Güncelleme Tarihi:
Çinliler kızdıkları bir insana şöyle beddua ederlermiş: "Tuhaf bir çağda yaşayasın!" Şimdi sapla samanın birbirine karıştığı tuhaf bir çağda yaşıyoruz. Fikir sahibi görünen, ancak bilgi sahibi olmayan insanların arz-ı endam ettiği, eski bir reklamdaki ifadeyle "ağzı olanın konuştuğu" bir curcunanın içindeyiz. Oysa her ne kadar basit bir anlamı haiz gibi görünse de "söz"lerin de bir tasnife ihtiyacı vardır. Sözlerimiz arasında yer alan objektif "veriler" bilgi oluşumunun henüz temel başlangıcına aittir. Verilerin bir araya gelmesiyle enformasyon, -bilgi işlem- denilen bir süreç ortaya çıkar. Bu süreci de "bilgi"nin oluşumu izler. Bu bilgilerin zihin imbiklerinde sentez, ayrıştırma, metamorfoz gibi işlemlere tabi tutulması ile de "fikir" oluşur. Tüm bu söylenenler çok meşhur "kimlik" konusu için de geçerlidir. Bakmayın siz her önüne gelenin kimlik uzmanı kesildiğine, kimlik sorunu birçok bilim alanını ilgilendiren, bilim insanlarının uzun zamandan beri üzerinde kafa yordukları ve çözümü laf ü güzaf ile ortaya konulamayacak kadar zor bir problemdir. Bu yüzden Türk etnik ve ulusal kimliği konusunda tartışmaya katılmadan önce, kavramlarla ilgili bir giriş yapmamız gerekiyor.
Kimlik, akademik olarak, her şeyden önce "psikolojik" bir kavramdır. İlk olarak bir psikiyatrist ve psikanalist olan
Tam bu noktada, kimlik kavramıyla aynı torbaya atılan ve birbirine karıştırılan bir kaç kavramı da izah etmek gereklidir. Kimlikle çok karıştırılan "kişilik" ve "karakter" gibi kavramların kimliğe eşdeğer olmadığı bilinmelidir. Her bireyin bir kişiliği, karakteri vardır ve bunlar kişinin kimliğinden farklıdır. Kişilik ile daha çok nefsimizin biyolojik miras ve potansiyelleriyle, yetişme tarzımızın etkileriyle çıkmış ve çoğunlukla farkına varmadığımız özelliklerimiz, baş etme becerilerimiz anlatılmaya çalışılır; genellikle psikanalizde kullanılan karakter de buna benzerdir. "Kimlik duygusu" ise daha üst düzey bir organizasyonun ürünüdür. Gene aynı şekilde "mizaç" (duygu durumu) da kimlik ile ilgisi olmayan uzun süreli, stabil kalabilen duygusal yapıdır. Örneğin "asabi" olmak bir mizaç özelliği olabilir ama bir kimlik unsuru olamaz. Mizaç gibi "huy" denilen şeyin de kimlikle alakası yoktur ve bütün bunlar kimlikten ayrı olarak insanın varoluşsal kipleridir ve insan varlığının, bu geniş, kompleks varlığın, ne olduğunu tanımlayabilmek için ortaya konmuş kavramlardır.
Kimlik, doğuşta, henüz yalnızca bir nefse sahip varlığın, diğer varlıklarla ve özellikle anneyle, ebeveynle etkileşimi sonucunda, onların bazı özelliklerini içe alarak, onlarla özdeşleşerek yavaş yavaş belirmeye başlayan ve ergenlik döneminde de bir arayışın neticesinde kendini dışa vuran, uzun bir çabanın, meşakkatli bir arayışın sonucunda ortaya çıkan bir yapıdır. Ergenlik döneminin sonunda, yirmili yaşlardaki kişi -birey, "kim olduğu" sorusuna cinsiyetine bakarak, bedensel özelliklerine bakarak, ailede ve çevrede etkileştiği, yaşadığı olaylara, etnisitesine, yaşına, statüsüne, toplumsal konumuna, mesleğine ve dünya görüşüne bakarak artık tutarlı, sürekli ve bütünlüklü bir cevap verir. İşte kimlik bu cevapların cebirsel olmayan soyut toplamıdır. Birey, bütün bu oluşumların toplamından bir kimlik üretmeyi başarmıştır ve bundan emindir artık. Sağlıklı bir kimlik sahibi, kendisini, değişen dış şartlardan bağımsız olarak, kolayca değiştirilemeyecek sağlamlıkta, kim olduğunu izah edebilecek sağlam bir algısal zeminde hisseder.