgisayarlar alacak, bilgi bayt veya megabayt, terabayt mertebesindeki değil Qubit üzerine işlenecek. Kuantum mekaniği okutmadığınız bu öğrencilere olasılık kavramı üzerine kurgulanmış Qubit’i nasıl öğreteceksiniz? Yanıt verin lütfen. Matematik eğitimi almamış bu öğrenciler, programlamanın temelini teşkil eden kuantum algoritmaları nasıl yazacaklar, soruyorum. Algoritmanın ne olduğunu çok iyi bilen, üniversite seçme ve yerleştirme kurulunun başkanı var, herhalde ondan öğreneceksiniz. Bu bilgilere ulaşmak çok kolay, MIT, Caltech, Yale, Oxford, Cambridge gibi tanınmış üniversitelerin müfredatlarını okuyun, bakalım onlar öğrencilerine matematik ve fizik öğretiyorlar mı yoksa öğretmiyorlar mı? Scientific American, New Scientist gibi dergileri okuyun dünya nereye gidiyor biz nereye hemen görürsünüz.
Sevgili Hocam Feza Gürsey adına kurulmuş temel bilimler enstitüsünün kapatılması nereye gittiğimizi gösteren en yeni ve en somut örnektir. Bilimden sorumlu bakana ve bir zamanlar bilim kurulu üyeliği yaptığım TÜBİTAK başkanına soruyorum, Feza Gürsey Nobel fizik ödülüne aday gösterilmiş ender bilim insanlarımızdan biridir, bunu nasıl yaparsınız, her halde çok bilgili olduğunuzdan. Onun çok yakın meslektaşları dünyanın saygın bilim adamları örneğin Nobel ödüllü Gell-Mann, ABD başkanlarına bilim danışmanlığı yapmış çok sayıda bilim insanı, bazılarını şahsen tanıdığım bu insanların isimlerini burada saymıyorum, bunlar akıllarından ne geçirir acaba hiç düşündünüz mü? Toplumda bilgili insana karşı bir tavır beliriyor, çok yazık. Şimdi dertleri unutup biraz başlığa uygun kuantum fantezisi yapalım.
1960-1970 arası ikinci dünya harbinden yorgun çıkan Avrupa gençliğinin arayışlar içinde olduğu yıllardır. Nazi işgali görmüş veya Nazi tehdidi altında kalmış ülkeler savaş süresince hep aynı sancıları çekmiştir. Bende çocukluk yaşlarımda bu sıkıntıları yaşayanlardan biriyim. Açlık, salgın hastalık, yoksulluk ve ölüm.
 1968 olayları umuda hasret Avrupa gençliğin suçu kurulu düzende buluşunun bir sonucudur. Gençlik heyecanını, sevgili Beşiktaş çarşı gurubu gibi, yanlışlara itiraza yansıtmıştır. Çünkü gerçekten hiç bir şey doğru gitmiyordu. Savaşma seviş sloganı o dönem gençliğin ağzında anlam kazanmıştır. Vietnam harbine karşı çıkanlar ile Sorbon’da toplanıp Fransız eğitim sistemine karşı çıkanlar hep aynı kökten beslenmişlerdir. Bizde böyle devrimci bir damar yok. Devrimcileri, sermaye ile koalisyon yapan gelenekçiler hep yok ediyor. Toplumları ileri götüren güç kurulu düzenin yanlışlıklarına ve gençliğin itirazıdır. Bizde ise gençlik masal dinlemeye alıştırılmıştır, onlar için özgürlük türban takmak veya diskoya gidebilmekten ileri anlam taşımıyor. Çarşı gurubunu bu genelleme içine sokmuyorum. Onların beyinleri kartallar gibi özgür. Şike olayında bütün Türkiye ye ders verdiler.
 Mutlu olmaktan başka beklentileri olmayan, para ve servet peşinde koşmayan bastırılmış gençlik, topluma moda konusunda dahi isteklerini kabul ettirmişlerdir. Christian Dior’un veya Chanel’in burjuva toplumu için tasarladıkları ve dayattıkları hanım hanımcık kıyafetlere karşı çıkıverdiler. Şıkıdım kıyafetleri giyenleri yuhaladılar, kürklerin üzerine boyalar fırlattılar, insanların değil yavru fokların bile yaşam haklarını korudular. Bu itirazda markaların fiyata yansıttığı şımarıklıklar da etkili olmuştur. İşte tam o günlerde birisi doğru zamanda ve doğru yerde ortaya çıkıverdi. Bu Mary Quant isimli, sonraları ünü bütün dünyaya yayılacak bir moda tasarımcıdır. Göz alıcı renkler ve çiçek motifleri ile süslediği yarım metre kumaştan tasarladığı ve ucuza sattığı mini etekler tüm Avrupa gençliğinin bir ay içersinde üniforması haline geliverdi. Çiçek çocukları ve toplum aradıklarını Mary Quant’a buldular. Bu bir özgürlüktür, genç kızlar bedenlerinin kendilerine ait olduğunu bu moda ile ilan etmişlerdir. O günlerde eşimle ve kızımla beraber İngiltere’de yaşıyor olmamız bizler için bir şanstır, bu keyifli değişime şahit olduk. Sevgili kızım aynı tasarımcının yine aynı felsefe ile ürettiği kırmızı hot pans’i 1970’li yılların ortalarına doğru giymişti. Şimdi dönelim tekrar kuantum fiziğine.
Klasik fiziğin aşina olduğu olasılık, madeni paranın yazı tura gelişi veya rulette bilyenin 0 ve 36 arasında yer alan oyuklardan birine düşmesidir. Parayı havaya her fırlatışınızda yazı veya tura gelme olasılığı yüzde elidir. Bilye rulet masasında hızla dönerken oyuklardan birine düşme olasılığı ise otuz yedide birdir. Parayı havaya her atışınızda veya bilyeyi her fırlatışınızda olasılık, paranın ve bilyenin geçmiş hareketlerinden bağımsızdır, ya yüzde eli yâda otuz yedide birdir. Para havada veya bilye rulet masasında dönerken geçmişini hatırlamaz geleceğini görmez.
Kuantum fiziğinde ise işler farklıdır. Burada para veya bilye yerine en basitinden elektron söz konusu olabilir. Elektron Para veya bilyeden farklı olarak hem geçmişini hem de geleceğini bilir. Olasılık dalgaları ile yapılan hesap, elektronun hangi dala hangi olasılık ile konacağını verir. Para havada veya bilye teker üzerinde dönerken yazımın turamı geleceğini veya hangi çukura düşeceğini bilemez, elektron bilir. Önemli olan bu hesabı yapabilecek kadar fizik ve matematik bilmektir. Bilenler e-kitapları yapar bilmeyen bizler ise satın alırız.
Kent solu gelenekçi tasarımcıların belirlediği moda anlayışının egemen olduğu ortamlarda genç kızlara mini etek giydirmek neyse, gelenekçi fizikçilere olasılık elbisesini giydirmek öyle bir şeydir. Nasıl Marry Quant’ın mini eteği zamanları aşarak moda dünyasının bir değişmezi oldu ise, olasılık ve kuantum kavramları da bilim dünyasının bir değişmezi oluverdi. Nasıl düzgün bacaklı güzel genç kızlar mini eteğe tutkun oldularsa, hayaller dünyasını zenginleştiren kuantum fiziğine de gelenekçi fiziğin dar kalıpları içine sıkışmış genç beyinler tutku ile bağlanıverdiler. Geleceğin dünyasını bu çizgi dışı düşünen gençler belirleyecektir. Genç olsaydım onların arasına katılırdım; şimdi ise gençlere katılın demekten başka elimden hiçbir şey gelmiyor.