CUMHURBAŞKANLIĞI Genel Sekreter Yardımcısı M. Emin Kuz’un, Cumhurbaşkanı’na verilen hediyelerle ilgili açıklamasını dün bu köşede yayımladım.
Ortaya çıkıyor ki bu iş giderek bir sağırlar diyaloğuna dönüşmüş.
Genel Sekreter Yardımcısı’nın açıklaması bu konuda yasal bir düzenleme ve gelenek oluşmadığı merkezinde.
Demek ki böyle bir etik yasası gerekiyor, TBMM bununla ilgilenir mi bilemiyorum.
Bu soruyu neden ortaya attığımı bir kez daha yazayım.
Suudi Arabistan Kralı, Ekvador Devlet Başkanı’nın eşine pahalı bir mücevher takımı hediye etti.
Ekvador Devlet Başkanı, bu pahalı hediyelerin esasen Ekvador halkına ait olduğunu, satıp, gelirinin bir hayır kurumuna bağışlanması için Suudi Kralı’ndan izin istediğini açıkladı.
Tam da o günlerde Suudi Kralı’nın Türkiye ziyareti gerçekleşmişti.
Suudi Kralı’nın bu tür değerli hediyeler verme alışkanlığı olduğu da bilindiği için benzer bir armağanın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine verilip verilmediğini, verildiyse nasıl bir işlem yapıldığını sordum.
Yazım üzerine TBMM’de onlarca soru önergesi verildi.
Ne yazıma, ne de soru önergelerine bir yanıt aldık.
Sorum hálá ortada duruyor.
Artık sıkıntı verecek kadar çok tekrarlandı ve dilerim ki bir kez daha tekrarlamak zorunda kalmayayım.
Karayalçın erdi muradına!
MURAT Karayalçın, SHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etti ve düzenlenecek bir törenle CHP’ye üye olacak.
Böylece CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı yolunda bir dönemeç daha geçilmiş oluyor.
Seçilirse mesele yok, seçilmezse geri dönebileceği "küçük ama ona ait" bir partisi var nasıl olsa!
Murat Karayalçın, Ankara’da kurulan bir uydu kentteki başarılı yöneticiliği ile Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilmiş, ancak daha sonra parti genel başkanı ve başbakan yardımcısı olmanın dayanılmaz cazibesine kapılarak bu görevinden ayrılmıştı.
Daha sonra girdiği iki seçimde de, birinde kıl payıyla da olsa seçimi kaybetmişti.
Şimdi bence üçüncü kez kaybedeceği bir seçime girecek.
Oysa CHP’nin elinde, Ankara’yı Melih Gökçek ve icraatlarından kurtarmak için bu iyi bir fırsattı.
Gökçek’ten memnun olmayanlar sadece geleneksel sol seçmenler değil çünkü.
Ankara’da yeni sözler söyleyebilecek, yeni bir heyecan dalgası yaratacak, ismi çiğnene çiğnene sakız edilmemiş yepyeni bir yüz, Gökçek karşıtı geniş koalisyonun oyunu kolayca alabilirdi.
Ancak Deniz Baykal’ın parti içinde ileride kendisine rakip olabilecek kimseyi barındırmama politikası, Karayalçın’ın "idareten CHP’li olarak" belediye başkanlığına adaylığının yolunu açtı.
Baykal sadece şu soruyu kendisine sormuş olsa bile durum farklı olurdu: "Daha önce iki kez seçilememiş bir siyasetçiyi üçüncü seçimde neden seçsinler?"
TOKİ’den Washington Camisi açıklaması
"WASHİNGTON’a Türk Camisi" başlıklı yazım için Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanlığı’ndan bir açıklama aldım.
Açıklamada "TOKİ tarafından, yazınızda bahsedilen Washington’da cami yapılması ile ilgili herhangi bir çalışma bulunmamaktadır" deniliyor.
Yazımda belirtiğim gibi TOKİ’nin görevleri arasında bu tür bir iş olamayacağı vurgulanıyor ve TOKİ’nin gerçekten başarılı bulduğum çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgi veriliyor.
Ben, söz konusu yazıyı 24 Kasım 2008 tarihinde yayımladım.
Yazımda sözünü ettiğim "Başbakan’ın talimatıyla TOKİ ve Diyanet İşleri başkanlığı Washington’a Osmanlı mimarisinin özelliklerini yansıtacak bir cami yapacaklar" haberi ise gazetelerde 11 Kasım 2008 tarihinde yayımlandı. Bazı televizyonlarda da aynı haber aynı gün tekrarlandı.
Haberin yayınlanmasından sonra TOKİ’den herhangi bir yalanlama yapıldığını görmedim ve bunun üzerine yazımı yazdım.
Başbakan’ın verdiği talimatla ilgili haber Başbakan’ın damadının yöneticisi olduğu yayın kuruluşlarında da yayımlandığı ve yalanlanmadığı için ek bir soruşturmaya gerek görmedim.
İki olasılık var: Ya söz konusu basın kuruluşları bu tür açıklamaları yayımlamıyorlar, ya da TOKİ Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği benim yazılarımı daha dikkatle okuyor.