Güncelleme Tarihi:
‘ATATÜRK, Osmanlı İmparatorluğu’nu en aşağı ve fakir kalmış bölgesine hapsedilmekten çıkarıp üstelik de Birinci Cihan Harbi’nin yükünü çekmiş bir ülkeden yeni bir Cumhuriyet kurdu. Endüstrisini yenileyip, eğitimi geliştirip, sağlık hizmetlerini kurarken de Batı medeniyetine karşı kazandığı zafere rağmen Batı medeniyetini kazanmak zorundaydı. Zaferde bile kendisini yenmeyi bilen, gören adam iki kere muzafferdir. Savaşı kazandık, Batılıları kovaladık ama Batı medeniyeti karşısında zaaflarımız vardı. Bunu telafi etmek gerekiyordu.
Atatürk, galibiyetin gururunda kaybolmadı. Kaybolmayınca da değişen bir toplum ortaya çıktı. Bu değişen toplumun yetersiz olduğu sahalar var. Ayrıca kendiyle barışık olduğu ve olamadığı noktalar var. Bu sebeple bu değişimi yaratan lider unutulmuyor. Bu nedenle 10 Kasım’lar her zaman derin ve duygulu ritüellerle, resmi törenlerin ötesinde ele alınacak. Geniş kitleler derin duygusallıkla bu işi yapacak. Dışarıdaki kalabalığa bakın. Ne kadar organize, oysa onları kimse organize etmiyor. Kendileri organize oluyor çünkü ortak duyguları olan kitleler çok çabuk ve düzgün iş görmeye, bir araya gelmeye muvaffak olurlar.
‘OKULDA RESMİ TÖREN DEĞİL TEZAHÜRAT VARDI’
Atatürk, dünyadaki çok nadir liderlerdendir. Her yıl saat 9’u 5 geçe böyle bir ritüel olması benim çok hoşuma gidiyor. Bağlı olduğumuz şeyler var ve bu, topluluk değil toplum olduğumuzu gösteriyor. Adeta hayat duruyor. O birkaç dakika içinde durduğunda hiçbir şey kaybetmezsin ama çok şey kazanırsın. Bir nesil Atatürk’ün verdiği komutla hareket etti. Penisilin olmadığı dönemde sağlık ve aşı politikaları yaptılar, yolsuz köylerde çocuk okutmayı becerdiler. O öldükten sonra bu hava değişti zannedildi ama yeni nesiller yeniden onun etrafında toplanıyorlar. Bugün yanımdaki okulda resmi tören değil, onun ötesinde bir tezahürat vardı. Üniversite gençliğinin tavrında, sokakları dolduran on binlerde bunu görüyoruz.”
İstanbul