Güncelleme Tarihi:
Her nesnenin olduğu gibi bizim de bir adımız var. Adlarımız her birimiz için çok özel önem taşıyor, kimimiz çok beğenip gururlanıyoruz kimimiz ölene kadar ısınamıyoruz adımıza. Bizim adımızla ilişkimiz üzerine çok söz söylenebilir ama adeta insan olma yazgımızı daha en başından belirleyen bir başka gerçek bundan daha da öne çıkıyor. Adımızı (sonradan değiştirme hakkımız olsa bile) koyarlarken oradaydık ama ad koyma törenine katılmadık. Ruh sağlığıyla ilgili olanlar hep "kendi olma"nın, "kendini gerçekleştirme"nin öneminden bahseder dururlar. Gelin görün ki, insan olma maceramızın daha en başında bu şansımız elimizden alınmıştır, kendimize bize uygun bir ad dahi koyamayız. Onların bize yakıştırdığıyla idare eder gideriz. Nasıl bir mektubun gerçek sahibinin alıcı mı gönderici mi olduğuna bilemiyorsak, adımızın da gerçek sahibi belirsizdir, taşıyan mı, koyan mı, vesile olan mı? Bir toplumun, bir geleneğin içine doğarız; daha o toplumun dilini konuşmaya başlamadan bir dilin içinde yüzmeye başlarız. Adımız bizi topluma, geleneğe, dile çiviler.
Adımız önemli, adımızla kişiliğimiz, karakterimiz arasında kaçınılmaz bir bağ kuruluyor. Biz de kuruyoruz, başkaları da. İnsanın adının önemi çok eskiden beri anlaşılmış olmalıdır ki, her kültür "ad koyma" ile ilgili bir ritüel, bir gelenek oluşturmuştur. Biz çocuğumuza istediğimiz adı koyma hakkına sahibizdir şüphesiz ama bu işlem asla tam bir özgürlük içinde gerçekleşmez. Kimse çocuğuna toplumun kabul edemeyeceği bir ad koyamaz. Modern toplumlarda, geleneksel kültür eski hükümranlığını sürdüremediği için "ad koyma"nın sınırlarını belirleyen yasal tedbirler alınır.
Kişi adları, baştan savma, darmadağınık olursa, toplum da oraya buraya saçılır, bir toplumdan bile bahsedilemeyecek anafor hali ortaya çıkar. Böyle sanılmış, böyle hissedilmiş, "ad koyma"nın belli bir düzen içinde olmasına gayret gösterilmiştir. Bir topluluğun çocuklarına koyduğu adlar, bu toplulukla ilgili bir çok durumu analiz etme imkanı sunar. Bu yüzden "onomastik", dilbiliminin adların kökeni ve anlamları ile uğraşan bir dalı olarak önem kazanmıştır. Yunanca "onomastikos"dan gelir; "onoma" ad, "onomastikos", "adla ilgili" demektir. İngilizce deki "name" takısı da "onoma"dan kaynaklanır. Çocuklara ad koymanın kültür analizindeki önemi, bazen sandığımızın çok ötesine geçer. Bazı onomastikçiler, dilin tüm sözcüklerinin özel adlardan türediğini iddia ederler. Ülkemizde "Sabetaycılık" alanında yapılan bazı onomastik çalışmalarda, küçük bir dinsel topluluk üyelerinin isimleri aracılığıyla haberleştikleri bile öne sürülmüştür.
Neyse, biz ne adlarımızın psikolojimizdeki değeri ne de "onomastik"in kültür analizindeki önemi için bu yazıyı kaleme alıyoruz. "Adlarımız ne söyler?" diye sorduğumuzda bu cevaba hemen bir cevapla karşılık verilmesinin, "kime?" diye sorulmasının icap ettiği şimdiye kadar söylediklerimizden anlaşılmış olmalıdır. Adlarımız, bize, adımızı koyan ebeveynimize, toplumumuza, arkadaşlarımıza, düşmanlarımıza birçok şey söyler. Bunları biliyoruz, biz şimdi bunlardan ayrı olarak isimlerimizin "Türk grup davranışı" hakkında da ciddi bir fikir ve kanıt kaynağı olduğunu ileri süreceğiz.
Şimdiye kadar ki çalışmalarımızda, Türklerin uygarlıklar arasında aracı bir rol üstlendiğimizi, her uygarlığa çok kolayca uyum sağlamamızın, asla dilsel bir tutuculuk göstermememizin ve yüksek dinsel hoşgörümüzün bu aracı rolümüzden kaynaklandığını saptamıştık. Bu saptamalarımızın en açık kanıtlarından birisi de çocuklarımıza koyduğumuz isimlerimizdir. "Türkçe"mizi bekleyen tehlikeler ve dilimize yeterince sahip çıkmadığımız hakkında o kadar çok konuşuyoruz ki… Oysa çocuklarımıza koyduğumuz adlara şöyle bir bakmamız bile, bizim diline sahip çıkma konusunda her zaman sorunlar yaşadığımızı, daha da yaşayacağımızı açıkça ortaya seriverir.
Osman Kibar adlı araÅŸtırmacının yaptığı, AkçaÄŸ Yayınları arasından çıkmış, "Türk Kültüründe Ad Verme: KiÅŸi Adları Ãœzerine Bir Tasnif Denemesi" adlı mükemmel çalışma, adlarımızın yalnızca üçte birinin Türkçe olduÄŸunu, Geri kalanın çok önemli bölümünün Arapça, önemli bir kısmının Farsça ve çok az bir bölümünün diÄŸer dillerden oluÅŸtuÄŸunu açık biçimde gösterir. Bu çalışmada çocuklarımıza ad koyma sırasındaki özensizliÄŸimiz, baÅŸtan savmacılığımız ve "Temel, Kiraz, Volkan, Selin, Levent vs." gibi isimleri Türkçe sanma bilgi eksikliÄŸimiz ortaya çıkar. BaÅŸkaları, ad verme konusundaki bu olguları türlü çeÅŸit nedenlere baÄŸlayabilirler. Bizim göstereceÄŸimiz en önemli neden ise, uygarlık tarihindeki rolümüzün "kurucu" olmaktan ziyade "aracı" olmak olması, dolayısıyla dilin uygarlık oluÅŸumundaki deÄŸerini toplumca anlamamış oluÅŸumuzdur.   Â
Â